24 Haziran 2013 Pazartesi

Oyunlardan Çeşitlemeler

Meryem'in evcilik oyununa girişi öyle aniden oluyor. Ben kanepede oturmuş bir şey yapıyor olabilirim, mutfakta iş yapıyor veya Bilge ile ilgileniyor olabilirim. Yanıma geliyor ve bana soruyor: "Senin evin neresi?". Ben oyun modumuza geçtiğimizi anlıyorum ve bir yer gösteriyorum. Salondaysak kanepeyi gösteriyorum, onun odasındaysak benim kendi odamı söylüyorum. Sonra bana soruyor: "Misafir senin adın ne?" Ben "Aslı, Ayşe, Selma" gibi isimler söylediğimde beğenmiyor". "Benim adım Limon". Bu ismi beğendi. O kendi adını söylüyor: "Benim adım Pamuk Prenses". Bundan sonra oyuna birbirimize adımızla hitap ederek devam ediyoruz. O hep Pamuk Prenses oluyor ben de Limon. Arada Gökkuşağı da olabiliyorum. Bana hadi benim evime gelsene diyor. Ben odasının kapısını çalıyorum. O beni kapıda karşılıyor, elimi sıkarak hoşgeldiniz diyor. Sonra bana çok güzel mamalar hazırladığını söylüyor. Ben bana getirdiklerini yiyor gibi yapıyorum sonra güle güle diyerek gidiyorum.

Bu sefer bir köşede bizi gözlemleyen Bilge başlıyor evcilik oyununa. Yumruk yaptığı elinin arkası ile kapıyı "knock, knock" diyerek çalıyor sonra elini uzatıyor ben ona hoşgeldin diyerek elini sıkıyorum. İçeri daha tam girmeden "bye-bye" diyerek kendisi kapıyı örtüp dışarı çıkıyor. Sonra tekrar kapıyı çalıyor, içeri girip elimi sıkıyor ve tekrar çıkıyor. Sonra tekrar, sonra tekrar. Böyle bir on kere yapıyor. Onun oyununda içerik kapı çalma, el sıkma ve kapı örtme.

Saklambaç oynuyoruz. Ben ona kadar sayıyorum. Meryem saklanıyor ve ben onu buluyorum. Saklanma sırası bende. Meryem gözünü yarı kapatarak sayıyor. Benim ne tarafa gittiğime bakıyor. Hangi odaya gittiğimi bildiği için tek yapması gereken odanın neresine saklandığımı bulmak. Bulunca hemen koşup beni sobeliyor ve saklanma sırası onda. Nereye mi saklanıyor? Ben nereye saklandıysam oraya. Ben onun odasında kapının arkasına saklandıysam biliyorum ki Meryem oraya saklanacak. Dolabın içine girdiysem, dolabın içine. Çocukların bu yaştaki düşünme şekillerini anlamak gerçekten kolay değil. O saklandığı yerde onu daha kolay bir şekilde bulacağımı mı düşünüyor, yoksa oranın karar verilmiş bir saklanma yeri mi olduğunu düşünüyor bilemiyorum.

Bizi izleyen Bilge bizimle birlikte heyecanlanıp koşuyor. Bir sonraki gün o da oynamak istiyor. Bana "gel, gel" yapıyor ve beni giyinme odasının en köşeşine götürüyor. Bir gün önce saklandığımız yerlerden biriydi burası. Bilge ile odaya gidiyoruz. Odanın en köşesinde, elbiselerin altına girerek orada bir süre öylece oturuyoruz. Bir süre sonra bizim nerede olduğumuzu merak eden Meryem geliyor ve biz olduğumuz yerden çıkıyoruz. Bilge beni tekrar çağırıyor "gel, gel" diyerek. Tekrar giyinme odasının en köşesine gidiyoruz ve orada elbiselerin altında öylece oturuyoruz. Bunu defalarca tekrarlıyoruz. Bu da Bilge'nin saklambaç versiyonu oluyor.

Biz Bilge versiyonu saklambaç oynarken Meryem bir süre sonra gelip oyunu değiştiriyor. Birden bir canavar ailesi oluyoruz. Meryem giyinme odasının kapısını örtüyor ve bir süre orada karanlıkta bekliyoruz. Meryem sonra diyor ki "siz durun ben bir bakıp geleceğim". Giderken kapıyı örtüyor ve biz yine Bilge ile karanlıkta bekliyoruz. Sonra Meryem koşarak geliyor, kapıyı açıyor ve insanları gördüğünü ve onları korkutmamız gerektiğini söylüyor. Üçümüz kollarımızı kanat gibi yaparak uçma taklidi yapıyoruz. Meryem ve ben korkunç, Bilge ise son derece sevimli sesler çıkararak  insanları korkutuyor yine giyinme odasındaki karanlık yerimize dönüyoruz. Bu oyun ben "yeter artık" deyinceye kadar devam ediyor.

