26 Eylül 2016 Pazartesi

Kuzen Kardeşliği

Şu aralar yeni evimizde uzun süreli misafirlerimizi ağırlamanın keyfini sürüyoruz. Önce çocukların babaanneleri geldi. Bilge birkaç gün korku ile uyandı. Babaanne gitti mi acaba diye. Babaannesinin uzun süreli misafirimiz olduğunu anlaması ile rahatladı ve hep beraber daha geniş ailemizin keyfini sürmeye başladık. Ardından Zeynep, Kemal ve Beyza geldi. Kemal kısa süreliğine gelmişti ancak Beyza ve Zeynep bir ay bizimle birlikte idi.

Bu duruma tabii en çok Meryem ve Bilge sevindi. Kuzenleri ile ilk defa bu kadar uzun süreli vakit geçirme fırsatı yakalamışlardı ve bu paha biçilemezdi. Meryem özellikle Beyza'nın üzerine titriyor. Tabii bunda Beyza'nın da payı büyük. Yalnız bizim çocuklar değil Beyza da bizimkileri kardeşi gibi görüyor. Aslında tek bir farkla. Kardeşliğin verdiği bir rekabet durumu olmadığı için çok fazla gürültü patırtı da olmuyor. Yaşasın kuzen kardeşliği!

Elif'in durumu birazcık farklı. Elif Beyza'ya bayılıyor ancak Beyza'yı kendine rakip olarak gördüğünden midir bilinmez bazen ona zarar verebiliyor. Dolayısı ile Beyza Elif'e karşı tedbirli olmak zorunda. Beyza daha bir hafta içinde iki üç ısırma vakası atlattı.

Meryem okuldan eve öyle bir istek ve neşe ile geliyor ki... Biliyorum aslında elinde olsa Beyza'yı hep burada tutar.  Evde bodrum katındaki oyun odasında, evin arka bahçesinde, ön tarafında uzun uzun oynuyorlar.





Zeynep ve Beyza'nın buradaki evimize gelmeleri o açıdan çok iyi oldu. Alan geniş, oyun alanları çeşitli ve çocukların sıkılmaya pek bir vakti olmuyor.

Dün bahçede fıskiyeyi açtık, suda ıslandılar.


Su altında serinledikten sonra çimlere oturup güneşin tadını çıkardılar.

Daha sonra Cincinati doğa merkezine gittik. Uzun bir orman yürüyüşü yaptık. O kadar uzun yürüyüşten sonra bile hala enerjileri tükenmemişti.





Çocukların ilişkilerini sağlamlaştıracağı, birbirlerini daha iyi tanıyıp birlikte olan hatıralarını zenginleştirebileceği böyle bir fırsatı yakalamış olmalarından dolayı çok mutluyum.

Keşke böyle daha çok günlerimiz olsa.


Süpriz Misafirler

Zeynepler bizim yanımıza geleceklerinin müjdesini yazdan vermişlerdi ancak vize görüşmesine gittiklerinde görevliler onların vize durumunu biraz beklemeye almıştı. Yani vize alıp alamayacakları belli değildi. Bu durum hepimizde bir hayal kırıklığı oluşturdu. İçimizden hala belki alabilirler ve gelirler desek de çok bir umudumuz kalmamıştı. Ama hiç beklenmeyen oldu ve vizeyi alıp bize süpriz yaparak bir anda evimize gediler.

Zeyneplerin geleceği gece babaannesi çocuklara sabah size büyük bir süprizim var demişti. Bilge ve Meryem sabahki süprizi merak ederek yataklarına yattılar. Meryem uyanınca ilk işi süprizi sormak oldu. Halasını ve kuzenini karşısında görmeyi hiç beklemiyordu. Onları görünce gözlerinin içi aydınlandı sanki. Hem şaşırmış hem de çok sevinmişti. Sonra dönüp bana o çok bilmiş ifadesi ile "babaanne süprizim var demişti ama bu gerçekten çok büyük bir süprizmiş!" dedi.


Gerçekten de olabilecek en güzel süprizdi.

14 Eylül 2016 Çarşamba

Duyguları İyi İfade Edebilmek

Bizim ailemizde herkes biraz kara kutu. Bu durum ben ve Emre'den kaynaklanıyor biraz galiba. Biz öyle sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, sevdiklerimiz veya sevmediklerimizi kolay kolay kelimelere dökemiyoruz. Çocuklarımız bize benzedikleri için mi yoksa kendi karakterlerinin bir parçası olarak mı bilinmez ama onlar da biraz kara kutu. Meryem'in ne düşündüğü ne hissettiği olaylar yaşandıktan çok sonra ortaya çıkıyor. Meryem'de mutlaka bir kuluçka dönemi var. Önce duygularını analiz ediyor, sindiriyor, sonra kelimelere döküyor.  Mesela başkalarının kıyafetlerini giymeyi sevmediğini şimdi şimdi söylüyor. Senelerce ben ona arkadaşların çocuklarından gelen kıyafetleri giydiriyordum ve her üzerini giyeceğinde uygun bir kıyafet bulmakta zorlanıyorduk. Meğersem sebebi buymuş. Aynı şekilde ikinci el eşya kullanmayı sevmediğini daha yeni söyledi. Koltuklarımızı yeniledik ama yine ikinci el. Meryem koltuğun üzerine havlu koyup oturuyordu. Meğersem başkasından gelmesi fikri onu rahatsız ediyormuş.  Çözümü koltukların üzerine atabileceği bir battaniye almakta buldum. Oturmak istediği her yere taşıyabilir. Meryem'e sürekli olarak duygularını bizimle paylaşması konusunda hatırlatmalarda bulunmak durumunda kalıyorum. Sevgisini anlatmakta da bir o kadar ketum. Hiç öyle gidip birisine durup dururken sarılmaz. Ama biz ona sarılmazsak kafasında öyle senaryolar yazıyor ki kendimi sürekli diken üstünde hissediyorum.

