21 Aralık 2015 Pazartesi

Şükran Günü

Bence Şükran günü insanın sahip olduklarına teşekkür etmeyi hatırlattığı için çok güzel bir gün. Biz bu şükran gününü sevdiğimiz arkadaşlarımızla kocaman bir aile olarak geçirdik. Georgia'dan o kadar yoldan kalkıp tatillerini bizimle paylaşmaya gelmişlerdi. Başka değerli bir arkadaşımız olan Asiye ise hiç tereddüt etmeden bize evlerinin anahtarını verdi. Böylelikle hem arkadaşlarımız ile kocaman bir yemek sofrası kuracağımız geniş bir mekanımız oldu hem de onları misafir edebileceğimiz ekstra odalarımız. Ailelerimiz, sağlıklı çocuklarımız, sıcacık bir evimiz, sevdiğimiz işlerimiz ve birlikte vakit geçirmeyi sevdiğimiz, üzüntülerimizi ve mutluluklarımızı paylaşabileceğimiz arkadaşlarımız olduğu için ne kadar teşekkür etsek azdır.




Çocuklar da okulda teşekkürlerini kelimelere döküyorlardı. Meryem her zamanki gibi ailesi için teşekkür ediyordu. Annesi, babası, bebek kardeşi ve Bilge için...

Tabii bir de Erva. Meryem Erva'nın arkadaşı olmasını da teşekkür notlarına eklemişti.



Bilge'nin bu seneki teşekkürü ise bir kişiye adanmıştı. Bilge babası için teşekkür ediyordu. Birazcık kıskandım sanırım ama o kadar güzel ifade etmişti ki ayı zamanda gurur duydum.




Ve tabii ki Bilge'ye böyle hissettiren bir babası olduğu için ben de içimden şükrettim.

Oyun Kurucu

Bilge oyun kurucu olmayı seviyor. Zaman zaman Meryem veya benim başlattığım oyunlara dahil olsa bile kendi istediği şekilde kendi rolünü belirliyor.

Hafta sonu tüm günü evde geçirdiğimiz bir gündü. Meryem bu duruma başta öfkeli yaklaştı. Ne yani bütün gün boş boş duracak mıyız diye çıkıştı. Bilge ise kendisine oyun kurmaya başlamıştı bile. Kanepenin minderlerini yere indirip kendisine tren yaptı. Kendisi en başa geçip treni sürüyordu. Elif ise potansiyel yolcu tabii. Başka seçeneği var mı? Meryem'in bu fikir çok hoşuna gitti ve o da Elif'in annesi rolünde yolcu koltuklarının birisinde yerini aldı.


Bir süre sonra tren korsan gemisine dönüştü. Herkes kendi kamarasında vakit geçirdi. Tabii ki Bilge kaptan rolünde.


Sonra kısa süreli bir kavga ile gemiler ayrıldı. Herkes kendi gemisini yaptı derken bir baktılar koca birgün oyunlarla geçivermiş. Hem de hiç sıkılmadan.

Başka bir gün gri sweatshirt ve yeşil pantolonunu giydi. Üzerindeki sweatshirt MSU sweatshirt'e benziyordu. Sparty olmaya çalışıyordu. Önce şapkasının üzerine bir sünger yapıştırmayı denedi baktı olmuyor. Bantlarla kafasını Sparty'e benzemeye çalıştı.

Benzememiş mi ama?



Sparty gibi komiklikler yaptı önce.



Daha sonra epey bir süre Bilge'den MSU Fight song yani Michigan State maçı öncesi çalınan savaş müziğini dinledik.

Başka bir gün Ninja turtle oldu. Elektirik süpürgesinin değnekleri havalarda uçuşuyordu. Başka bir gün atına ters binmiş kovboy...


Bu oyun kurucu olma isteğinin en zor tarafı Bilge'ye kendi istediğim şeyleri yaptırabilmek için epey bir uğraşmam gerekiyor olması. Benim seçtiğim kitabı okumayı kabül etmiyor veya ben her istediğim zaman ona kitap okuyamıyorum. Kitabı açıyorum ve okumaya başlıyorum ama bir süre sonra elimden alıyor ve kendisi sayfaları çevirmeye başlıyor.

Bu hafta sonu Emre ile Meryem Meryem'in piyano grup dersine gitmişlerdi. Oğlum ile başbaşa oyun oynamak için mükemmel bir zaman diye düşündüm. Blokları indirdim ve birlikte araba yolu yapmaya başladık. Yolu biraz zorlaştırıp hayal gücümüzü zorlayalım istedim. Onun yaptığı yolu başka bir tarafa doğru genişletmeye başladım. Hemen itiraz etti. Onun planına uygun bir şekilde yolu tamamladık.

Okula giderken kurt şapkasını taktı. Kurt olmaya karar vermişti. Elif'i bıraktık. Anne ben kurdum tamam mı dedi. Önce tamam dedim. Yerlerde emekleyen üstüne üstlük ara ara koridorda uluyan bir çocuk ile yürümesi epey bir zor bak Bilgecim başka bir oyun oynayalım dedim. Onu kangru veya tavşan olmaya ikna etmeye çalışıyorum. Hemen "anne ben biliyorum bence ben yılan oluyum" dedi. Tamam ulumak yok ama yerlerde sürünüyor. Oğlum bak kangru olmak  çok daha eğlenceli diye onu ikna etmeye çalışıyorum. Olmadı tekrar kurt olmaya karar verdi. Bak ama sen öyle ses çıkarınca diğer çocuklar korkar deyince hemen ben biliyorum, sessiz kurt olurum dedi. Ne yapalım başka seçenek var mı, kabul ettim. Meryem ile Bilge'yi bıraktığımız zamanlar aklıma geldi. Onunla da farklı oyunlar oynardık. Genelde ben başlatırdım, sonra Meryem biraz değiştirirdi. Çocukların farklılığna göre paylaştığımız anılar da farklılaşıyor.

Oyun kurucu olmak güzel birşey. Hem kendi yaratıcılığını kullanıyor hem de liderlik yapıyor ama hep oyun kurucu olmayı istemek zaman zaman sınırlaryıcı ve hatta bazen engelleyici olabiliyor. Sadece kendi hayal dünyasının sınırları çerçevesinde oyunlar kuruyor. Yeni öğrenmeleri ise engelleyebiliyor. Zaman zaman var olan oyunların bir parçası olmanın da eğlenceli olabileceğini Bilge'ye gösterebilmemiz gerekiyor.

Bilge ve Elif

Elif bizim çocukların arasında bazen paylaşılamayan bir oyuncak bazen bir hayal kahramanı zaman zaman da annenin yanından uzaklaştırışması gereken potansiyel bir rakip oluyor. Bilge ve Meryem'in Elif'i benim kucağımdan uzaklaştırmak için ilgileniyormuş gibi görünmelerini saymaz isek aslında ikisi de abi ve ablalık rolüne gayet güzel adapte olmuş durumdalar. Ancak Elif'in güvenliği için Elif Bilge'nin gözetiminde ise gözünüzün bir ucu ile onları sürekli bir kontrol altında tutmanız gerekiyor. Daha bir iki gün önce Bilge Elif'i ters çevirmiş heyecanla elleri üzerinde yürütmeye çalışıyordu. Elif'e ilk yemek yedirmeye başladığımız sıralarda ise Elif'in ağzına kocaman bir parça peyniri tıkıştırmaya calışmıs Allah'tan Elif ağzını sıkı sıkıya kapatmış da potansiyel bir boğulma tehlikesinden kurtulmuştuk.

Elif'in varlığı aslında Bilge'ye ona hayallerindeki oyuna eşlik edecek ideal oyun arkadaşını vermişti. Hiç itiraz etmeden onun yanında duruyor, istediği yere taşıyor veya istediği kılığa sokabiliyordu.


Arkasına iliştirdiği mavi bir battaniye ile Elif birgün Superman oluyor.


Kucağında koca Elif'in arkasına iliştirdiği koca bir battaniye ile Elif'i odadan odaya taşıyordu. Bir başka gün sandalyayenin bir ucuna Elif'i koymuş ve birlikte peekaboo yani "CE" yapıyorlardı.




İkisi de ortada yok. Bunlar nereye kayboldu derken bir bakıyorum odalarına kapanmışlar. Yatakta evcilik oynuyorlar.

Akşam olmuş, ikisinin de uyuması gerekiyormuş. Yani Bilge ile hayat epey bir keyifli. Tek bir problem var. Elif için neyin zararlı neyin zararlı olmayacağı konusunda hala bir fikir birliğine ulaşmış değiliz. En son Elif'e neden koç yapamayacağını anlatmaya çalışıyordum. Sırtına hızlıca vurup koç demek için Elif'in çok küçük olduğunu anlaması biraz zaman aldı.

19 Aralık 2015 Cumartesi

Bebek Kokusu

Meryem Elif'e sarıldıktan sonra bana döndü ve anne Elif neden artık kokmuyor dedi. Bu soru üzerine Elif'i ben de kokladım ve Meryem haklıydı. Elif'in o bebek kokusu gitmişti. Sarılınca yumuşacıktı, sıcacıktı ama o bebeklere özgü koku uçup gitmişti. Zaman ne kadar da hızlı geçiyorsun...

7 Aralık 2015 Pazartesi

Elif 6 aylık!

Kızım 6 ayını doldurdun artık. Daha 6 ayın dolmadan emeklemeye başladın tıpkı abin ve ablan gibi. Seninle uzun bir yolculuk yaptık. 11 Kasım'da biz Türkiyedeydik ve sen önce oturmaya sonra da birden emeklemeye başladın. Herşey bir anda gelişti. Oturabiliyor olman benim yolcukta işimi epey bir kolaylaştırdı. Seni tutmaktan yorulduğum an yere bir  battaniye serdim, önüne birkaç oyuncak  koydum ve o anlar benim için nefes alma zamanı oldu.


6 aylık olmanla birlikte sana yemek verme heyecanı ile bir sürü yemeği denedim ama maalesef şu anda hiç birinde başarılı olamadım. İlk başta sana verdiğimi tükürüyordun şimdi ise kararlı bir şekilde ağzını kapalı tutuyorsun. Bakalım ne kadar sürede süt haricinde başka tadların da farkına varacaksın. Nedense bebeklerimin hiç birinde bu yemek yeme konusunda başarıya ulaşamadım. Ancak önüne koyduğum yemekle oynamaya hiç itirazın yok. Seni her seferinde büyük bir hevesle mama sandalyene oturtuyorum bir iki deniyorum bakıyorum olmuyor. eline kaşığı veriyorum sen kaşık dolusu yemekleri biraz ağzına biraz etrafına saçarak yemek yemeyi bir oyuna dönüştürüyorsun.


Her an herşey senin için bir oyuncak olabiliyor. Elimin altında, çantamda artık ne varsa. Hemen herşey ağzının içinde, dişlerinin kaşınmasını rahatlatacak bir araca dönüşebiliyor. Gücünün sınırlarını zorlamayı seviyorsun. Şu aralar bir yerlere tutunarak iki ayağının üzerinde durmaya çalışıyorsun.



Her an heryerdesin o yüzden eve çok daha fazla dikkat etmemiz gerekecek. yakında dolapları karıştırmaya başlayacaksın gibi görünüyor. Meryem ve Bilge bulaşık makinasının kapağının açıldığını duyar duymaz soluğu makinanın yanında alırlardı sanırım senin de bu rutini devam ettirmen yakındır.

Meryem ile Bilge ile olan bütün bu benzerliklerinin dışında senin dişlerin epey bir erken geldi. Meryem ve Bilge'nin ilk dişleri ilk doğum günlerinden sonra gelmişti. Sen daha 6 aylıksın ve ilk dişin göründü bile. Bakalım ilk kelimelerin de erken mi gelecek yoksa sen de bir yaşının dolmasını mı bekleyeceksin.


Benim minik Elif'im, gün ışığım... O yüzüne yayılan kocaman gülümsemeni çok seviyorum. Kocaman kahkahalarla gülmeni, her ortamda kendini meşgul edecek bir şeyler bulmanı çok seviyorum. Bir de tabii geceleri seni içime çekerek uyumayı. Zaman çok hızlı geçiyor ve ben senin her anına doyabilmeyi istiyorum. Şu aralar hayatımızda zor zamanlar. Hiç bir zaman bundan daha kolay olmayacak belki ama şu aralar hayatımızdaki belirsizlik, çok önceden tamamlanmış olması gerekirken yılan hikayesine dönmüş tezim, biran umut sonra bir sürü umutsuzlukla dolu iş arama çalışmalarım, Meryem ve Bilge'nin büyüme sancıları ile hayatımıza giren yeni kaygılar beni bazen o kadar bunlatıyor ki sanki içimdeki tüm enerjiyi alıyor götürüyor ve sonra birden sana bakıyorum ve içim ısınıveriyor. Tüm karanlıklarımı dağıtıyor, umutlarım yeniden yeşeriyor. Seni seviyorum bir tanem. Hem de çok. Belki de en çok benim ihtıyacım olduğu için sen bu zamanda doğdun.


