27 Ekim 2015 Salı

Bilge Yorumlar

Elif çocuklar arasında pek bir popüler. Ben ise mümkün olduğunca Elif'i korumaya çalışıyorum. Elif'i tutmak isteyen Bilge benim ona vermeme isteksizliğim karşısında
- Anne, o herkesin Elif'i.

Danny'nin baby shower'ına gittik. çocuklara yiyecek tabağı hazırlıyorum. önce meryem'e soruyorum. - Kızım sandeviç ister misin?
- Hayır
- Peki ya kraker? Peynir?
- Hayır.
- Sadece yeşil üzüm mü yiyeceksin?
- Evet.

Sıra Bilge'de.
- Bilge kraker ister misin?
- Hayır
- Peki peynir?
- Hayır
- Bak kırmızı üzüm var ondan yer misin?
- Hayır
- Ne istiyorsun peki?
- Ben herşeyden istiyorum
- Peki ben sana büyük bir tabak alayım o zaman... İçecek olarak ne istersin?
- Apple spider!


Oryantal marketten tüm balık aldım. İlk defa sofrada tüm balık yiyeceğiz. Bilge heyecanla atıldı
- anne ben "face" ini yiyeceğim.
kafaları Bilge'nin tabağına koydum.
- göz istemiyorum. face dedim ya.
Balığın gözlerini çıkardım. derisini soydum. Simdi oldu mu?
-evet. yummm....

Yön Değiştiren Endişeler

Çocuklarımız bebekken endişelerimiz acaba yeteri kadar besleniyor mu, uyuması gerektiği gibi uyuyor mu, büyümesi normal hızda mı gidiyor gibi daha fiziksel gelişim odaklıydı. Biz de her anne baba gibi çocuklarımızı bağrımıza basıyor ve onların gelişimi için ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyorduk. Ancak zaman geçtikçe ve çocuklar büyüdükçe kontrolümüzün dışında oluşan faktörler devreye giriyor. Çocuklarımızın karakterleri belirginleşiyor, bizim isteklerimiz ve onların istekleri çatışıyor ve birbirimizi anlamaya çalışmak yerine bazen olmadık çatışmalara girebiliyoruz.

Çocuklarımın büyümelerini gözlemledikçe onların ne kadar farklı karakterleri içlerinde barındırdıklarını hayretle izliyorum. Meryem ve Bilge birbirinden çok farklılar, Elif ise şu an için bir bilmece. Belki çocuklarımızın güçlü ve zayıf yönlerini biz belirleyemiyoruz ama onları geliştirmek ve iyiye kanalize etmek bizim elimizde. Güçlü yönlerinin yardımı ile zayıf yönlerini geliştirmeye çalışmak bizim anne-baba olarak görevimiz. Ancak bu hiç de kolay bir görev değil. Yaptığımız planlar tutmuyor, ters tepiyor istediğimiz gibi işlemiyor. Mesele insan olunca tek boyutlu düşünemiyorsun. Düz bir sebep sonuç ilişkisi kurmak çok zor. Karakter eğitiminde olayın fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal boyutları var ve hepsini birden koordine ederek bir eylem planı ortaya çıkarmak ayrı bir beceri istiyor. Şu anda biz bu zorlu duvara çarpıp duruyoruz. Sanırım bu çarpma anlarında bizi ayakta tutacak şey kararlı, azimli ve inançlı olmak. Çocuklarımıza inanmak ve onlara duyduğumuz sevgi ile ileriye dönük adımlarını kararlı bir şekilde destekleyebilmek.