Canavar oyunu değişik versiyonları ile hep popüler oyunlar arasında. Ancak Meryem ile oynadığımız oyunlarda birimizin canavar diğerinin kurban olma lüksü yok. Ne olursak ailecek oluyoruz. Ben mesela canavar gibi onları korkutmaya çalışıyorum. Meryem hemen "anne sen anne canavar ol, ben çocuk canavar, Bilge de bebek canavar olsun". ee kim kimi korkutacak? Hayali kişilerden kaçıp yatağın altına saklanıyoruz veya hayali insanları korkutuyoruz. Bazen bu canavar ailesi durumunu abartıp tüm oyuncak hayvanlarını tek tek getirip "anne bak buyavru canavar" diye yanıma diziyor. Ben oyuna biraz canlılık katayım diye yavru hayvanlardan birini korkutmaya çalışırsam beni uyarıyor: "sen anne canavarsın, onlar senin bebeklerin" diye.

Kendi kendilerine oynamayı en sevdikleri oyunlar yakalamaca, bir kova veya çantaya eşyaları doldurup, omuzlarına takıp bir odadan diğerine taşımak bir de bizim gibi ders çalışıyor taklidi yapmak. Geçen gün Bilge benim defterimi ve kalemimi alıp balkona geçip kendine göre karaladı. Arada bana göstererek kendini alkışlıyordu.



Meryem ise bir eline köpeğini diğer eline ineğini almış, hayvanlarını gezintiye çıkarmıştı.

Yine ne hayal kuruyorsa hayali insanları sayıyordu. Galiba misafirlerine ikram yapacaktı ve kaç kişi olduklarını belirlemeye çalışıyordu.




21 Haziran 2013 Cuma

Meryem'in Çöp Adamları

Meryem resimlerinde somut nesneleri çizmeye daha yeni yeni başladı. Önce güneş ve çiçek ve şimdi insan yapıyor. Ben genel olarak Meryem'in boyama yaparken renkleri karıştırmasını çok beğeniyorum. Kendisine haz bir tarzı var ve ne istediğini biliyor. Çizimleri ise ince motor gelişimine paralel olarak daha yeni somut bir hal almaya başladı.

Meryem'in çizimleri sırasında en büyük problemimiz çok mükemmelliyetçi olması. Nereden aldıysa bu huyunu? -Emre kulakların çınladı mı? Yaptıklarını çok gerçekçi değerlendiriyor ve eğer istediği gibi olmadıysa çok çabuk sinirleniyor. Mesela geçen gün çiçek yaparken çiçeğin etrafındaki daire şeklindeki yaprakları tam hizalayamadığı için sinirlendi. Bana olmuyor diyor, ben kızım denemen ve uğraşman lazım diyorum ama ısrarla olmuyor diyor. Böyle durumlarda üzerine gitmek yerine bir süre ara vermesini sağlayıp daha sonradan tekrar o konuya dönmek gerekiyor. Biz de öyle yaptık.

Çizdiği insanların bacakları hemen başlarından sonra başlıyor ama olsun. Çook sevimli oluyorlar. İşte kızımın elinden Bilge ve Meryem çalışması:


Kütüphaneye Üye Olduk

Uzun zamandır Meryem ve Bilge ile yapmayı planladığım bir şeyi bu Salı akşam üzeri yapabildik. Çocuklarla hızlı bir şekilde yemeğimizi Noddles Company'de yedikten sonra evimizin yakınındaki Haslett kütüphanesine gittik.

Çocuk bölümüne geçtik. Meryem ve Bilge bir süre oradaki oyuncaklarla oynadı. Epey bir süre trenle oynadılar. Bilge treni oynamak için masaya çıkmaya çalıştığı an onun dikkatini diğer oyuncaklara yöneltmeye çalıştım ve o an imdadıma bir diğer masada duran kale ve atlar yetişti. Meryem de bize katıldı ve bir süre kaleye askerleri yerleştirip, atları sıraya dizdiler. Daha sonra yapbozların olduğu köşeye geçtiler. Daha doğrusu Meryem sıra ile tahta yapbozları tamamlarken Bilge onları bozmakla meşguldü.