10 Kasım 2015 Salı

İyi ki Doğdun Bilge!

Canım oğlum dün 4 yaşını doldurdu. Bu sene doğum günü için o kadar heyecanlıydı ki biz bile artık gelsin dedik. Eylül'den beri Kasım'ı bekliyoruz. Doğum gününü kutlamak için kendi kendine planlar yaptı. Bana market alışverişimiz sırasında nasıl kek istediğini gösterdi. Kekinin üzerinde oyuncak süslemesi olmalıydı. Okuldan hangi arkadaşlarını doğum gününde görmek istediğini bile tek tek saydı. Bu sene için okul arkadaşlarını çağıramayacağımızı, sadece küçük bir grupla yapacağımızı söyledim. İleride büyük bir evimiz olduğunda istediği arkadaşlarını davet edebileceğini söyledim. Önce sadece erkekler olsun dedi. Ancak buradaki Türk topluluğunda kızlar daha çoğunlukta. Kızların da olabileceği iznini küçük bir ikna sürecinden sonra alabildim.

Pazar sabahı uyandığında ona doğum gününü o gün kutlayacağımız müjdesini verdim. Heyecanla mutfak çekmecelerini karıştırmaya başladı. Sonra birkaç eski mum buldu. Çeşmede yıkayıp özenle bir köşeye koydu. Anne kek be light lazım onları alalım olur mu dedi. Planlarını yapmıştı bile.

Kekimizi evde yaptık. Üzerine süpriz batman oyuncağı koydum. Çocuklar gelince bir süre dışarıda oynadılar. Onlara çöp poşetleri ile çuvalla zıplama yarışması yaptırdım.




Biraz olsun dışarıda enerjilerini atınca eve geldik. Kıtap ayıracı süsleme aktivitesini masa başında yaptıktan sonra pizza, patatesli sigara böreği ve meyveden oluşan menümüzden yemekleri seçip karınlarını hızlı bir şekilde doyurdular. Bilge kek için sabırsızlanıyordu. Sonunda mum üfleme zamanı gelmişti. Heyecanla pastanın başına geldi, iki sarı iki mavi olan dört mum seçip pastanın üzerine koyduk. Mumlarını üfleyip pastasını kestik.



En eğlenceli kısmı hediyelerdi. Ninja kaplumbağa saati, ayakkabıları, demir adam oyuncağı favorileri arasındaydı.

Heyecanını ve ayrıntılara gösterdiğin ilgini çok seviyorum. Amerikalıların multitasking dediği yetenek sende fazlası ile var. Bir köşede kendi oyununu oynarken bir kulağın ve nasıl oluyor bilmiyorum ama bir gözün de etrafında olan bitenlerde. Kendi oyununu tamamlayıp sonra bütün ayrıntıları ile başka bir aktiviteye başlıyabiliyorsun. Daha geçen gün ben konferansa giderken benim üzerimi giyindiğimi farkettin kapıdan gitmeden bana isim kartımı  uzattın. Anne bunu takman gerekiyor diye de uyardın. Doğru ben unutttum ama sen unutmadın.

Kararlısın ve ne istediğini biliyorsun. Bu bazen aramızda ufak tefek problemlere sebep olabiliyor. Çünkü her zaman senin istediklerini yapacak vaktimiz olamayabiliyor. Bir de kelimelerini az kullanıyorsun. Bazen ne istediğini tam olarak anlatmadığın için kısa süreli (veya uzun) krizler yaşayabiliyoruz. Aslında bu konuda daha iyiye gitmeye başladık. Okuldaki Mrs. Gloria ile olan konuşmamız bu konuda bize epey bir yardımcı oldu diyebilirim. Her yaşadığımız problemin altında kendini tam olarak ifade edememe sorunu olduğunu farkettim. Ben sana duygularını sordukça sen de daha çok kelimelerini kullanır oldun. Önceki gibi sebepsiz ağlamalar veya yersiz yere birisine vurmalar yerine artık duygu analizi yapıyoruz beraber. Sen Meryem'e vurunca ben sana niye vurdun diye kızmak veya hemen bir ceza vermek yerine neden vurdun diye soruyorum ve mutlaka bir sebebi oluyor. Sonra bir arada düşünüyoruz vurmak yerine ne yapabilirdik diye. Artık bazı problem davranışların çözüm bulacağı konusunda çok daha umutluyum. Dün mesela ben giderken ağlamaya başladın. İki şey, iki şey diyordun. Sonra ben senin bu iki şey sözüne dikkat kesilmeye karar verdim. Ne demek istiyorsun diye sorunca sen daha detaylı anlattın. Senden gitmeden iki şey istiyorum demeye çalışıyormuşsun mesela. Birincisi pijamanı benim giydirmemi ikincisi de gitmeden bana güle güle demeyi. Aslında ne kadar da basit şeyler değil mi? Ama biraz ilgisizlik veya yanlış bir tutum bu durumu krize çevirebiliyor. Bugün sabah yine benzer bir durumla karşılaştık. Elif'i sınıfına bıraktık ama sen bir türlü oradan ayrılmıyorsun. Bana sarılmak istiyorum diyorsun. Ben sana sarılıyorum olmuyor. Sonradan anladım ki Elif'i bırakırken ona sarılıp bay-bay demek istiyormuşsun. Hemen dönüp Elif'e sarıldık ve problem çözüldü. Bilgecim seninle bu iletişim konusunda daha çok çalışmamız gerekecek ama şunu biliyorum ki biz seni anlamaya çalıştıkça sen de daha çok kendini anlatmaya çalışıyorsun ve bu durum beni çok mutlu ediyor.

Yemek konusunda çok netsin. Ne istediğini biliyorsun ve sevdiğin yemek olunca çok güzel yiyorsun. Sevmediğin yemek olunca ise işimiz çok zor. Bir iki lokma alıp ben doydum diyorsun. Yeni tatlara açık olup herşeyi denemen ise bir ayrı hoşuma gidiyor. Misafırliğe gittiğimizde birşeyler ikram edilince yemekten büyük bir keyif alıyorsun. Sana özel bir tabak hazırlıyorum. Güzelce masaya oturup özenli bir şekilde yemeklerini yiyorsun. Diğer çocuklar oyun oynuyorlarmış önemli değil. Sen öncelikle tadını çıkara çıkara yemeklerini yemelisin. Benim küçük gurmemsin sen.


Şu aralar bütün film kahramanları seni epey bir meşgul ediyor. Optimus prime en yakın arkadaşın, dinazorlar en sevdiğin hayvanlar diyebilirim. Birileri ile güreşmeye bayılıyorsun. Bazen içindeki enerjiyi atman için acaba eve bir kum torbası alsam mı diye düşünmeden edemiyorum. Bazen arkadaşlarla aramızda bu çocuk dağcı olacak esprisi yapıyorduk birazcık doğruluk payı yok değil. Dün evimizin duvarına tırmanmaya çalışıyordun. Bu kadar da değil Bilge dedim içimden. Doğa yürüyüşlerimiz sırasında etrafa olan ilgin, sevgin ve herşeyi tek tek incelemen çok hoşuma gidiyor. Birlikte yaprak çeşitlerini inceleliyoruz, gördüğümüz hayvanları ayırt etmeye çalışıyoruz. Çiçekleri çok seviyorsun ve özenle ilgileniyorsun. Bu sanırım bir erkekte olabilecek güzel bir hassasiyet.

Sosyal olarak kendi arkadaşlarınla ilişkilerin güzel ancak ilk girdiğin ortamlarda bir anda insanlara kaynaşamıyorsun. Hatta biraz utangaç davranıyorsun diyebilirim. Oyun alanlarında ilk adımı karşı taraftan bekliyorsun. Büyükler sana bir soru sorduğunda utangaç cevaplar veriyorsun. Evimize misafir gelmesini çok seviyorsun. Özellikle abilerin olması hoşuna gidiyor. Ancak bazen nasıl davranacağını bilemediğinden seni kafamızda, omuzlarımızda bulabiliyoruz ve bu durum bizim için epey bir zor oluyor. Bir yandan arkadaşlarımızla konuşmaya çalışırken bir yandan da sana yetişmeye çalışmak hiç kolay olmuyor. Aslında orada ben de buradayım, benimle de ilgilenin demek istiyorsun ama bunu direkt söyleyemediğin için dolaylı yollardan dikkat çekmeye çalışıyorsun.

Resim çizmelerine bayılıyorum. Senin resimlerin öyle ezbere çizilen resimlerden değil. Çizdiğin insanlar senin gördüklerinin yansımaları ile bütün ayrıntılarını taşıyor. Kafa basit bir yuvarlak, vücüt öylesine bir çizgi değil. Kafalar yuvarlağa benzer çizgiler, vücutlar biraz dikdörtgen, saçlar da çizdiğin kişiye göre dağınık, uzun, kısa. Aynı senin gibi sana özel.

 Canım oğlum iyi ki doğdun, iyi ki varsın! ve iyi ki bu kadar özelsin...


27 Ekim 2015 Salı

Bilge Yorumlar

Elif çocuklar arasında pek bir popüler. Ben ise mümkün olduğunca Elif'i korumaya çalışıyorum. Elif'i tutmak isteyen Bilge benim ona vermeme isteksizliğim karşısında
- Anne, o herkesin Elif'i.

Danny'nin baby shower'ına gittik. çocuklara yiyecek tabağı hazırlıyorum. önce meryem'e soruyorum. - Kızım sandeviç ister misin?
- Hayır
- Peki ya kraker? Peynir?
- Hayır.
- Sadece yeşil üzüm mü yiyeceksin?
- Evet.

Sıra Bilge'de.
- Bilge kraker ister misin?
- Hayır
- Peki peynir?
- Hayır
- Bak kırmızı üzüm var ondan yer misin?
- Hayır
- Ne istiyorsun peki?
- Ben herşeyden istiyorum
- Peki ben sana büyük bir tabak alayım o zaman... İçecek olarak ne istersin?
- Apple spider!


Oryantal marketten tüm balık aldım. İlk defa sofrada tüm balık yiyeceğiz. Bilge heyecanla atıldı
- anne ben "face" ini yiyeceğim.
kafaları Bilge'nin tabağına koydum.
- göz istemiyorum. face dedim ya.
Balığın gözlerini çıkardım. derisini soydum. Simdi oldu mu?
-evet. yummm....

Yön Değiştiren Endişeler

Çocuklarımız bebekken endişelerimiz acaba yeteri kadar besleniyor mu, uyuması gerektiği gibi uyuyor mu, büyümesi normal hızda mı gidiyor gibi daha fiziksel gelişim odaklıydı. Biz de her anne baba gibi çocuklarımızı bağrımıza basıyor ve onların gelişimi için ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyorduk. Ancak zaman geçtikçe ve çocuklar büyüdükçe kontrolümüzün dışında oluşan faktörler devreye giriyor. Çocuklarımızın karakterleri belirginleşiyor, bizim isteklerimiz ve onların istekleri çatışıyor ve birbirimizi anlamaya çalışmak yerine bazen olmadık çatışmalara girebiliyoruz.

Çocuklarımın büyümelerini gözlemledikçe onların ne kadar farklı karakterleri içlerinde barındırdıklarını hayretle izliyorum. Meryem ve Bilge birbirinden çok farklılar, Elif ise şu an için bir bilmece. Belki çocuklarımızın güçlü ve zayıf yönlerini biz belirleyemiyoruz ama onları geliştirmek ve iyiye kanalize etmek bizim elimizde. Güçlü yönlerinin yardımı ile zayıf yönlerini geliştirmeye çalışmak bizim anne-baba olarak görevimiz. Ancak bu hiç de kolay bir görev değil. Yaptığımız planlar tutmuyor, ters tepiyor istediğimiz gibi işlemiyor. Mesele insan olunca tek boyutlu düşünemiyorsun. Düz bir sebep sonuç ilişkisi kurmak çok zor. Karakter eğitiminde olayın fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal boyutları var ve hepsini birden koordine ederek bir eylem planı ortaya çıkarmak ayrı bir beceri istiyor. Şu anda biz bu zorlu duvara çarpıp duruyoruz. Sanırım bu çarpma anlarında bizi ayakta tutacak şey kararlı, azimli ve inançlı olmak. Çocuklarımıza inanmak ve onlara duyduğumuz sevgi ile ileriye dönük adımlarını kararlı bir şekilde destekleyebilmek.