Bilge'nin okulundan duyduğumuz şikayetler son bir kaç ayda iyice arttı. Kuralları dinlemiyor, büyük grup zamanlarında kendini kontrol edemiyor, geçiş zamanlarında zorluklar yaşıyor, uyku zamanlarında diğer çocukları uyandırıyor ve saire, ve saire. Öğretmenler Bilge ile sınıf içerisinde baş edemedikleri için bir kaç kere idareye bile yollamışlar. Ben bu çözümü beğenmediğimi, böyle bir ceza için yaşının çok küçük olduğunu açık bir şekilde dile getirdim. Çocuğu daha kreşten idareye göndermeye başlarlarsa bunun ilerisini düşünemiyorum bile. Dün çocukları Emre aldı. Akşama yüzme kursumuz vardı. Hemen arabaya bindik. Emre'ye okulda nasıllarmış diye sordum. Emre öğretmenler konuşurken utançtan yüzümü yerden kaldıramadım dedi. Bütün gün boyunca Bilge resmen bir terör yaşatmış. Kuralları dinlememiş ve hatta bazen öğretmenin dediğinin tam tersini yapmış. Öğretmen oyuncayı kutuya koy demiş bizimkisini gözünün içine baka baka yere atmış. Arabada kısa bir sessizlik oldu. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir yandan öğretmenleri anlamaya çalışıyorum ama bir yandan da oğlum için endişeleniyorum. Bu kısa sessizliği Bilge bozdu. Heyecanlı bir şekilde anne biliyor musun bugün yatacağız sonra yarın kalkacağız ve "stay home day" olacak dedi. Yani yarın evde kalacağız dedi. Neden öyle bir düşünceye kapıldı bilemiyorum ama o an için paramparça oldu. Acaba okulda mutlu değil mi? Bütün öfkesinin sebebi orada olmak istememesi miydi acaba?
Bir süre sonra bana okulda nasıl bal kabağının içerisine elini sokup çekirdeklerini çıkarttığını anlatıyordu. Yani okulda hoşlandığı aktiviteler yapıyordu. Öğretmenin günün özeti olarak seçtiği kesit Bilge için günün özetinden çok daha farklı idi. O aslında yaptıklarının çok farkında değildi. Son bir kaç haftadır bizim odak noktamız Bilge okulda iyi davrandı mı davranmadı mı idi ve Bilge bile zaman zaman bize gününü özetlerken bugün okulda iyi davrandım şeklinde özetliyordu. Okulu biz ve öğretmenleri neredeyse tek bir boyuta indirmiştik.
Her gün öğretmenlerin Bilge'nin gününü aynı cümlelerle özetlemesinden ne kadar sıkıldığımı farkettim.
- He had a really rough day today.
- He did not listen any of the instructions.
- We had a rough start but he did much better in the afternoon.
- During nap time he had to sit in one person area at the beginning.

Bu cümlelerin kombinasyonlarını duymaktan sıkılmıştım. Neden hiç yaptığı güze şeylerden bahsetmiyorlardı. Mesela bugün çok güzel bir yorumda bulundu diyebilirlerdi veya bal kabağını incelerken çok fazla ilgiliydi gibi küçük de olsa oğlumun sınıf aktivitelerine katılımı ve katkısı ile ilgili yorumlar yapabilirlerdi. Koskoca günün özeti sadece "çok iyi davrandı" veya "çok kötüydü" olamazdı. Emre bu konuda çok daha sıkıntılı. Toplumsal baskı onu benden çok daha fazla etkiliyor. Bu sıkıntımız yüzme dersi sonunda daha bir katlandı. Çocuklar yüzme karnelerini aldılar. Meryem bir üst sınıfa geçmişti. Ben Meryem ile ilgilenirken Emre Bilge'nin öğretmeni ile konuştu. Bilge aynı sınıfta devam edecekti. Bu bizi şaşırtmadı ancak öğretmenin buna ilave olarak söylediği şey sanki en öldürücü darbeydi. "Hiç dinlemiyor, ilgilenmiyor. Benim tavsiyem özel ders alsın." Öğretmeninin değerlendirmelerine göre Bilge sınıf dersine uygun bir çocuk değildi. Okuldan duyduklarımızın üstüne bu yorum bizi büsbütün yıktı.


Bilge'nın bu durumunun farkındaydık ve kendimize göre çözümler bulmaya çalışıyorduk. Çok fazla enerjisi var, spor yapsa belki o enerjiyi doğruya kanalize edebilir diye düşündük. Disiplin kazanabileceği, seveceği bir spor olan tekvandoya başlattık. Yaklaşık bir buçuk ay haftada iki gün yarım saat tekvando dersine gitti. Hiç bir değişiklik olmadı. Yüzme dersi öğretmeninin söylediklerinin aynısını burada da gördük. Dikkatini vermiyor, dinlemiyordu. İşin hep şakasındaydı. Dikkati her yerde. Bir kaç hareket öğrenmişti ama o kadar. Ödediğimiz paraya ve Bilge'yi oraya götüreceğiz diye çektiğimiz sıkıntıya yazık dedik ve artık göndermeme kararı aldık. Problemimiz hala büyük bir şekilde ortada duruyor ve şu anda ne yapacağımızı bilemiyoruz. En büyük endişem Bilge'nin bu yaşadıklarının onun gelişimini olumsuz yönde etkilemesi ve öğrenme imkanlarının kısıtlanması ile neticeleniyor olması.