Meryem'e eve götürmek için kendisi için kitap seçebileceğini söyledim. Kitap raflarındaki kitapları bir süre inceledikten sonra kendisi için beş tane kitap seçti. Üyeliğimizi tamamlayarak kitaplarımızı aldık. Meryem'in kütüphaneden kendisi için seçtiği ilk kitapları:

Pinklacious and The Pink Hat Parade

Pinkalicious and the Pink Hat Parade

The JellyBeans and The Big Camp Kickoff


The Jellybeans and the Big Camp Kickoff


Hey, Presto

Hey, Presto!

Two Cool Coyotes

Two Cool Coyotes

Dotty

Dotty


Üç gündür her akşam bu kitapları okuyoruz. Kendisine göre bir sıraya koyuyor ve büyük bir dikkatle dinliyor. Laf aramızda seçtiği kitapları ben de çok beğendim.

Kütüphane kitaplarını tekrar götürmemiz gerektiğini bildiği için mümkün olduğu kadar kitapların tadını çıkarmaya çalışıyor. Bu durum bir açıdan kütüphane kitaplarını evde sahip olduğumuz kitaplardan daha değerli yapıyor. Çünkü o kitaplar bize ait değil ve geçiçi bir süre için bizde kalacaklar.

Göl Mevsimini Açtık

Geçtiğimiz Cuma günü mayolarımızı, havlularımızı aldık ve çocuklarla hemen yakınımızdaki Lansing gölüne gittik. Çocuklar suyun içerisinde ve kenarında doyasıya oynaladılar. Bilge büyümüş olmanın verdiği bilinçle artık daha az atılgan davranıp suyun sığ yerlerinde veya kenarında oynamayı tercih etti. Böylelikle ben de çocuklarımın büyümüş olmalarının keyfini çimlerin üzerinde onları seyrederek çıkardım. İlk defa onlar oynarken daha az yoruldum.
 






Resim İçin Kağıda Ne Gerek Var?

Meryem geçtiğimiz günlerde sulu boya resim yapmak istedi. Onlar için yemek masasını boşalttım. Paletlerine boyalardan istediği renklerden döktüm ve önlerine birer kağıt koydum. Meryem büyük bir dikkatle sevdiği renklerden oluşan bir resim yaparken Bilge fırçasını bırakıp ellerini, kollarını boyanın içerisine sokmuştu bile. Kağıt mı ona ne gerek var? Bacaklarını ve kollarını boyamak onun için çok daha keyifliydi.








Körle yatan şaşı kalkarmış misali bir süre sonra Meryem de fırçasını bırakıp ellerini, kollarını boya paletinin içerisine daldırdı.


Balkondaki Çiçeklerim

Geçen bahar olduğu gibi bu bahar da balkondaki saksılarıma çiçek ve sebze ektim. Meryem bu konuda geçen seneden epey bir tecrübeli idi. Ben daha ona görev vermeden o ne yapacağını bilen bir şekilde eline bir kaşık aldı ve önce toprağı eşeledi sonra marketten aldığımız fideleri kutularından çıkarıp saksılara yerleştirmeye başladı. Bilge ise biraz yaramazlık biraz ise kendi başına buyruk bir iş güzarlık içerisinde hem bizim yaptığımızı taklit ediyor hem de tam aksini yapıyordu. Önce fideleri saksılara koyuyor sonra bizim yerleştirdiğimiz fideleri çıkarıyordu.




Büyük mücadeleler ile saksılarımıza çiçek ve bitkilerimizi ekebilmiştik. Bu sene, geçen sene gibi aç gözlü davranıp her türlü sebzeden ekip hiç hasat alamamak yerine, sadece domatesle yetinmeye karar verdim. Bir de maydonoz ve fesleğen.






İlk birkaç hafta çocuklar sadece sulamaya yardım etti. Bilge'ye mis gibi deyip koklamayı, çiçekleri koparmak yerine sevmeyi öğrettiğimi başardığıma inanmaya bile başlamıştım.




Sonra ne olduysa Bilge beni çiçeklerin topraklarını eşeleyip gereksiz otları koparırken görünce oldu. Eline aldığı bir kaşıkla toprağı bir saksıdan alıp diğerine taşımaya başladı. Gereksiz otlar yerine benim domates fidelerimi çıkarmaya çalıştı. Ben sevgili sardunyalarımın kurumuş çiçeklerini temizlerken o bütün çiçeklerine el atıp sardunyalarımı kel yaptı.