Bilge'nin okulundan duyduğumuz şikayetler son bir kaç ayda iyice arttı. Kuralları dinlemiyor, büyük grup zamanlarında kendini kontrol edemiyor, geçiş zamanlarında zorluklar yaşıyor, uyku zamanlarında diğer çocukları uyandırıyor ve saire, ve saire. Öğretmenler Bilge ile sınıf içerisinde baş edemedikleri için bir kaç kere idareye bile yollamışlar. Ben bu çözümü beğenmediğimi, böyle bir ceza için yaşının çok küçük olduğunu açık bir şekilde dile getirdim. Çocuğu daha kreşten idareye göndermeye başlarlarsa bunun ilerisini düşünemiyorum bile. Dün çocukları Emre aldı. Akşama yüzme kursumuz vardı. Hemen arabaya bindik. Emre'ye okulda nasıllarmış diye sordum. Emre öğretmenler konuşurken utançtan yüzümü yerden kaldıramadım dedi. Bütün gün boyunca Bilge resmen bir terör yaşatmış. Kuralları dinlememiş ve hatta bazen öğretmenin dediğinin tam tersini yapmış. Öğretmen oyuncayı kutuya koy demiş bizimkisini gözünün içine baka baka yere atmış. Arabada kısa bir sessizlik oldu. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir yandan öğretmenleri anlamaya çalışıyorum ama bir yandan da oğlum için endişeleniyorum. Bu kısa sessizliği Bilge bozdu. Heyecanlı bir şekilde anne biliyor musun bugün yatacağız sonra yarın kalkacağız ve "stay home day" olacak dedi. Yani yarın evde kalacağız dedi. Neden öyle bir düşünceye kapıldı bilemiyorum ama o an için paramparça oldu. Acaba okulda mutlu değil mi? Bütün öfkesinin sebebi orada olmak istememesi miydi acaba?
Bir süre sonra bana okulda nasıl bal kabağının içerisine elini sokup çekirdeklerini çıkarttığını anlatıyordu. Yani okulda hoşlandığı aktiviteler yapıyordu. Öğretmenin günün özeti olarak seçtiği kesit Bilge için günün özetinden çok daha farklı idi. O aslında yaptıklarının çok farkında değildi. Son bir kaç haftadır bizim odak noktamız Bilge okulda iyi davrandı mı davranmadı mı idi ve Bilge bile zaman zaman bize gününü özetlerken bugün okulda iyi davrandım şeklinde özetliyordu. Okulu biz ve öğretmenleri neredeyse tek bir boyuta indirmiştik.
Her gün öğretmenlerin Bilge'nin gününü aynı cümlelerle özetlemesinden ne kadar sıkıldığımı farkettim.
- He had a really rough day today.
- He did not listen any of the instructions.
- We had a rough start but he did much better in the afternoon.
- During nap time he had to sit in one person area at the beginning.

Bu cümlelerin kombinasyonlarını duymaktan sıkılmıştım. Neden hiç yaptığı güze şeylerden bahsetmiyorlardı. Mesela bugün çok güzel bir yorumda bulundu diyebilirlerdi veya bal kabağını incelerken çok fazla ilgiliydi gibi küçük de olsa oğlumun sınıf aktivitelerine katılımı ve katkısı ile ilgili yorumlar yapabilirlerdi. Koskoca günün özeti sadece "çok iyi davrandı" veya "çok kötüydü" olamazdı. Emre bu konuda çok daha sıkıntılı. Toplumsal baskı onu benden çok daha fazla etkiliyor. Bu sıkıntımız yüzme dersi sonunda daha bir katlandı. Çocuklar yüzme karnelerini aldılar. Meryem bir üst sınıfa geçmişti. Ben Meryem ile ilgilenirken Emre Bilge'nin öğretmeni ile konuştu. Bilge aynı sınıfta devam edecekti. Bu bizi şaşırtmadı ancak öğretmenin buna ilave olarak söylediği şey sanki en öldürücü darbeydi. "Hiç dinlemiyor, ilgilenmiyor. Benim tavsiyem özel ders alsın." Öğretmeninin değerlendirmelerine göre Bilge sınıf dersine uygun bir çocuk değildi. Okuldan duyduklarımızın üstüne bu yorum bizi büsbütün yıktı.


Bilge'nın bu durumunun farkındaydık ve kendimize göre çözümler bulmaya çalışıyorduk. Çok fazla enerjisi var, spor yapsa belki o enerjiyi doğruya kanalize edebilir diye düşündük. Disiplin kazanabileceği, seveceği bir spor olan tekvandoya başlattık. Yaklaşık bir buçuk ay haftada iki gün yarım saat tekvando dersine gitti. Hiç bir değişiklik olmadı. Yüzme dersi öğretmeninin söylediklerinin aynısını burada da gördük. Dikkatini vermiyor, dinlemiyordu. İşin hep şakasındaydı. Dikkati her yerde. Bir kaç hareket öğrenmişti ama o kadar. Ödediğimiz paraya ve Bilge'yi oraya götüreceğiz diye çektiğimiz sıkıntıya yazık dedik ve artık göndermeme kararı aldık. Problemimiz hala büyük bir şekilde ortada duruyor ve şu anda ne yapacağımızı bilemiyoruz. En büyük endişem Bilge'nin bu yaşadıklarının onun gelişimini olumsuz yönde etkilemesi ve öğrenme imkanlarının kısıtlanması ile neticeleniyor olması.

Bilge ile bütün bu sorunları yaşarken oğlumun bu yıllarını bu zorlukların gölgelemesini istemiyorum. Kararlılığı, heyecanı, küçük şeylerle mutlu olması beni çok mutlu ediyor. Sanırım okul ve benzeri olaylarda problemlerin en temelinde Bilge'nin kendi gündeminin başkalarının gündemi ile çatışması var. Bilge kendine bir plan yapıyor ve onu uygulamak istiyor, bu plan başkalarının planı ile çatışınca da problemler ortaya çıkıyor.

Meryem'de ise farklı türlü zorluklar yaşıyoruz. Meryem'in içerisinde gizli bir yarışçı var ve bu yarışçı hep kazanmak istiyor.  Meryem birşeyi kazanacağını bilsin en sevmediği yemeği bile ona yedirtebilirsiniz. Ancak kaybetmek de bir o kadar üzüyor. Satrancı sırf kaybedeceğim diye oynamıyor mesela. Bazen bilge'nin çabuk giyinmesini sağlamak için Meryem ile giyinme yarışı yaptırıyoruz orada bile kaybettiğinde ağlıyor. Meryem'in sosyal çekingenliği, kazanma hırsı ile birleşince zaman zaman ona zarar verebiliyor. Bize karşı duygularını açık ifade ediyor. Kaybettiğinde ağlıyor, kızıyor ama dışarıda içine kapanıyor. Bazen arkadaşlarına karşı hırslanıyor, öfke biriktiriyor.

Birkaç hafta önce Selçuk ve Danny bizim eve gelmişti. Sinem ve Ela'yı da çağırdık. Ela Meryem'den 8 ay kadar büyük. Ama tam büyümüş de küçülmüş çocuk tiplerinden. Sözel olarak kendini çok iyi ifade edebiliyor. Bütün dikkatleri hemen üzerinde topluyor. Meryem ise genel olarak başkalarının yanında sessiz ve utangaç. Selçuk ve Danny'yi çok seviyor. Ancak sohbetlere öyle kolay giremiyor. Masa başında oturmuş sohbet ediyorduk. Söz Ela'nın nasıl güzel yemek yaptığına geldi. Ela Tonny ile yaptığı bir yemeği anlattı. Selçuk Meryem'e hiç yemek yapıp yapmadığını sordu. Meryem hayır diye cevap verdi. Aslında bu doğru değildi. Meryem 4 yaşından beri yumurta kırabiliyor ve hatta zaman zaman sabah yumurtalarını kendi yapıyordu. Çok güzel yaprak sarmasını biliyordu. Hazır kekleri ben hiç yardım etmeden kendisi yapıyordu. Bir süre sonra Ela bir sinema filminde gördüğü İngiliz aksanını taklit etmeye başladı. Hepimiz bundan çok etkilendik. Gerçekten çok şirin görünüyordu. Çok da başarılı bir taklittti. Sonra baktım Meryem arkadan sessiz bir sekilde Ela'nın söylediklerini tekrar ederek ilgiyi kendisine çekmeye çalışıyordu. Bunu yaparken kendi sahip olduklarının gücünü kullanmak yerine ilgi çeken davranışı koplamayı tercih etmişti. O an duygusal olarak bulabildiği en kolay çözüme sarılmıştı. Meryem'i o şekilde görünce içime sanki kocaman bir bıçak saplandı. Önce kendimden nefret ettim. Ben öyle çok konuşkan bir insan değilim ve zaman zaman gereğinden fazla mütevaziyim ve kızım da benim gibiydi. Kendi sahip oldu değerleri göremiyor ve kendini ifade etme zorlukları yaşıyordu. Ona nasıl yardım edecektim. Bütün gece bu olayın sıkıntısını içimde taşıdım. Sonraki günlerde biraz daha azaldı ama sorunumuz değişmedi.

Geçtiğimiz haftasonu kestane toplamaya gittik. Erva Meryem'in en sevdiği arkadaşlarından birisi. Giderken ona da haber verdik. Sınem de benim yakın arkadaşım olduğu için onu da çağırdım. Sinem Ela ile gelirken Erva'yı aldılar biz önde onlar arkada iki araba kestane çiftliğine gittik. Çocuklar, hepimiz çok eğlendik. Bir sürü kestane topladık. Dönüş yolunda Erva yine Ela'ların arabasına bindi. Mantıklı olan da oydu ama Meryem Erva'nın bizim arabamızda gelmesini istiyordu. Meryem bu duruma çok öfkelendi. Görünüşteki olay Erva'nın Ela'lar ile gidiyor olması idi ama durum göründüğünden çok daha derindi. Meryem Ela'ya çok öfkeli idi. O an öfkesini dile getirmeye başladı. Ela annesi ve babası ile hep özel şeyler yapıyor ve bunu da çocuklara anlatıyordu. Meryem bu duruma üzülmüştü. Sonra sevdiği insanlarla bir araya gelince ilgiyi kendi üzerine çekiyor olmasına da kızıyordu. Bana çok net bir şekilde bir daha Ela'yı çağırma dedi. Ben ona onun da çok özel şeyler yaptığından bahsettim. Sen de yaptığın güzel şeyleri anlatabilirsin dedim. Bana ben o üzülmesin diye anlatmıyorum dedi. Birden kendi kendimle yüzleştiğimi hissettim. Geçen sene Meryem'in bir arkadaşının doğum gününde sınıf arkadaşlarından birisinin annesi ile bahar tatili ile ilgili konuşuyorduk ve ben hiç birşey yapmadığımızı söylemiştim. Meryem bana neden öyle söylediğimi sorunca üzülmesinler diye cevap vermiştim. Şimdi kızım aynı tutumu sahiplenmiş ve başkalarını  üzmeyeyim derken kendisini acıtıyordu. Meryem'in sosyal çekingenliğini ben sosyal çevrelerdeki davranışlarımla destekliyordum aslında. ve Meryem ilk defa bu kadar açık bir şekilde kendisini ifade etmişti. Meryem'in başarı ve kazanma arzusu çekingenliği ile çatışıyordu ve kızım arka planda kaldıkça içten içe kırılıyor ve öfke biriktiriyordu.

Elif'im ise şu aralar genelde sığındığım durgun limanım. Onun için en büyük endişem neden kakası fazla sulu veya biberonlarının hepsini neden bitirmedi. Kızım sabahları kakasını yapınca üzerini baştan aşağıya değiştirmek zorunda kalıyoruz. Ara ara kendimi Elif'in kakasını inceler buluyorum. Bu çocuk yediklerini doğru düzdün sindiremiyor mu acaba diye. Hep sulu mu yapıyor yoksa arada büyük parçalar var mı diye. Bir de şu aralar pek bir burnumuz akıyor. Hava değişimi kızıma pek yaramadı sanırım.