Bilge ile bütün bu sorunları yaşarken oğlumun bu yıllarını bu zorlukların gölgelemesini istemiyorum. Kararlılığı, heyecanı, küçük şeylerle mutlu olması beni çok mutlu ediyor. Sanırım okul ve benzeri olaylarda problemlerin en temelinde Bilge'nin kendi gündeminin başkalarının gündemi ile çatışması var. Bilge kendine bir plan yapıyor ve onu uygulamak istiyor, bu plan başkalarının planı ile çatışınca da problemler ortaya çıkıyor.

Meryem'de ise farklı türlü zorluklar yaşıyoruz. Meryem'in içerisinde gizli bir yarışçı var ve bu yarışçı hep kazanmak istiyor.  Meryem birşeyi kazanacağını bilsin en sevmediği yemeği bile ona yedirtebilirsiniz. Ancak kaybetmek de bir o kadar üzüyor. Satrancı sırf kaybedeceğim diye oynamıyor mesela. Bazen bilge'nin çabuk giyinmesini sağlamak için Meryem ile giyinme yarışı yaptırıyoruz orada bile kaybettiğinde ağlıyor. Meryem'in sosyal çekingenliği, kazanma hırsı ile birleşince zaman zaman ona zarar verebiliyor. Bize karşı duygularını açık ifade ediyor. Kaybettiğinde ağlıyor, kızıyor ama dışarıda içine kapanıyor. Bazen arkadaşlarına karşı hırslanıyor, öfke biriktiriyor.

Birkaç hafta önce Selçuk ve Danny bizim eve gelmişti. Sinem ve Ela'yı da çağırdık. Ela Meryem'den 8 ay kadar büyük. Ama tam büyümüş de küçülmüş çocuk tiplerinden. Sözel olarak kendini çok iyi ifade edebiliyor. Bütün dikkatleri hemen üzerinde topluyor. Meryem ise genel olarak başkalarının yanında sessiz ve utangaç. Selçuk ve Danny'yi çok seviyor. Ancak sohbetlere öyle kolay giremiyor. Masa başında oturmuş sohbet ediyorduk. Söz Ela'nın nasıl güzel yemek yaptığına geldi. Ela Tonny ile yaptığı bir yemeği anlattı. Selçuk Meryem'e hiç yemek yapıp yapmadığını sordu. Meryem hayır diye cevap verdi. Aslında bu doğru değildi. Meryem 4 yaşından beri yumurta kırabiliyor ve hatta zaman zaman sabah yumurtalarını kendi yapıyordu. Çok güzel yaprak sarmasını biliyordu. Hazır kekleri ben hiç yardım etmeden kendisi yapıyordu. Bir süre sonra Ela bir sinema filminde gördüğü İngiliz aksanını taklit etmeye başladı. Hepimiz bundan çok etkilendik. Gerçekten çok şirin görünüyordu. Çok da başarılı bir taklittti. Sonra baktım Meryem arkadan sessiz bir sekilde Ela'nın söylediklerini tekrar ederek ilgiyi kendisine çekmeye çalışıyordu. Bunu yaparken kendi sahip olduklarının gücünü kullanmak yerine ilgi çeken davranışı koplamayı tercih etmişti. O an duygusal olarak bulabildiği en kolay çözüme sarılmıştı. Meryem'i o şekilde görünce içime sanki kocaman bir bıçak saplandı. Önce kendimden nefret ettim. Ben öyle çok konuşkan bir insan değilim ve zaman zaman gereğinden fazla mütevaziyim ve kızım da benim gibiydi. Kendi sahip oldu değerleri göremiyor ve kendini ifade etme zorlukları yaşıyordu. Ona nasıl yardım edecektim. Bütün gece bu olayın sıkıntısını içimde taşıdım. Sonraki günlerde biraz daha azaldı ama sorunumuz değişmedi.