Geçtiğimiz haftasonu neyse bir şekilde çiçeklerimi kurtardım diye düşünürken bizimkinin kötü amaçlar peşinde olduğunun farkında değildim. Benim gözümün önünde domateslere, sardunyalara dokunuyor, kokluyordu. Sonra ne olduysa arkamı döndüğümde oldu. Minik bir bitki canavarına dönüşmüştü sanki. Saksıdaki toprağı yarısına kadar boşaltmış, domates fidelerimden ikisini koparıp aşağı atmış bir de bir güzel saksının içerisine geçip yatmıştı. Şimdi buna ne denir ki?







Çocuklarla İlk Şikago Gezimiz

Geçtiğimiz hafta sonu Emre'yi görmeye Şikago'ya gittik. Emre bu yaz döneminde stajı için iki aylık bir süre Şikago'da bulunacak. Bu süreci mümkün olduğunca az özlem ile ve çok paylaşımlarla geçirme kararı aldık. Bu amaçla ilk yolculuğumuzu geçen hafta yaptık. Yol yaklaşık olarak 4 saat sürüyor ancak çocuklarla ve verdiğimiz molalarla bu süre bizim için 6 saati buldu ve aştı diyebilirim. Aslında çocuklar hem gidiş yolunda hem de dönüş yolunda gayet iyiydiler. Bir süreyi uyuyarak geçirdiler, bir süre karşılıklı gülüştüler, bir şeyler yediler, yoldan yanımızdan geçen karşıdan gelen arabaları seyrettiler. Yaşları yakın iki kardeş olmanın faydalarını bu kısmen uzun yolculuğumuzda görebilmek çok hoştu. Birisi sıkılmaya başlasa diğerinin dikkatini çekecek birşey yapıyor sonra gülüşmeye başlıyorlar. Birlikte garip garip sesler çıkarıyorlar ve bundan bile bir arada yaptıkları için keyif alıyorlardı.

Cuma günü çocukları kreşten öğlen yemekleri sonrasından aldım, halletmemiz gereken birkaç iş vardı. Onları yaptıktan sonra yaklaşık 1 buçuk gibi yola çıkabildik. Yarım saat kadar bir dinlenme alanında mola verdik. Hava güzel olduğu için dışarıda rahat bir şekilde durabildik. Ben bir banka oturdum, Meryem ve Bilge çimlerin üzerinde koşup yuvarlandılar ve biraz olsun arabada biriken enerjilerini attılar. Şikago şehir merkezindeki trafik bizim sabrımızın sınırlarını epey bir zorlamış olsa da otelimize geldiğimizde çocuklar çok mutluydu. Ancak akşama yedi gibi otelde olabildik.Yolda gişelere ödediğimiz paralar Meryem'i maddi durumumuz konusunda biraz endişenlendirdi diyebilirim. Ben gişelere para verdikçe Meryem beni "anne, markete paramız kalmadı ama" şeklinde uyardı. Çocuk haklı, bir dolar, 3 dolar derken az değil toplam 10 dolara yakın para verdik.

Otele gelince biraz hasret giderdikten sonra çocuklar Emre'nin odasını baştan aşağı inceleyip karıştırdılar. Sonrasında Emre bize yemek hazırlarken Emre'nin yatağına çıkıp televizyon keyfi yaptılar.


Yemek sonrasında otelin havuzuna indik. Çocuklar havuzda doyasıya oynadı ve en güzeli havuz sadece bize aitti. Sanırım Cuma akşamı olduğu için havuzda kimse yoktu. Büyük havuzun yan tarafında bir de mini sıcak su havuzu vardı. Çocuklar bir sıcak bir soğuk havuza girdiler biz de onların arkalarından yani bir yandık bir donduk.

Cumartesi kahvaltı sonrası şehir merkezine gittik ve tüm günü orada geçirdik. Uzun bir yürüyüş sonrası akvaryuma geldik. Yürüyüş yolunda büyük şehirde yaşamanın çeştililiğine birkez daha sahit oldu. Şık giyimli kadınlar, erkekler, gelin ve damatlar, spor yapan insanlar, gösteri yapanlar, her türlü insanı görmek mümkündü.











Doğanın ile bütünleşen şehirleşme insanı yormuyor, aksine dinlendiriyordu.




Planımızda akvaryumu gezmek vardı ama o gün akvaryum bir sebeple öğleden sonra kapalı olacakmış. Kapısında bu haberi duyunca Meryem üzüldü. Neyse ki akvaryum tam kapanmamıştı ve o kadar yolun sonunda çocuklar birkaç balık görebildik.