Meryem ve Bilge artık büyüdüler ve artık geceleri beni uyandırmıyorlar. Yatma vakitleri geldiğinde kısa süreli bir telaş olsa bile pijamalarını giyip, dişlerini fırçalayıp yatıyorlar. Elif tabii daha bebek o yüzden geceleri onun mesaisi devam ediyor. Her ne kadar çocuklar büyüyünce insan rahatlamış hissetse de başka türlü sıkıntılar işin içine giriyor. Artık endişelerim yön değiştirdi. Ve şu son birkaç haftadır akşam yatağıma yattığımda çocuklarımı düşünürken buluyorum kendimi. Bazen içimin çok fazla sıkıldığını hissediyorum. Ne yapacağımı bilemememin verdiği çaresizlikle yatakta bir o yöne bir bu yöne dönüyorum. Aslında anne-baba olmanın yükü hiç bir zaman azamılyor. Sadece yön değiştiriyor. Meryem ve Bilge bebekkenki endişelerim nasıl şu anda kaybolduysa şu anki endişelerim de belki birkaç yıla kaybolacak ama her zaman yerini bir yenilerine bırakacak. Bir vücutta birden fazla hayat barındırmak gibi annelik (ve sanırım babalık). Yani çocuk sahibi olmak sadece fiziksel olarak çoğalmak demek değil. İnsanın hayatı algılayışı, anlayışı çoğalıyor. Zamanı yaşayışı çoğalıyor, ilgi alanları ve beklentileri de çoğalıyor.

25 Eylül 2015 Cuma

Kendi Rolünü Belirleyebilme

Bilge bir arada yaptığımız projelerde yapabileceklerinin sınırlarını test etmeyi seviyor. Duruma göre ona verilen görevi değil de onun yapabileceği veya yapmak isteyeceği rolü belirlemeyi çok iyi biliyor. İlgisi, isteği ve yapabilme yeteneği bu konuda belirleyici faktörler oluyorlar.

Annem geldiği zaman hamur açtığında Bilge ısrarla annemim başında durdu ve sonunda oklavanın birisini ondan kaptı. Üşenmeden o da annemle birlikte hamur açtı. Annem onun yaptıklarını kendisinkilerle birlikte tepsıye koyarak pişirdi. Annem yaprak sararken hem Meryem hem Bilge gönüllü oldular. Annem onlara nasıl sarılması gerektiğini gösterdi. Meryem sabırlıydı ve parmaklarını daha iyi kullanıyordu. Bilge ise bir iki denedi baktı olmuyor. Bana dönerek anne birlikte yapalım dedi. Kendi görevini belirlemişti bile. O yaprağa içi koyacaktı ben saracaktım. Sarma işlemi bitesiye kadar sabırla iç koyma işini yaptı.

Çocukların odasına ranza aldık. Parçaları yukarıya taşıyoruz. Meryem ve Bilge bu konuda gönüllü oldular. Hemen annemin "çocukların gücünü hiç bir zaman hor görme sözü" aklıma geldi ve taşıyabilecekleri ufak parçaları benim gözetimim altında taşımlarına izin verdim. Meryem bedenen zayıf olsa da güçlü ve kararlı. Pes etmeden yorulmadan hangi parçayı verdiysem taşıdı. Uzun veya ağır parçaları Bilge ile taşıyorlardı ama Bilge'ye bu taşıma işi biraz zor görünmüş olacak ki bana "anne sen taşı ben size kapıyı açıyım" dedi. Evet biraz kolaya kaçmıştı ama işten kaçmamıştı. Yine bir arada iş yapıyorduk o sadece kendi rolünü değiştirmişti.

23 Eylül 2015 Çarşamba

Farklı Karakterler Farklı Beklentiler

Bilge ile Meryem karakter olarak farklı çocuklar. Bu farklılık evimize büyük zenginlik getirse de bazen bizim işimizi zorlaştırıyor. Meryem'de kullandığımız yöntemlerin Bilge'de işe yaramaması durumunda sil baştan yeni yöntemler belirlemek durumunda kalabiliyoruz. Sanırım anne-baba olmanın yenileyeci gücü de bunda gizli. Yoksa herşeyi otomatiğe bağlayabilirdi insan.

Bilge'nin birşey yapmasını istemeden önce Bilge'nin dünyasına girip onu anlamak gerekiyor önce. Hemen yapmasını bekleyemiyorsun. Hayır dediyse o hayır hayır demek oluyor. Sadece sebebini anlayıp o sebebi ortadan kaldırırsan o hayır evete dönüşüyor. İşte burada meryem ile ayrılıyorlar. Meryem birşeyi istemese de biz ondan rica ettiğimizde gerek bizi sevdiği için gerekse bize güvendiği için bizi hiç bir zaman çok zorlamadı. Özellikle yeni birşeyler öğrenme konusunda bu işimizi çok kolaylaştırdı. Meryem yüzme dersi zamanı ilk başlarda sudan korktu, zorlandı ama şu anda yüzme işini hemen hemen tamamen halletti. Veya buz pateni. İlk derse girmek istemedi. Ona "paten üzerinde durmayı öğrenmen gerekiyor. Dersin olduğu sınıftan çıkamazsın. Bu iş orada öğrenilecek dedik" ve öğrendi.

Bilge'de durum farklı. Bilge için daha geniş zamanlara ve onu ikna edecek sebeplere ihtiyacımız var. Bu durum dar zamanlarda krizlerin doğmasına sebep olabiliyor. Bu hafta yüzme dersinde olduğu gibi. Bilge'nin bu dönemki yüzme öğretmeni can yeleği taktırmıyor. Aslına bu yüzmeyi daha çabuk öğrenmelerini sağlayacak bir durum. Ancak Bilge kendini rahat hissetmiyor. Yüzme yeleği olmadan derse katılmayacağım dedi ve katılmadı. Önce ikna etmeye çalıştık olmadı. Sonra tehdit ettik ona en sevdiği kertenkele gözlü yüzme gözlüklerini bir daha vermeyeceğimizi, bir daha havuza getirmeyeceğimizi söyledik o da olmadı. Gitti, arabada oturdu ama havuza girmedi. Şimdi bizim söylediğimizin arkasında durmamız gerekiyor. Bu haftasonu Meryem'i huvuza götürüp Bilge'yi götürmemeye karar verdik. Ne kaçırdığını görür ve belki derslere katılmaya karar verir. Bu da işe yaramazsa yüzme derslerini bir süreliğine bırakmamız gerekecek maalesef.

Deli Deli Kulakları Küpeli

Bunda yaklaşık bir ay önce Meryem ve Elif ile dondurma yemek için dışarı çıktık. En yakın dondurmacı bizim evin sokağının köşesinde. Çocuklarla yürüme süresi yaklaşık olarak 20 dakika. Meryem scooterını aldı. Ben Elif'i çocuk arabasına koydum yola çıktık. Yolda hem yaz hem ilkbahar hem sonbaharı yaşadık desem yeridir. Önce güneşli bir hava ve ılık bir rüzgar vardı. Sanki ilkbahardan bir gün yaşıyor gibiydik. Bir süre sonra yürümenin de etkisi ile güneşi daha kuvvetli hisseder olduk. Çok geçmeden güneş kayboldu ve sert bir rüzgar esmeye başladı ve ardından yağmur. Biz hızlı adımlarla dondurmacıya ulaşmaya çalışırken yolda soğuğun da verdiği moral bozukluğu ile canımızın dondurma yemek istemediğini farkettik. Dondurmacının hemen ilerisindeki otobüs durağında durup otobüs ile alışveriş merkezine gitmeye karar verdik. Bir on beş dakika kadar bekledikten sonra otobüs geldi. Alışveriş merkezine gelmiştik bile.

Oradayken Sinem aradı ve Meridian Mall bir anda herkes için buluşma noktası oldu. Mehtap ve Sinem de çocukları alıp geleceklerdi ama onların gelmesine biraz daha zaman vardı. Biz bu arada ne yapalım derken aklıma ne zamandır Meryem'in küpe takmak istediği geldi. Hemen oradaki takı satan yere gittik. Kulak deldiklerini daha önce duymuştum. Meryem için minik altından top küpeler seçtik. Meryem koltuğa oturdu ve  iki görevli kadın kaşla göz arasına Meryem'in kulaklarını uyuşturmaya bile gerek duymadan bir anda deldiler. Meryem'in gözlerinden canının yandığını anladım. Bir anda beklediğinin üzerinde bir acı ile karşılaşmıştı ve bu onu biraz korkutmuştu. Ama kızım her zamanki gibi çok cesurdu. Bana sadece neden bu kadar acıdığını sordu. Benim çok verecek bir cevabım yoktu. Acıması normal diyebildim sadece. Sonuçta işlem tamamlanmıştı.

Aynı küpelerin en az altı hafta kadar kulağında olması gerektiğini söylediler. Meryem ilk başta küpelerinin olmasına alışamadı. Bir de tabii havuza çok girip çıkıyordu ve küpelerinin havuza düşmesinden endişeleniyordu. Neyse ki küpelerimizi kaybetmedik. Bize verilen kulak temizleme sıvısı ile düzenli olarak kulaklarını temizlediği için kulaklarında herhangi bir enfeksiyon da oluşmadı. Ve artık küpelerinin varlığından bile haberdar değil. Sanki artık onun bir parçası oldu. Ve bence çok da yakıştılar...

Elif'in Kreş Günleri

Bu hafta Pazartesi'den itibaren Elif'i kreşe götürmeye başladık. Bir bebek olarak aslına bakarsak en eğlenceli zamanları başlıyor ancak en azından hafta içinde işlerimizi bitirebileceğimiz zamanlarımız bize kalsın istediğimiz için kreş bizim için bir nevi zorunlu bir seçenekti. Bu zamana kadar babaannemiz bize bu konuda yardımcı oluyordu ama onun gitme zamanı yaklaştı ve biz kreşte Elif için açılan yeri kaybetmemek için şimdiden başlamaya karar verdik.

Elif'in odası Seafoam Room. Ona verdikleri renk eflatun. Elif'e ait dolapta, buzdolabındakı bölmede her yerde eflatun rengi var. Öğretmeleri Miss Stacy ve Miss Caitlyn adında iki genç bayan. Sınıfta Elif harininde 4 tane daha bebek var. Onların kim olduklarını daha henüz öğrenemedim. Elif büyüdükçe ve onlarla iletişime geçtikçe onlarla da tanışırız.

Kreşe başlamanın yanında şu son birkaç hafa içerisinde Elif ile ilgili bir sürü gelişme oldu. Artık kahkahalar atarak gülüyoruz, yattığımız yerde dönüyoruz ve uzatılan birşeyleri almaya çalışıyoruz. Ellerinin kontrolünü her geçen gün arttırıyor ve etrafı ile sürekli bir iletişim içerisinde. Sürekli gülücükler saçıyor ve çeşitli sesler çıkararak konuşma hazırlıkları yapıyor.

Evde Elif'in üçüncü çocuk olmasının keyfini sürüyoruz. Elif'in etrafında Meryem ve Bilge varken onları seyretmekten pek canı sıkılmıyor. Bize ise onu oyalamak için çok iş düşmüyor. Ancak ilgiyi çok seviyoruz. Sürekli bir konuşma istiyor. Biraz çenesi düşük mü olacak ne? Ve tabii dışarıda gezmeye bayılıyor. Üç günlükten itibaren sokaklarda olduğundan mıdır nedir dışarıda gezerken hiç sesini çıkarmıyor.

Kreşte en büyük problemimiz uyku. Evde geceleri benim yanımda gündüzleri ise sürekli kucaklarda uyuduğu için kreşte uyku problem oluyor. Yatağına koyar koymaz hemen uyanıyormuş. Öğretmenleri zamanla alışır diyorlar umarım dedikleri gibi olur. Biberonlarda ise sütünü bitirmediği zamanlar döküyorlar. Bu durum tabii en çok benim canımı sıkıyor. O süt öyle kolay gelmiyor o şişeye. Ama kurallar böyle ve maalesef yapacak bir şey olmuyor. Bakalım kreş Elif'e neler katacak?Umarım kızımı ilerilere taşır ve güzel anılar biriktirmesine vesile olur.

8 Eylül 2015 Salı

Okulun Ilk Günü

Koca bir yazı geride bıraktık ve bugün ilköğretim okulları için ilk gün. Meryem birinci sınıfa başlıyor. Bizim hayatımız Meryem'in okul saatleri çereçevesinde şekillenecek artık.