Geçtiğimiz haftasonu kestane toplamaya gittik. Erva Meryem'in en sevdiği arkadaşlarından birisi. Giderken ona da haber verdik. Sınem de benim yakın arkadaşım olduğu için onu da çağırdım. Sinem Ela ile gelirken Erva'yı aldılar biz önde onlar arkada iki araba kestane çiftliğine gittik. Çocuklar, hepimiz çok eğlendik. Bir sürü kestane topladık. Dönüş yolunda Erva yine Ela'ların arabasına bindi. Mantıklı olan da oydu ama Meryem Erva'nın bizim arabamızda gelmesini istiyordu. Meryem bu duruma çok öfkelendi. Görünüşteki olay Erva'nın Ela'lar ile gidiyor olması idi ama durum göründüğünden çok daha derindi. Meryem Ela'ya çok öfkeli idi. O an öfkesini dile getirmeye başladı. Ela annesi ve babası ile hep özel şeyler yapıyor ve bunu da çocuklara anlatıyordu. Meryem bu duruma üzülmüştü. Sonra sevdiği insanlarla bir araya gelince ilgiyi kendi üzerine çekiyor olmasına da kızıyordu. Bana çok net bir şekilde bir daha Ela'yı çağırma dedi. Ben ona onun da çok özel şeyler yaptığından bahsettim. Sen de yaptığın güzel şeyleri anlatabilirsin dedim. Bana ben o üzülmesin diye anlatmıyorum dedi. Birden kendi kendimle yüzleştiğimi hissettim. Geçen sene Meryem'in bir arkadaşının doğum gününde sınıf arkadaşlarından birisinin annesi ile bahar tatili ile ilgili konuşuyorduk ve ben hiç birşey yapmadığımızı söylemiştim. Meryem bana neden öyle söylediğimi sorunca üzülmesinler diye cevap vermiştim. Şimdi kızım aynı tutumu sahiplenmiş ve başkalarını  üzmeyeyim derken kendisini acıtıyordu. Meryem'in sosyal çekingenliğini ben sosyal çevrelerdeki davranışlarımla destekliyordum aslında. ve Meryem ilk defa bu kadar açık bir şekilde kendisini ifade etmişti. Meryem'in başarı ve kazanma arzusu çekingenliği ile çatışıyordu ve kızım arka planda kaldıkça içten içe kırılıyor ve öfke biriktiriyordu.

Elif'im ise şu aralar genelde sığındığım durgun limanım. Onun için en büyük endişem neden kakası fazla sulu veya biberonlarının hepsini neden bitirmedi. Kızım sabahları kakasını yapınca üzerini baştan aşağıya değiştirmek zorunda kalıyoruz. Ara ara kendimi Elif'in kakasını inceler buluyorum. Bu çocuk yediklerini doğru düzdün sindiremiyor mu acaba diye. Hep sulu mu yapıyor yoksa arada büyük parçalar var mı diye. Bir de şu aralar pek bir burnumuz akıyor. Hava değişimi kızıma pek yaramadı sanırım.

Meryem ve Bilge artık büyüdüler ve artık geceleri beni uyandırmıyorlar. Yatma vakitleri geldiğinde kısa süreli bir telaş olsa bile pijamalarını giyip, dişlerini fırçalayıp yatıyorlar. Elif tabii daha bebek o yüzden geceleri onun mesaisi devam ediyor. Her ne kadar çocuklar büyüyünce insan rahatlamış hissetse de başka türlü sıkıntılar işin içine giriyor. Artık endişelerim yön değiştirdi. Ve şu son birkaç haftadır akşam yatağıma yattığımda çocuklarımı düşünürken buluyorum kendimi. Bazen içimin çok fazla sıkıldığını hissediyorum. Ne yapacağımı bilemememin verdiği çaresizlikle yatakta bir o yöne bir bu yöne dönüyorum. Aslında anne-baba olmanın yükü hiç bir zaman azamılyor. Sadece yön değiştiriyor. Meryem ve Bilge bebekkenki endişelerim nasıl şu anda kaybolduysa şu anki endişelerim de belki birkaç yıla kaybolacak ama her zaman yerini bir yenilerine bırakacak. Bir vücutta birden fazla hayat barındırmak gibi annelik (ve sanırım babalık). Yani çocuk sahibi olmak sadece fiziksel olarak çoğalmak demek değil. İnsanın hayatı algılayışı, anlayışı çoğalıyor. Zamanı yaşayışı çoğalıyor, ilgi alanları ve beklentileri de çoğalıyor.