Bilge bir nebze daha iyi. En azından sevgisini anlatmakta. Mutlu olduğunda, onun sevdiği birşey yaptığımızda çok net. Anne ben seni seviyorum diyor. Pazartesi bayram diye onlara birer oyuncak aldık. Arabadan eve dönerken hemen bana "Anne ben seni çok seviyorum" dedi. Geçen babaannesi ile dışarıda sohbet ederlerken de ona söylemiş. Birlikte sohbet etmeleri çok hoşuna gitmiş ve duygularını hemencecik paylaşmış. Ancak bu netlik bazen problem olabiliyor. Sevmediğine de sevmiyorum diyor açık açık. Ama bu sevmemek genel bir sevmeme durumu değil. Aslında söylemek istediği ben seni tanımıyorum ki seveyim. Mesela Kentucky'e gelmeden birkaç hafta önce Beyza bizim çocuklar ile oynamak için evimize gelmişti. Beyza'nın babası kızını almak için geldiğinde Bilge'ye kendisini sevip sevmediğini sormuş sanırım. Bilge hayır demiş. Emre çok utandım dedi. Ben orada değildim ama Bilge'nin ne demek istediğini anlamıştım. Bilge Beyza'nın babasını tanımıyordu. Birlikte doğru düzgün vakit geçirmemişlerdi. Dolayısı ile sevgi sözünün anlamını dolduracak ortak bir geçmişleri yoktu. Bilge kelimeler ile sevdiğini sevmediğini anlatma konusunda daha net olmasında rağmen o da bizi sarılıp öpücüklere falan boğmuyor. Gelip beni böyle kocaman kocaman öptüğünü çok hatırlamıyorum. Öfkelendiği veya kıskandığında biraz daha kapalı kutu. Benim için o tarz duygularının bazı belirleyicileri var. Meryem'i durup duruken rahatsız etmeye başladıysa, Meryem ile ilgili birşeyi kıskanmıştır kesin. Etrafa veya eşyalara zarar vermesi çoğu zaman bu tarz duygularının bir göstergesi. Geçtiğimiz günlerde Emre, Meryem ile Elif'e ayakkabı almıs ama Bilge'ye almamıştı.  Bilge hemen Meryem'i ve beni rahatsız etmeye başladı. Doğrudan vurmuyor ama bir şekilde insanı rahatsız ediyor. Mesela sırtıma çıkmaya çalışıyor, Meryem'i koltukta sıkıştırıyor. Ben olayın nereden kaynaklandığının farkındaydım. Baban sana ayakkabı almadı diye üzüldün mü diye sordum. O zaman duygularını anlatmaya başladı. Bize Meryem'in sahip olduğu ayakkabıları tek tek göstermeye başladı. Gerçekten de Meryem'in 5-6 çift ayakkabısı vardı. Bilge'nin ise sadece bir terliği ve bir spor ayakkabısı vardı. Yalnız ayakkabıları gösterirken çok komikti. Bak bu da var ve hiç bunu giymiyor şeklinde yorumlar yapıyordu. Bilge'nin neyi kıskandığı veya neye öfkelendiğini tahmin etmek öyle her zaman kolay olmuyor. Bir de bazen cok alakasız ortamlarda bu duygular ortaya çıkıyor. Mesela bir oyun alanında veya arkadaşlarımızla bir aradayken. O zamanlarda insanın duygu analizi yapmaya pek bir vakti olmuyor.

Elif bu konuda en açıkları. Sevdiği sevmediği çok belli. Sevgisini dokunarak, sarılarak, öperek gösteriyor ve bu bizim ailemiz için büyük bir ilerleme. Geçen gün babannesi Elif ile babaanne olduğumu anladım diyordu. Diğer ikisi hiç o kadar babaannelerine sarılmamışlardı ki. Emre birkaç günlüğüne Michigan'a gidip geliyor. Geçen hafta geldiğinde Elif kollarını kocaman açarak Emre'nin yanına gitti. Özlemişti ve ona sarılmak istiyordu. İlk başlarda Emre Elif'in onun etrafında neden dönüp durduğunu anlamadı. Alışmamışız ya böyle sevginin gösterilmesine...

Sevgi sevgiyi pekiştiriyormus. Bunu bize Elif öğretti. Hepimizin Elif'i örnek alarak sevgimizi daha açık belli etmeyi öğrenmesi gerekiyor .

Herkesten Rol Çalmak

Elif büyüdükçe kendi varlığını bulunduğu ortamlarda daha bir belirginleştiriyor. Artık ne yaptığımızı daha çok anlıyor, rutinlerimize iyice alıştı ve onunla ilgisi olmayan aktivitelerde bile en sevimliliği ile kendisine bir yer belirleyebiliyor. Çocuklar kitap okuyorsa eline bir kitap alıp kitabın sayfalarını karıştırıyor. Onlar masa üzerinde yazı yazarken hemen kendine bir kalem buluyor, kağıt bulamazsa Meryem veya Bilge'nin elindekini alıyor, birşeyler çiziktiriyor. Çocuklar müzik açıp dans etmeye başladığında hemen yerini alıyor. İnsan ister istemez sadece onu izlemeye başlıyor.

Sosyal ortamlarda birileri ile konuşurken biz birşeylere gülersek anlasın anlamasın bir anda o da kahkahayı basıyor. Tabii bütün bakışlar ona çevriliyor.

Elif olduğu bir ortamda inatla herkesten rol çalıyor.