Meryem okul için biraz endişeliydi. Sonuçta yeni bir sınıf, yeni arkadaşlar ve yeni bir öğretmeni olacaktı. Ayrıca yaz boyunca istediğimiz düzeyde çalışma yapamamıştık. Yazması ve okuması konusunda çok bir ilerleme kaydedemedik. Bu durum onu endişelendiriyordu. Dün öğleden sonra geçtiğimiz seneden eve gelen çalışma kağıtlarını gözden geçirip, saklamak istediklerimi bir kutuya koyduk. Dosyasını boşaltıp bu sene için hazırladık. Okul için bir kalem kutusu hazırladık. Sonrasında markete gidip Meryem'in öğle yemeği ve ara öğün atıştırmaları için seveceği ama sağlıklı olan yiyecekler aldık. Meryem yatmadan önce okulda giyeceği kıyafetleri hazırladı ve yatağına gitti. Sabah saat 7'de ayaktaydı. Okulun ilk günü olduğu için hafif bir heyecanı vardı. Okula otobüsle gitmek istemediğini söyledi. Ben ona okula otobüsle gitmesinin özellikle ilk günlerde çok önemli olduğunu söyledim. Otobüs şoförlerinin onu tanıması, yeni arkadaşlar edinmesi ve günlük akışın bir rutine binmesi açısından bu ilk zamanlarda sürekli olarak otobüsü kullanacağımızı söyledim.

Beslenmesi için babaannesinin hazırladığı katmerlerden istedi. Bu katmerler bizim evde pek bir popüler oldu. Benim de bu konuda biraz pratik yapıp, katmer hazırlamasını öğrenmem gerekecek sanırım. Katmerin yanına üzüm ve peynir koyduk. Meryem çıkmaya hazırdı. Bilge bütün ilginin Meryem'de olmasından biraz rahatsız olmuştu. Bunu kelimelere dökemiyordu ama huzursuzluğu çok belliydi. Olmadık sebeplerle problemler çıkarmaya başladı. Önce okul için koyduğum battaniyesini beğenmediğini söyledi, sonra ayakkabısını giymek istemedi. Neyse ki sonunda çıkabildik. İlk günden olmaması gerekirdi ama biz yine ucu ucuna otobüsü yakaladık. Meryem'i otobüse bindirdikten sonra arabaya döndüm baktım Bilge arabada ağlamış, babası ile arabadan iniyor. Meryem'e o da el sallamak istiyor. Tekrar dönüp otobüsün yanına gittik. Otobüs şoförü ne yaptığımızı anlamaya çalışıyordu. Bilge'nin de bimek isteyip istemediğini sordu. Sadece el sallamak için geri döndüğümüzü söyledik. Bütün aile (Elif hariç) Meryem'i uğurlayıp arabamıza bindik.

Arabada bize Bilge bir dahaki sefere önce onu bırakmamız gerektiğini tembihliyordu. Okuluna gecikmek istemiyormuş. Ayrıca ona el sallamayı unutmamamız gerekiyormuş. Oğlum sonunda bir şekilde Meryem'e olan ilgi ve ihtimamdan rahatsızlığını kelimelere dökebilmişti.

Okullar başladı ve bizim hayatımız tekrar bir rutine bindi. Bu durumdan açıkcası hiç şikayetçi değilim.

Yeni okul yılın umarım çok güzel geçer canım kızım.


Hepimiz için güzel bir sene olması dileğiyle...

18 Ağustos 2015 Salı

Üç Çocukla Gezmeler

Yaz bizim bol bol gezdiğimiz zamanlar. Çocuklar dışarıda olmaktan mutlu. Ben dışarıda onlarla olmaktan mutlu, zaman hızla geçiyor. Geçtiğimiz Cumartesi MSU karnaval yerine gittik. Her türlü aktivite mevcut. Herkes başka birşey yapmak istiyor. Ne yapılır böyle bir durumda? Bir ihtimal sıra ile herkesin isteği yerine getirilir. Bir diğer ihtimal de etraftaki potansiyel bakıcılar devreye sokulur. Nitekim ben de öyle yaptım. Bilge zıplama yerinde oynamak istiyor, Meryem kınadan dövme yaptırtmak istiyor. Dövme masasında çok sıra var. Meryem'e eğer dövme istiyorsa sırada tek başına beklemesi gerektiğini söyledim. Bilge'yi zıplama yerine götürdüm. Orada da epey bir sıra var. Baktım Ela da orada oynamak istiyor. Ela'dan Bilge'nin yanından ayrılmamasını rica ettim. Sinem bize yiyecek almaya gitti. Ben'de Elif ile yere serdiğimiz battaniyede bir yandan çocuklarımı uzaktan gözetledim bir yandan da minik kızımla açık havada ve çimlerin üzerinde olmanın tadını çıkardım. Bir süre sonra çocukları kontrole gittiğimde, Meryem çoktan kendine geçici bir aile bulmuştu. Daha doğrusu Meryem'in önündeki grup onu sahiplenmiş, içlerine almıştı bile. Yani kızım sırada yalnız değildi. Bilge ise halinden memnun Ela ile zıplama oyuncaklarından birinden inip diğerine gidiyordu. Bir süre sonra Sinem elinde yemeklerle geldi. Çok geçmeden herkes yeniden bir aradaydı.

Ertesi gün ise havuz başındaydık. Havuza girmeden Bilge ve Meryem'in kendi başlarının çaresine bakabilecekleri durumda olmalarından emin olmam gerekiyordu. Su gözlükleri, Bilge için can yeleği ve havlularımız. Herşey tamamdı, havuza girmeye hazırdık. Ben Elif ile suya alıştırma çalışmaları yaparken, Bilge ile Meryem suda keyifle oynuyorlardı. Havuz sonrası duşlarını artık kendileri alabilecek kadar büyümüşlerdi. Yanımızda Elif olunca galiba çocuklar da daha anlayışlı oluyor. Sadece ikisinin olduğu andan daha az zahmetli bir şekilde havuza girdik, duşumuzu aldık ve dışarı çıktık.

İki çocuktan üç çocuğa geçince insan mecburen çocuk bakımı konusunda biraz daha yaratıcı oluyor. Etraftaki yardımlara daha açık oluyorsun, elindeki imkanları en etkili şekilde değerlendirmeye çalışıyorsun. Biz etrafımızda bize yardıma hazır arkadaşlarımız olduğu için şanslıyız ama kimse olmadığı durumlarda da başımızın çaresine bakabiliyoruz. Mesela bir çocuk arabası üç çocuk arabasına dönüşebiliyor. Meryem arabanın içine oturup Elif'i kucağına alıyor, Bilge ise arabanın tepesine oturuyor. Böylelikle tüm çocuklar gözümün önünde ve benim kontrolimde hareket ediyor. Ayrıca böyle olduğunda çok daha hızlı hareket ediyoruz.

Ne kadar yorulsak da böyle hepimizin bir arada olduğu günleri çok seviyorum.

Yanlışlıkla...

Bugünlerde Bilge'nin ağzına doladığı bir kelime bu. Önceleri masada birşeyler döküldüğünde kullanıyordu ve gerçekten de öyle oluyordu. Bardak devrildi ve su döküldü.
Bilge: Anne yanlışkla oldu.
Ben:Tamam oğlum, bir daha dikkat et, dökülmesin.
Bilge: Tamam anne.


Elinde uzun bir değnek, Meryem ağlıyor.
Bilge: Anne yanlışlıkla oldu.
Ben: Tamam oğlum olabilir, ama çok daha dikkatli olmalısın. Meryem'e zarar veriyorsun.

Meryem bağıra bağıra ağlıyor, Bilge ısırmış. Bilge yanıma geliyor, bütün masumiyetini takınmış bir halde bana yanlışlıkla oldu diyor.

Kahvemin hepsini ben yokken içmiş bitirmiş ben neden yaptın diye kızınca bana yanlışlıkla diyor.

Ama yeter oğlum bu kadar da "yanlışlıkla" olmaz.

Çocuklar her zaman yaptıkları yanlışların içinden nasıl sıyrılabilceklerini çok çabuk farkediyorlar ve nitekim Bilge'de de öyle oldu ve bu "yanlışlıkla" sözü herşeyin açıklaması olmaya başladı. Buna bir dur demenin zamanı geldi.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Hayatın Akışında Kaybolan Ayrıntılar

Elif doğalı 11 hafta oldu, kızımız haftaya 3 aylık olacak ve Elif'i kucağıma alığım gün sanki dün gibi. Arada neler yaşandı, Elif nasıl değişiyor, Meryem ve Bilge bu arada neler yapıyor akan günle birlikte kaybolan ayrıntılar arasında kaldılar. Farkında olmadan geçen günlerin içinde kaybolduk sanki. Avuçlarımızın arasından akıp giden zamana tamamen göz kapamadan yıllar yıllar sonra hafızalarımızda hala taze kalmasını istediğim birkaç ayrıntıyı buraya not etmek istiyorum.

Koku ve Ses
Meryem: Anne ben sesleri kafamda duyabiliyorum ama kokuları duyamıyorum neden?
Ben: Sonradan hatırlamak mı istiyorsun?
Meryem: evet, senin sesini sen olmasan da içimden duyabiliyorum ama kokunu duymak istiyorum ama olmuyor.

Kızım ben de isterdim kokularıda saklayabilmeyi. Keşke bir yolu olsaydı. Sevdiğimiz birisini çok özlediğimizde keşke içimizi çektiğimiz an burnumuzda kokusunu canlandırabilseydik ama maalesef bu mümkün olmuyor. Ve biliyorum ki böyle birşey olsaydı en çok sen mutlu olurdun. Çünkü her koku senin için özel. Ama en çok anne kokusu. Sihirli bir gücüm olsa o sıkça söylediğin anne kokusunu alır bir kutuya hapseder sana hediye ederdim. Sen her ihtiyaç duyduğunda koklayabil diye.


Happy Face
Bilge'nin yaramazlığı tavan yapmış durumda. Düz duvara tırmanacak neredeyse dedikleri Bilge için tam yerinde bir söz. Neredeyse değil gerçekten düz duvara tırmanmaya kalkıyor. Geçen gün okul gezileri sırasında öğretmeni anlatıyor Bilge önüne çıkan herşeye tırmanmaya çalıştı diye. Ee bu kadar yaramazlık olunca bizim de sabır sınırlarımızı zorluyor. Sesimi son zamanlarda pek bir yükseltir oldum. Bilge ise bu durumdan hoşnut değil. Anne diyor bana "happy face" ol. O kadar yaramazlıktan sonra bir de karşılığında kocaman bir gülümseme istiyor. Bu "happy face"i gerçekten istiyor ama. Kızgın suratımı görmekten mutlu olmuyor. Bense çok çabuk yumuşuyorum ve doğal olarak benim kızmalarım bir sonuca ulaşmıyor.
Son zamanlarda happy face yeterli olmuyor bir de bana "nice" ol diye uyarıda bulunuyor. Bilge git üzerini giy diye kızarak söylediğim zaman üzgün bir şekilde anne bana nice ol diyor. Ben yine biraz kızgın Bilgecim lütfen üzerini giyer misin diye isteğimi yeniliyorum.
Bilge'nin bu huyunu çok seviyorum. Hayatının vazgeçilmezlerini bana net bir şekilde anlatıyor.

Hep Bebek Kalmak
Geçen gün bir konuşmamız sırasında çocuklara hep bebek mi kalmak istiyorsun diye sordum. Meryem'den beklemediğim birşekilde bana evet cevabını verdi.
Nedeni ise bebek olunca istediğin kadar ağlayabiliyorsun ve hiç kimse sana kızmıyor.

ve Elif
Kocaman bir gülümseme, ilk aguların ile hayatımızı renlendiriyorsun. Bebek olarak en usluları sensin. Meryem ve Bilge'nin gürültüsü arasında bazen seni unutuyoruz gibime geliyor. ama sen onca gürültünün arasında mışıl mışıl uyumaya devam ediyorsun. Yani bu durumdan pek bir şikayetin yok gibi.

4 Haziran 2015 Perşembe

Aramıza Hoşgeldin Elif!

Küçük kızımız Elif geçen hafta Pazartesi (25 Mayıs 2015) günü öğleden sonra saat 1:27'de doğdu. Bilge ve Meryem ile karşılaştırdığımızda beklediğimizden çok daha büyük bir bebek olarak. 4 kilo 300 gram civarındaydı doğduğunda. Doğum anı zor bir an ve insan nedense her seferinde o zorluğu unutuyor. Sanırım bu unutma insana yeni bir doğum tecrübesi için cesaret veriyor. Doğum öncesi sancılar, sonra doğum anı ve Elif'i kucağıma attıkları anki şükür hissi, bütün bu duygular birbirine karışıyor ve ağlamak ile gülmek arasında karışık bir duygu yoğunluğu yaşıyor insan. İlk bakımını yaptıktan sonra kızımı emzirmek için kucağıma verdiler. O kokusu, sıcaklığı ve daha anne karnında mı dışarıda mı olmanın karışımı ile yarı açık yarı kapalı gözleri ile onu aldım, kucağıma bastırdım. Güçlü bir emme duygusuyla emmeye başladı. Bir süre sonra üzerime yaslandı ve kucağımda uykuya daldı. Dünyamıza hoşgeldin minik kızım!