 Dönüş yolunda yolumuza çıkan açık hava sergisinden birkaç kare....


 ve Meşhur Şikago gösteri merkezi.






Şehir merkezinde şansımıza müzik festivaline denk gelmişiz, bir yandan yürüyüş yaptık bir yandan kısa süreli de olsa irili ufaklı konserlere kulak verdik. Millenyum Parktaki meşhur fasulyenin yanına gittik.



Oradaki bankalarda biz oturup dinlenirken çocuklar kuşları kovaladılar. Bilge kuşları yakalamaya çok kararlıydı ama o kadar peşlerinde koşmasına rağmen sadece kovalamakla yetinmek zorunda kaldı.

Kısa bir yemek molasından sonra meşhur ünlü mağazaların olduğu yola doğru yürümeye başladık. Bence bu yürüyüşün en güzel yanı nehrin üzerindeki köprüde durup geçen gemilere el sallamak ve şehir ile nehrin bütünleşmesini seyretmekti. Meryem ve Bilge geçen yolcu gemilerinin içlerindeki insanlara seslerini duyurabilmek için epey bir çaba harcadılar.




Akşama dönüş yolunda kısa süreli bir uyku ile enerji depolayan çocuklar otele döndüklerinde tekrar havuza inmek istediler. Havuz bu sefer boş değildi. Bir okul gezisi için Şikago'ya gelmiş bir grup lise öğrencisi vardı. İlk başta havuzun bu kadar dolu olması çok hoşumuza gitmese de zamanla gençler bize, biz onlara yeterli bir alan sağlayarak havuzda vakit geçirdik. Hatta Meryem bu durumdan hoşlandı bile diyebilirim.

Ertesi gün Emre'nin otelinin hemen yanındaki İkea'ya gittik.



Çocuklar İkea'nın çocuk kısmına bayıldılar.


Uzun süren Ikea gezimizin sonunda Meryem için tam istediği gibi, kalpli bir nevresim takımı aldık. Eve dönüş için yola çıkma vaktimiz gelmişti. Öncesinde Türk markete uğrayıp Ülker çikolatalı gofret, zeytin, peynir, sucuk ve benim için acılı şalgam suyu aldık. Emre ile vedalaşıp eve doğru yola çıktık.

Dönüş yolunda akşam yemeği için uzun bir mola verdik. Daha sonrasında Bilge uykudan uyanınca bir yeri ağrıyormuş gibi ağlayınca en yakın benzin istasyonunda durdum ve kısa bir mola daha verdik. Tabii onun bu huzursuzluğunun ertesi gün ortaya çıkacak hastalığının bir habercisi olduğunu o an anlayamadım. Bir yarım saat kadar da benzin istasyonunda vakit geçirdik ve akşam saat 9 gibi eve gelebildik. 

Her ne kadar akşam yemeğimizi yolda yediysek de eve geldiğimizde Meryem aç olduğunu söyleyince onlara hızlı birşeyler hazırladım. Sonrası klasik akşam rutinimiz olan banyo, diş fırçalama, kitap ve uyku. Çocukları uykuya göderir göndermez ben de yattım. Hepimiz de çok yorulmuştuk. 

4 Haziran 2013 Salı

Taklit Ediyorum Öyleyse Öğreniyorum

Bilge tam anlamıyla herşeyi taklit ediyor ama bizi değil Meryem'i. Meryem bir şey söylüyor o da kendi dilinde tekrar ediyor. Meryem birşey yapıyor o da aynısını yapıyor. Sanki bir gözü ile sürekli Meryem'i gözlemliyor. Kitap okurken Meryem sayfaları çeviriyor, Bilge onun arkasından elini uzatıyor sayfayı çevirmek için. Meryem tuvaletini yapıyor. Meryem'in hemen arkasından Bilge oturuyor tuvalete. Pantolonunu veya bezini tam çıkarınca kızıyor. Yarıya kadar inmiş olacak, Meryem'inki gibi. Meryem dolapların tepesine kitap veya elbise seçmek için çıkıyor. Bilge hemen beni sürüklüyor onu da çıkarayım diye. Hoplamaları, zıplamaları saymıyorum bile.

Dün Meryem ısrarla benden dondurma istiyor. "Ama annee" diyor ve arada tek ayağını dolaba vuruyor. Bilge de başlamasın mı? Sırtını dolaba yasladı, "anniii" diyor ve ayağını dolaba vuruyor.  Bu ne böyle, birdiler şimdi iki oldular. Çok şükür oldular:)