Doğum anı ve sonrası o kadar ilginç ki insan o saşkınlık, rahatlama hissinin verdiği doygunlukla bütün yorgunluğunu, açlığını herşeyi unutuyor. Nitekim öyle de oldu. Kızım ve ben o gün ve gecesinde çok uyumadık. Ben onu alıp kucağıma sarıldım o ise nerede olduğunu anlayamanın şaşkınlığı ile sık sık uyandı, ara ara ağladı. Birbirimize alışmaya çalıştık.

Öğleden sonra saat 4 buçuk gibi Emre annemi ve çocukları almaya gitti. Odaya ilk giren Bilge oldu. Yüzünde bir şaşkınlık ifadesi vardı ama bir kırgınlık, kıskaçlık değildi. Kızıma da oğluma da sıkı sıkıya sarıldım. Onları ne kadar çok sevdiğimi daha fazla hissetsinler istedim. Bu aslında benim kendime de bir hatırlatmaydı. Küçücük bebeğin masumluğu ve sıcaklığına boğulup dünden daha az ihtiyaçları olmayan çocuklarımı bir an bir bile ihmal etmemem gerektiğini hatırlattım kendime.
Çocukların gelmesi ile hastane odasını  bir cümbüş aldı. Meryem ile Bilge önce bebeği kim tutacak yarışına girdiler. Sıra ile kucaklarına verdik. Elif uyku uyanıklık arasındaydı. Biz fotoğraf çekerken Bilge Elif'in uyumasına karşı çok hassas bir tavırla bütün gayreti ile bizim susturmaya çalışıyordu. Onca gürültüye Bilge'nin "herkes sussun" uyarıları karışıyordu. Elif uyanıp ağlamaya başlayınca Bilge bize kızdı. Bebeği uyandırmıştık işte. Bir süre odada bulunan koltuğa oturup bebeği kucaklarında tuttular. Bilge Elif'i kucağına alır almaz twinkle twinkle söylemeye başladı. Tam bir büyük abi gibi davranıyordu.



Eve geldiğimiz birkaç gün yine telaş içinde geçti. Çocuklar bebekle ilgilenmek istiyorlar ama nasıl davranacaklarını tam bilemiyorlardı. Meryem bana sormadan kucağına alıyor, Bilge Elif'in başının üzerinde zıplıyor, oynuyordu. Evde iki küçük çocukla bir bebeğin varlığı sadece bir bebeğin varlığından çok daha zor olacaktı bu belliydi. Bir yandan Elif'i korumaya çalışıyor, bir yandan da çocukların kalplerini kırmamaya özen gösteriyordum. Ayrıca Elif'i çok korursam benden gizli bir şekilde onunla ilgilenmeye çalışıp ona daha çok zarar verme ihtimallerinden korkuyordum. Bütün bu kaygılarla çocuklara Elif ile ilgilenebilecekleri ama ona karşı çok hassas olmaları gerektiği mesajını vermeye çalışıyorduk.


İlerleyen günlerde Bilge'nin duyguları biraz daha karışıklaştı. Çünkü bu yeni gelen bebek anneyi tek başına ona bırakmıyordu. Geçtiğimiz Cumartesi akşamı tavan yaptı. Emre yoktu ve çocukları ben yatıracaktım. Ve aksilik Elif bir türlü uyumuyordu. Bilge ise bana sarılıp yatmayı özlemişti ve yanında Elif'in olmasını istemiyordu. Önce Elif ile birlikte Bilge'nin yanına yattık. Olmuyordu. Elif uyumuyordu, Bilge ise anneyi paylaşmak istemiyordu. Sonra ben kendi odamıza geçtim ve Elif'i uyutunca Bilge'nin yanına geleceğini söyledim. Aradan yarım saat geçmişti ama Elif  hala kucağımdan inmemekte ısrarcı idi. Ben bu saate Bilge uyumuştur diye düşünürken Bilge'nin "anne, anne" diye odadan beni çağıran sesleri gelmeye başladı. Bir yandan Elif'i uyutmaya çalışıyor bir yandan da Bilge'ye sen uyu, ben Elif''i uyutunca yanına geleceğim telkinleri veriyordum. Böyle böyle saat 12'yi buldu. Bilge inatla uyumuyordu ve sabrı da git gide tükeniyordu. Sonunda yanıma geldi ve yattı. Bir tarafımda Elif bir tarafımda Bilge beraber uyumaya çalıştık. Ancak Bilge yine mutlu değildi. Tamamen ona dönmemi istiyordu. Hatta kendince Elif'e kızıyordu. Neymiş efendim o büyük memeyi almış ona küçüğünü bırakmış. Sanki bir fark varmış gibi. Bu tam komşunun tavuğu komşuya kaz görünür durumuydu. Allah'tan Elif çok geçmeden uykuya daldı. Ben Bilge'ye döndüm ve sarılarak uyumaya başladık.  Daha sonraki günlerde Bilge'nin sebepsiz ağlama krizleri biraz daha arttı. Elif'i bırak anne diyordu. Benimle birebir vakit geçirmek istiyordu. Son birkaç gündür daha iyiyiz. Elif'in varlığı bizim onunla kaliteli vakit geçirmemize engel değil bunu yavaş anlamaya başlıyor sanırım.

Bütün bunlar olurken ben Meryem'in ilk Bilge doğduğu zamanlardaki tepkilerini düşünüyordum. Meryem hastaneye gelip Bilge'yi kucağımda görünce parmağını ağzına alıp, bana sokulup öylece durmuştu. Sonra bana "bunun annesi nerede" diye sordu. Soruşundan duyacağı cevabı duymak istemediği belli oluyordu. Annesi benim deyince eliyle bir karnımı yokladı. Gerçekten oradaki bebek dışarı çıkmış mıydı sanırım ondan emin olmak istiyordu. Ben Bilge'yi emzirirken usulca yanıma sokulur o da parmağını emerdi. Bazen gerçekten dayanamaz duruma gelirdi sanırım Bilge'yi memeden aniden çekip "yeter bu kadar, doydu!" der ve memeyi kapatırdı. Bir yanımda Meryem bir yanımda Bilge yatakta yatarken ben Bilge'ye doğru dönmek zorunda kalırdım kızım hiç sesini çıkarmadan arkadan bana sarılır öylece uyur kalırdı.

Meryem Elif ile ilgilenmek için çok hevesli. Okuldan eve gelir gelmez Elif'in yanına gidiyor, ona sarılıyor. onu kucağında taşımak istiyor. İlk günler o da benimle yatmak istiyordu ama Bilge'den farklı bir sebeple. Meryem Elif'in kokusunu duymak ve onu hissetmek istiyor. İlk birkaç gece Meryem'i ağlayarak yatağına göndermek zorunda kaldım. Elif'i özlerim diyerek ağlayarak yatağına gitti. Neyse ki akşamları Elif ile birlikte uyumasının doğru bir fikir olamadığını kabul etti. Gündüzleri okuldan geldiğinde Meryem'in Elif'in yanına uzanıp uyumasına izin veriyorum. İkisi de durumdan gayet memnun uyuyorlar. Nedense Elif Meryem'in yanında olmasından hiç rahatsız olmuyor.


Biz kızımla bu günlerin keyfini çıkarmaya çalışıyoruz. Elif'i kucağımda tutarken çok karışık duygularla sarılıyorum. Biz hep üç çocuklu bir aile olmak istedik. Tabii ki hayatın ne göstereceği hiç belli olmaz ama Elif bir başlangıç gibi bir son gibi de hissettiriyor. İnsan en fazla kendi çocuklarına yakın olabiliyor. Bebek kokusu, yumuşaklığı o kadar güzel ki onu doyasıya içime çekmek istiyorum. Her anının tadını çıkarmak ve içime kazımak istiyorum. Bebekler çok çabuk büyüyorlar. Meryem ve Bilge ne zaman doğdu, ne zaman bu kadar büyüdüler insan farkedemiyor. Farkında olmadan akıp geçen zamana karşı bir farkındalık kazanmak istiyorum. Biliyorum ki resimler var, videolar var ama yine de bütün bu kayıtlar o yaşanılan anın gerçekliğini saklamaya yetmiyor. Hafızalarımızda yer alan hatıralar ise genelde uçlarda yaşanılan duyguları barındırıyor. Elif'i kucağıma sıkı sıkıya bastırırken keşke kokuları ve dokunuşları da saklamak mümkün olsaydı diye geçiriyorum içimden. Bunun mümkünsüzlüğü yaşadığım ana daha da sıkı sıkıya sarılmama sebep oluyor.


İyi ki doğdun canım kızım. Aramıza hoşgeldin Elif!



15 Nisan 2015 Çarşamba

Meryem 6 Yaşında

Zaman ne kadar hızlı geçiyor. Göz açıp kapayıncaya kadar kızım 6 yaşına girdi. Bu 6 sene içerisinde ne kadar da çok şey değişti. Özellikle bu son sene Meryem'in gelişmesi açısından çok verimli oldu. Okula başladı, okumayı öğrendi, kendisine yeni arkadaşlar edindi, ne sevip ne sevmediğinin daha çok bilincine vardı ve hatta bizimle akıl yarıştırır oldu. Tabii bu zaman zarfında hala değişmeyen şeyler de var. Mesela hala bize sarılmayı çok seviyor, yanımızda yatmak istiyor, yemeklerde hala çok seçici ve parmağını emmeye inatla devam ediyor.

Bu sene Meryem'in doğum gününü küçük bir arkadaş grubu ile yaptık. Amaç Meryem mutlu olsun idi. Ben biraz tembellik yapıp Bilge'nin geçmiş doğum gününü de araya sıkıştırdım. Aslında Bilge'ye haksızlık olsun istemedim. Çünkü oğlum doğum gününde hiç hediye almamıştı ve şimdi Meryem o kadar hediye alırken kendisini kötü hissedebilirdi. Aslında bunun o kadar iyi bir fikir olmadığını sonradan anladım. Meryem bu günün tamamiyle kendisine özel olmasını istiyordu ve bu özel gününü Bilge ile paylaşmaktan çok mutlu olmamıştı. Artık anlıyorum ki çocuklarım kendi isteklerinde ısrarcı olacak kadar büyüdüler ve bu şekilde bir dayatmayı gelecek senelerde yapabilmemin imkanı yok. Çok büyük bir doğum günü olmamasına rağmen epey bir hediyeleri oldu. Arkadaşları ile bir arada vakit geçirmiş oldular. Benim için her ne kadar evde yaptığımız bir parti de olsa ikramdı, pastaydı hazırlıklar epey bir yorucu oldu.

Pasta kesiminden önce çocuklar onlar için hazırladığım birkaç etkinlikte oynadılar. Sıcak patates kimin elinde kalacak bakalım?


Olaf'ın burnunu gözü kapalı olarak bulabilecek misiniz?


Şimdi mumları üfleme zamanı. Evde yapıp süslediğimiz cupcakeler bu seneki doğum günü pastalarımız.


Doğum günleri konusunda artık epey bir tecrübeli olan Meryem benim liderliğime gerek kalmadan kendi başına hediyeler için kendisine bir köşe oluşturmuş sandalyesini çekmiş, hediyeleri açmaya başlamıştı bile.




Bu geçtiğimiz bir yıl içerisinde Meryem kendisini, isteklerini daha iyi anlatır oldu. Küçükken anlatmadığı şeyleri bile zaman zaman hatırlayarak paylaşıyor. Mesela babaannesinde onu yalnız bıraktığımız zaman nasıl üzülüp bizi özlediğini söyledi bir ara. Ve bu olay seneler önce olmuştu. Sonra okulda uyku vakitlerinde öğretmenlerinin onları uyutmak için pışpışlamalarından hiç bir zaman hoşlanmadığını ama ayıp olmasın diye sesini çıkaramadığını anlattı. Geçen hafta sonu gittiğimiz doğum günü partisinde bir arkadaşının annesi ile konuşurken bahar tatilinde hiç bir şey yapmadığımızı söylemiştim. Eve gelip bahar tatilinin nasıl dolu dolu geçtiğinden konuşurken ve yaptığımız etkinliklerden bahsederken bana suçlayıcı bir tavırla neden Ashley'in annesine bunları söylemediğimi sordu. Ben Meryem'in bizi dinlediğinin bile farkında değildim oysa ki... Babası ile zaman zaman tartıştığımızda hemen bir yorumda bulunuyor. Bazen bunu kafasında çok büyütüp bizim ayrılmamız gerektiğini söyleyecek kadar bilmiş davranıyor. Yani davranışlarımız konusunda çok daha dikkatli olmamız gerekiyor artık.

Okulda hala sınıfın en sessizlerinden. Hala sıkılgan ve isteklerini ve istemediklerini ifade etme konusunda utangaç. Ancak çok iyi bir gözlemci. En ufak ayrıntılara dikkat ediyor. Çabuk yaralanıyor ama tepkilerini açıkca belli edemiyor. O zaman daha çok içine kapanıyor. Pazar günü pikniğe gitmiştik sonrasında banyo yapamamış ve ertesi gün okula o şekilde gitmişti. Temiz değildi ama çok da pis değildi. O gün sınıfındaki arkadaşlarından birisi ve bir de tanımadığı bir çocuk ona pis koktuğunu söylemiş ve bu onu çok üzmüş. Sana böyle söylediklerinde sen ne dedin diye sordum. Hiç birşey söylememiş. Ben o an nasıl içine kapanıp elini ağzına götürdüğünü tahmin edebiliyorum. Sadece hafta sonu banyo yapamadın ya ondandır demekle yetindim. İşin garip tarafı Cuma günü tertemiz duş almıştı ama yine de bu yeterli olmamıştı. Bilge ondan çok daha kötü kokuyordu. Bilge'nin öğretmenleri hakkımızda ne düşünmüştür onu düşünmek bile istemiyorum. Bu durum sadece benimle paylaştığı kısa bir kesit. Onu böyle zaman zaman kıran daha neler olabiliyordur düşücesi bile içimi acıtıyor. Sanırım bizim bu aşamada yapabileceğimiz ona her zaman eleştiriye açık olmayı ama bu gibi durumları hiç bir zaman kişisel algılamamayı öğretebilmek. Kızım, çocuklarım hayata karşı güçlü olsunlar istiyorum. Bu gibi olaylar onları güçlendirecek ama biz onlara her zaman yanlarında olduğumuzu hissettirebilmeliyiz.

Meryem okuma ve yazma konusunda sene başından bu yana o kadar çok ilerledi ki Emre de ben de bu durum ile gurur duyuyoruz. Kolay okuma setleri ve birinci seviye kitaplar ona çok basit geliyor artık. Birlikte büyük kitapları okumaya başladık. Bu konuda tek problemimiz canının çok çabuk sıkılması. Noel tatilinden beridir okul zamanları iki, okul olmadığı zamanlar dört kitap okuma kuralımızı devam ettiriyoruz. Artık daha zor kitaplara geçtik. Eğer kitap uzunsa tek bir kitabı iki kitap olarak sayıyorum. Nedense ara ara meşhur kavgalarımızı etmeden gitmiyor bu iş. Meryem okumak için ya çok kolay kitapları getiriyor ya da benim ona birkaç kere kitap okuması gerektiğini hatırlatmam gerekiyor. Bazen çok yorgun oluyor ve ona zorla okutuyormuşum gibi hissediyorum ama bu kadar kısa bir zamanda bu kadar hızlı gelişmesinin en büyük sebebi bu hiç aksatmadan devam ettiğimiz okuma saatlerimiz. Bunun bir alışkanlığa dönüşmesini istiyorum ancak kitap okumaktan nefret etsin istemiyorum. Sonuç olarak öğretmeni de biz de Meryem'in performansından çok memnunuz. Senenın başında daha alfabenin harflerini bile doğru düzgün bilmiyordu. O zaman ne kadar endişeliydim acaba okumayı öğrenebilir mi diye.

Matematiksel düşünme konusunda da beni epey saşırtıyor. Kendi kendine daha okulda yapmadan ikişer saymayı öğrendi. 10'luk sayı sistemi hakkında aşağı yukarı bir bilgisi var. Şekil bulmacaları konusunda zaten çok iyi. Yaşına göre ortalamanın üzerinde bir satranç oyuncusu. Kuralları, ilişkileri çok çabuk gözlemliyor. Geçen gün ona dokuzlarla toplama işleminin kolay yolunu anlatmak istedim ve sadece iki tane örnek vermem yeterli oldu. İşin mantığını hemen kavradı.

Meryem ile iligi en büyük problemimiz içsel motivasyon sorunu. Çok çalışmaktan, aynı şeyi defalarca yapmaktan sıkılıyor. Ancak başarının anahtarı kararlılık ve tekrar. Geçen gün resim çiziyordu, Çizdiği resim istediği gibi olmayınca hemen sinirlendi. Ben ise ona zamanla gelişeceğini anlatmaya çalışıyordum. Bana "Hiç çalışmayım ama her şeyde iyi oluyum istiyorum." dedi. Aslında bu onun şu anki durumunu çok iyi özetliyordu. Çok hırslı, herşey de başarı elde etmek istiyor ama iş çalışmaya gelince sürekli ve düzenli bir çaba göstermek istemiyor. Ara başarısızlıklar onu hemen hayal kırıklığına uğratıyor. Bu durum ise bizi üzüyor ve endişelendiriyor. Çünkü ne kadar akıllı, yetenekli olursan ol eğer gerekli çabayı göstermezsen hiç bir yere gidemezsin. Mesela en son karne döneminde jımnastik öğretmeni çok yetenekli olduğunu ama ilerlemek için çok bir istek göstermediğini söylediler. Kızım için yapabileceğimiz en önemli şey ona kararlı olabilme özelliğini kazandırma ve emek olmadan başarı beklemenin boş olduğunu ona anlatabilmek. Bu konuda nasıl bır yöntem izleriz ve nasıl başarıya ulaşırız çok bır fikrimiz yok ama bu sene için en büyük hedefimiz bu davranışın temellerini atabilmek. Amacımız Meryem'in ödül odaklı motivasyonu içsel motıvasyona dönüştürebilmek?

Ondan kendi hedeflerini koyabilsin istiyorum. Şu andan değil kendi hedefleri beninm hedeflerimiz bile kabul etmekte zorlanıyor. Meryem için hedef öğretmeninin gösterdiği beklediği ile sınırlı. Yazması gereken kelimeler listesi öğretmeninin 25 hedef kelimesinin ötesine geçemiyor. Sayma sisteminde 110'un üzerindeki sayılara çıkmak istemiyor. Kendi kafasına göre bir otorite belirliyor ve öğrenmesini  o otoritenin beklentileri ile sınırlıyor. Benimse isteğim dış otoritelerin sınırlamlarından bağımsız bir öğrenme isteğini içinde büyütmesi.

Bütün bunların yanında çok basit ve çok sevimli istekleri var. yumuşak peluş hayvanları çok seviyor. mesela yüz tane peluş hayvanım olsun istiyoru diyor. Ayrıca kendime ait bir oda istiyor. odasında iki katlı bir ranza olacak. bu ranzanın alt katında sadece peluş hayvanları olacakç ıstediğinde onların arasına gömülüp uyuyacak. Sonra lego pronjerlerini bozmadan sergileyebileceği bir oyun odası olsun istiyor. Ayrıca içerisinde çiçekler ve meyve ağaçlarının olduğu geniş bir bahçe. Bir de bir sürü tavşan.

Büyüyünce beyin cerrahı mı olsam yoksa bahçıvan mı? Veteriner de olabilir. En son üniversite çocuk gelişim uzmanı olmaya karar vermişti.

Canım kızım iyi ki doğdun ve iyi ki varsın! Bir gülüşün ile içimizi aydınlatıyorsun. Çantandan, çekmecelerinden bana yazdığın ve bana hiç vermediğin notları bulunca içim kıpır kıpır oluyor. Daha dün dolabından elime üzerinde "I love you mom" yazılı not düşüverdi ve bir anda içimi aydınlattı. Aklında ve kalbinde olduğunu bilmek çok güzel. Seni çok seviyorum!

Bak Şu Gözünün Takıldığına...

Bilge dün parkta oynarken gözü 13-14 yaşlarında bir kıza takıldı. Kız, bir arkadaşı ile gelmiş ve birlikte oynarlarken göbeği görünüyordu. Bilge'nin dikkatini çeken de bu olmuştu. Göbek görmeye dayanamayan oğlum kızın üzerinden gözlerini alamıyordu. Bana kızı gösterdi ve ben meme seviyorum, dudi seviyorum (yani popo) bir de göbek seviyorum dedi. Ama seninkini değil onunkini diye eklemeyi de unutmadı. Ee canım tabi o kızın göbeğine bak benimkine bak. Benimki dokuz aylık hamile göbeği sonuçta. Sorun o değil de sevdiklerinde bu kadar net olması ve bu yaştan bunları düşünüyor olması beni korkutmalı mı yoksa çocuk saflığına mı vermeliyim bilemedim.

20 Mart 2015 Cuma

Farkında Olmadan Hayatımıza Giren Yeni Karakterler ve Kelimeler

Bilge resim çiziyor ve resimleri her ne kadar pek bir şeye benzemese de o hayalinde olan bir şeylere benzetebiliyor. Son birkaç seferdir okulda yaptığı veya evde çizdiği resimleri göstererek ısrarla bu "Bumble Bee" diyordu. Kendi kendime acaba diyordum bu çizdiği şeyleri hayalinde arı olarak mı düşünüyor. Arılara neden bu kadar taktığını tam anlamlandıramazken geçen gün elinde legolardan yaptığı bir oyuncağı tutarak anne bu "Optimus Prime" demesin mi? Ben mi yanılıyorum yoksa gerçekten Bilge Transformers filmindeki Optimus Prime'dan mı bahsediyor? Emre'ye emin olmak için soruyorum Bilge ile Transformers filmini seyrettinmiz mi diye. Hayır diyor ve o da şaşırıyor bu çocuk transformers filminin kahramanlarını nereden biliyor olabilir diye. Sonra bir süre onu yaptığı lego oyuncağı ile oynarken gözlemledim. Kendi kendine "optimus prime tranforms" diye konuşuyor oyun arasında.

Benzer bir duruma Bilge'ye ayakkabı aldığımda yaşamıştım. Okuldaki öğretmeleri Bilge'nin bağcıklı ayakkabılardan bıkmışlar ve Bilge'ye bağcıklı olmayan bir ayakkabı getirebilir misiniz diye açık açık isteklerini dile getirmişlerdi. Bu durum üzerinde hemen markete gittim ve uygun fiyattaki olan ayakkbılara bakmaya başladım. Üzerinde Ninja Kamlumbağaları olan yeşik spor ayakkabıları gözüme ilişti. Ayağını yere vurduğunda ışık da yanıyordu. Bilge Ninja kaplumbağaları nereden bilecek diye Emre ile aramızda konuştuk ama hem fiyat olarak en uygun olanıydı hem de hoş görünüyordu ve almaya karar verdim. Aldığımın akşamı Bilge'yi okuldan aldım ve ona hemen yeni ayakkabılarını gösterdim. Kelimenin tam anlamı ile bayıldı. Yol boyunca "ben Nanja törtılsı çok seviyorum" dedi durdu. Eve gider gitmez ayakkabılarını ayağına geçirdi ve bize "bak benim Nanja törtıl ayakkabılarıma" diyerek ortalıklarda koşusturmaya başladı. Ertesi gün okula aynı heyecanla gitti.  Sınıfa bir girişi vardı ki görmeye değer. Koşarak sınıfa girdi, Sınıfın ortasın yumruklarını sıkarak durdu. Bir yandan ayakkabılarına bakıyor, bir yandan da diğer çocuklara. Ayakkabıları ile resmen şov yapıyordu. Öğretmenleri birkaç günün böyle geçtiğini anlattılar. Durup dururken bir koşuyor, sonra durarak ayakkabılarının ışıklar saçmasını seyrediyordu. O günden sonra Nanja Törtıls hayatımızın içine iyice bir yerleşti.

Çocukların öğrenmedenki seçiciliklerine en iyi örnek bu olsa gerek. Bütün bu kelimeleri ve bu kelimelerin tanımladığı karakterleri okulda arkadaşlarından duydu büyük ihtimalle. Ancak sadece isim olarak kalmamıştı bu karakterler. Onlara bir kişilik vermiş ve o karakterlerin ne yaptığını gayet iyi öğrenmişti. Bu süreç sırasında "transforming" gibi gayet komplike bir kelimeyi de kelime hazinesine eklemişti. Çocukların kelime hazinelerini arttırması için ne kadar imkan yarattığımız elbette çok önemli ama sonuçta onlara sunduğumuz bütün bu uyaranlar onların süzgecinden geçiyor. Neye daha çok ilgi duyuyorlarsa o konuda algıları daha açık oluyor ve öğrenmeleri de bir o kadar hızlı oluyor sanırım. Bu durumda Meryem'in okuldan eve getirdiği kelimenin "homesick" olmasına da çok şaşmamak lazım. Onun için birincil derecede önemli olan aile ve aile özlemi.

Çin'den Gelen Hediye

Bu sabah Meryem dolabından babasının seneler önce (ben daha Bilge'ye hamileyken) getirdiği yelpazeyi çıkarmış ve onunla oynuyordu. Yelpazeyi gören Bilge kendine de bir tane istedi. Benimki nerede diye sordu. Meryem hemen bilgiç bilgiç "senin yok, baba bunu bana China'dan getirdi" diye cevap verdi. Bilge kendisini kötü hissetmesin diye ben hemen ona o sırada onun daha doğmadığını, benim karnımda olduğunu söyledim.  Sonra lavaboya gittim. Lavaboda iken Bilge'nin ağlama seslerini duydum. Çıkınca odalarına gidince Bilge'ye neden daha üzerini giymediğini sordum. O ise bana elinde tuttuğu iki tane oyuncak küreği göstererek ve dolgun bir sesle "baba bunları bana China'dan getirdi" demesin mi? Bu Çin'den gelen hediye işini bu kadar büyüteceğini açıkcası hiç düşünmemiştim. Ama bu durumdan yine kendine has bir şekilde bir çıkış yolu bulmuştu. Babası ona Çin'den bir hediye getirmemiş olabilir ama o öyleymiş gibi davranabilirdi. Bu gibi durumlarda beni en çok şaşırtan şey ise kendi yarattığı hikayelere ilk başta kendisinin inanıyor olması oluyor.

11 Mart 2015 Çarşamba

Bilge'nin Hayal Dünyası

Bilge ile zaman geçirmek onunla konuşmak o kadar keyifli ki anlatamam. Ara ara bizi çok zorluyor çünkü yapmak istediklerini yapma konusunda çok ısrarcı ve onu ikna etmesi pek kolay olmuyor. Son zamanlarda iknadan çok otoriter bir tavır almaya başladık çünkü her zaman Bilge'yi ikna edecek kadar vaktimiz olmayabiliyor. Bilge ile sohbet ederken ne zaman hayalindeki kahramanlar devreye giriyor ne zaman gerçekleri konuşuyoruz bazen bunu anlaması zor oluyor. Okuldaki olaylardan bahsederken önce ne olduğunu anlatmaya başlıyor sonra birden işe kendi hayalindeki gerçekler karışıyor. Dün okuldan aldım onu arabaya bindireceğim. Elinden tutup arabaya götürmek istiyorum. Hayır anne ben uçuyorum diyerek kollarını iki yana açarak koşar adım arabanın yanına gitti ve aynı şekilde arabanın çevresinde üç-beş tur attı.

Legolarla birşeyler yapmaya çalışıyor. Ancak hayalinde gerçekleştirdiği şeyi legolarla yapabilmekte zorlanıyor. Lego parçaları düşüp duruyor. Benden yarıdm isteyince ben de koyduğu parçaları sağlamlaştırmak adına düşen parçanın sağına soluna ek parçalar koydum. Çok kızdı. Bana böyle değil diyerek çıkıştı. Sonra ne istediğini anlatmaya çalıştı. Önünde ik tane kolu, arkasında kanatları olacakmış. Ah keşke hayalinde ne canladırdığını görebilsem de ona yardımcı olabilsem. Üzgünüm Bilgecim ama ben sana o konuda yardımcı olamam çünkü ne istediğini tam olarak bilemiyorum. Sonra epey bir uğraştı tam hayalindekini yansıtmasa da karşılaştığı problemleri kendince çözerek hayalindekine yakın bir tasarım yapabildi. Ben orada yaratıcılığın gelişmeye etksini gördüm. Hayalinde birşeyler düşündü, yapmak için uğraştı, zorlandı ama başardı.

Yemek sırasında sohbet ederken bir bakıyorum olmayan arkadaşlarından bahsediyor. Geçen gün Frodo'nun onun arkadaşı olduğunu anlatıyordu. Frodo yüzüklerin efendisindeki hobbit. Oyun oynarken tahtadan atı He-Man'in kaplanı Gringer oluyor. Herkangi bir değnek anında kılıcı oluyor ve başlıyor "güç bende" nidaları atmaya.

Bu hayal gücünün çok fazla işe yaradığı yerlerden birisi yemek sofrası. Sevmediği bir yemek varsa hemen ona He-Man olmayı isteyip istememdiğini soruyoruz. Meryem bile alıştı artık. Bazen Bilge'nin yemesine yardımcı oluyor. Ona "He-man olmak ister misin, o zaman yemeğini bitir" telkinlerinde bulunuyor. Bilge'nin hedefi hemen büyüyüp 10 olmak ve He-Man olmak. Bazen de Batman veya Ninja Kaplumbağa. Değişmeyen hedef 10 olmak. 10 onun için çok büyük bir yaş. Bana geçen gün soruyor anne sen 10 musun diye. Ben de nerede oğlum ben 37'yim dedim. O zaman bana tam anlamayan bir ifade ile bakıp "sen annesin" diye sordu.


Meryem'den Kısa Notlar

Bu iki haftadır Meryem'den bana yazılmış notlar buluyorum. Bu beni hem gururlandırıyor, hem duygulandırıyor. İlk notunun çantasının yan gözünde buldum.


Geçen hafta üç günlüğüne Nebraska'ya gittiğim zaman yazmış olacak. Ama ilginç olanı bu notu o bana vermedi. Ben çantasını düzenlerken buldum. Bir şekilde yazmak istemiş ve duygularını kağıda dökmüştü. Not kısa ve özdü. Canım anneciğim, eve gelmeni diliyorum.

Diğer kısa not ise sınıfta yaptıkları bir aktivitenin bir parçasıydı analdığım kadarı ile. Haftalık dosyasında diğer çalışma kağıtları ile birlikte gelmişti.  Bana benimle ilgili en sevdiği şeyleri içeren bir bot yazmıştı. Ona sarılmamı ve gülümsediğim zamanları çok sevdiğinden bahsediyordu.


Canım kızım, ben de senin yüzüne yayılan o kocaman gülümsemeyi çok çok seviyorum...

5 Mart 2015 Perşembe

Ten Rengi

Meryem bugün sabah bana okulda bir arkadaşının ona söylediği ve onu rahatsız eden bir durumdan bahsetti. Arkadaşı hintli bir çocuk. Yani teni kahverengi. Meryem'e senin teninde de çok az kahverengi var demiş. Sonrasında kahverengi güzeldir diye eklemeyi unutmadan. Bu yorum Meryem'i memnun etmemiş. "Hayır ben kahverengi değilim, ben beyazım" dedi bana. Sonra birlikte aynaya baktık. Aynada ne gördüğünü sordum ona. Teninin biraz koyu renkli olduğunu ama kahverengi olmadığını söyledi. Ben ona teni ne renk olursa olsun kendisini sevmesini ve onunla gurur duyması gerektiğini söyledim.

Bazen hayal dünyamızda kendimizi olduğumuzdan farklı düşünüp bize dayatılan güzelik kavramlarını kendimizde görmeye çalışırız. Güzellik nedir? Açık ten, sarı saç renkli göz bunlar mıdır güzellik? Meryem'in ten rengi gerçekten biraz daha koyu. Onda ayrı bir melez duruşu var. Müthiş gamzeleri ve karakteristik kaşları ile kendine özel bir güzelliği var. Umarım basma kalıp güzellikler onun kendini daha az sevmesine sebep olmaz. Meryem'e farklılığı ile bir ayrıcalığı olduğunu ve bununla gurur duyması gerektiğini ara ara hatırlatmakta fayda var.

2 Şubat 2015 Pazartesi

Meryem, Bilge ve bebek

Ailemize bir bebek daha geliyor. Mayıs ortası gibi bebeğimizi bekliyoruz. Bu haberi Meryem ve Bilge ile paylaştığımızda bir sürü soru ile karşılaştık. Bir kısmı cevaplaması kolay olan sorular bir kısmı ise şu an cevaplaması bizim için çok kolay olmayan sorular. Bebegin nereden gelip, nasıl karnımdan dışarı çıkacağı soruları hala çocuklara yarım yamalak cevaplarla geçiştirdiğim sorular.

Bu bebek bekleme sırasında ilginç olan Meryem ile Bilge'nin farklı tepkileri idi. Meryem bebeğin yaz geldiği zaman doğacağını öğrendi ve ondan sonra pek sorgulamadı. Sabırla bebeği bekliyor. Ara ara isminin ne olacağını soruyor. Ben ona sen ne olsun istersin deyince "bu senin bebeğin sen bir isim vermelisin" diyor. Bir de tabii gerçekçi Meryem'in geleceğe yönelik kaygıları var. Bir sabah bana bebeklerin çok ağladığını ve bunun onu rahatsız ettiğinden şikayet etti. Bunun yanında bir de onu endişelendiren bez değiştirme durumu vardı. Bebekler kaka yapınca çok kötü kokuyor ve ben o kokuyu sevmiyorum. Siz bezini bana değiştirirtsiniz ve ben istemiyorum.

Bilge ise çok daha farklı. O çok meraklı. Karnımda bebekle konuşmaya çalışıyor, onu görmek istiyor. Eğer gittiğimiz yerde bir bebek varsa hemen bana dönüp burada iki tane bebek var diyor. İlk böyle söylediğinde ben ne dediğini anlamadım ama sonra bana anlattı. Bir tane gördüğümüz bebek bir de benim karnımda olan bebek. Bugün internette halasının bir buçuk yaşındaki kızı Beyza ile konuşuyor. Beyza Bilge'den bebek isteyince o gitti beni getirdi, bebek burada diyerek. Aslında Beyza ondan oyuncak bir bebek getirmesini istemişti. Bilge'nin aklındaki bebek ise benim karnımdaki bebek.

Ara ara bebeğe karşı karışık duygular içersinde olduğunu anlıyorum. Karnıma vuruyor bazen ve ben bebeğe vurdum diyor. Sonra sarılıyor, bebeğin sesini duymaya çalışıyor. Bebeğe hitap etmek için bir ada ihtiyaç duyuyor. Geçen gün kendi kendine hiç bir anlamı olmadan harfleri bir araya getirmiş bebeğe sesleniyor.

Bebeğimizin doğmasına daha üç ay var. Meryem bu duruma onu neyin karşılayacağını bilmenin sabrı ve endişesi ile yaklaşıyor. Bilge ise biraz daha heyecalı ve ne olacağını bilmememin şaşkınlığı var üzerinde. Ben ise hayatımızın nasıl değişeceğini hiç tahmin edemiyorum. Şu anda çocuklarla bir arada yatarken bir koluma Meryem'i bir koluma Bilge'yi alıyorum. İkisi de kendi yerlerini biliyor ve koruyorlar. Bakalım bu küçük bebek bizim ailedeki dengeleri nasıl değişterecek? Tek istediğim hiç kimse arka planda kalmadan, hakkettiği ilgi ve sevgi ile büyüsün...


26 Ocak 2015 Pazartesi

Minik Ziyaretçimiz

özellikle kış zamanları bizim sincap bizim balkona pek bir uğrar oldu. Biz evde artık kalan ekmek, pasta, makarna kırıntılarını balkona koydukça o da bizim balkona bir sabah bir akşam uğrar oldu. Meryem ona Sinsin diyor. Bizim Sinsin bize pek bir alıştı. Önceden çocuklar cama yaklaşır yaklaşmaz hemen bir kaçardı. Şimdi çocuklar onu seyrederken o hiç oralı olmuyor. Hatta bazen yemek yemese bile uzun uzun duruyor, geriniyor, uzanıyor. Keyfi pek bir yerinde yani. Böylelikle biz de onu yemek yerken uzun uzun seyredebiliyoruz.


Üşüyüp üşümediğinden konuşuyoruz. Kuyruğunun onun battaniyesi olması fikri özellikle Meryem'in çok hoşuna gitti. Hemen keşke ben de sincap olsam dedi. Böylelikle hep yanında taşıdığı doğal bir battaniyesi olacaktı. Ve yeni yeni şeyler öğreniyoruz. Mesela artık içerisinde süt ürünleri bulunan şeyleri yemediğini artık biliyoruz.

Küçük ziyaretçimizin düzenli olarak gelmesinden çok hoşlansak da hepimiz sınırlarımızı biliyoruz. Bizim Sinsin balkona geldiğinde balkonun kapısı açılmıyor. Her ne kadar o bizi biz onu bir dost olarak kabul ettiysek de dostluğumuz arasına bir sınır koymanın her ki tarafın sağlığı için daha doğru olduğu konusunda fikir birliğine varabildik neyse ki...