30 Aralık 2014 Salı

Canım Oğlum Üç Yaşında!

2011 senesinin Kasımından bu yana üç sene geçti. Oğlum üç yaşını doldurdu. Bu geçen üç yılın her anı için ne kadar şükretsem azdır. Oğlum sen bizim gün aydınlığımız, hayat neşemizsin. Senin enerjin, neşen, o alaycı tavırların, her şeyde komik birşeyler bulman ve her ne yapıyorsan mutlaka sana özel bir parça katman ile sen tamamen kendine özel bir çocuksun. Senin her geçen gün büyümeni izlemek bir o kadar güzel bir o kadar da gurur verici. En büyük korkum bu anların değerini tam olarak bilememek. Senin bu yaşındaki görüntün hafızama öyle derin kazınsın ki hiç silikleşmesin istiyorum. Sahip olduğun enerji, her zaman pozitif ve kararlı tutumun hiç bir zaman değişmesin istiyorum.

Doğum gününü doğum gününün olduğu günde kendi aramızda kutladık. Daha aylar öncesinden sen o anı büyük bir heyecanla bekliyordun. Her doğum gününe gittiğinde bana kendi doğum gününü sordun. Ben de sana doğum günü geçecek kişileri sayarak doğum gününe ne kadar zaman olduğunu anlatmaya çalıştım. Ela'nın doğum gününde sonra sana geleceğini ezberlemiştin artık. Bana doğum gününde blueberry cake istediğini söyledin. Yani yine kendine özel bir istekte bulundun. Benden mavi kek veya pembe kek veya üstünde araba resmi olan kek istemedin. Benden yaban mersinli kek istedin. Hangi çocuk böyle bir istekte bulunur ki?  Ben doğum gününün olduğu gün blueberry cake almadım çünkü yaban mersinli doğum günü keki hiç görmedim. Daha sonraki günlerde istediğin gibi blueberry muffin aldım ama.

Doğum gününde sana söylemeden çikolata kaplı dondurmalı pasta aldım. O pastayı da çok sevdiğini biliyordum. Sonra evde bulduğum tepesi kırılmış Meryem'in doğum gününden kalma 5 rakamı şeklindeki mumu pastanın üzerine koyduk. Biz Meryem ile senin pastanı hazırlarken sen babanın odasında birşeyler seyrediyordun. Seni içeriye çağırınca gelmek istemedin. Seni ikna edip içeriye getirmek biraz zaman aldı ama pastayı ve mumu görünce gözlerin hemen parlayıverdi. Çok heyecanlandın.  "Bugün benim doğum günüm" diye sordun heyecanla. Sanki bu anı bekliyordun hep. Ve herşeyden güzeli bu küçücük kutlama sana yetmişti. Başka doğum günlerinde benim doğum günüm geçti dedin sadece. Hiç bir daha olsun diye istemedin, hediye istemedin. Başka çocuklar gelsin istemedin. Bir küçük pasta ve bir mum seni mutlu etmeye yetmişti. İşte senin en çok bu yanını seviyorum. Neyin olmadığı değil, neyin olacağı değil sen anı doyasıya yaşıyor ve sahip olduklarınla mutlu olmasını biliyorsun oğlum.


Bu sene kendini kelimelerle çok güzel anlatır oldun. Bizimle konuşurken veya birşeyleri anlatırken bizimle sadece olayları değil sana hissettirdiği duyguları da paylaştın.  Mutluluğun yüzüne yansıyan kocaman gülümseme ile bize yansıdı hep. Arabada giderken öyle kendi kendine bir şeyler düşünür sonra durup dururken bana sevip sevmediklerinden bahsetmeye başlamanı çok seviyorum mesela. "Ben bugün okulda uğur böceği gördüm. Ben uğur böceklerini çok seviyorum. Bir de danaları çok seviyorum. Bir de kartalları çok seviyorum"

Kendi içinde oluşturduğun bir mantık zinciri ile yaptığın gözlemlerini paylaşmanı seviyorum.
"Bizim kanadımız yok, biz uçamayız. Kartalların kanatları var onlar uçabilir. Uçakların kanatları var. Uçaklar uçabilirler. Ördeklerin kanatları var onlar uçabilirler. Danalar uçamaz çünkü kanatları yok." Ben oradan seni biraz zorlamaya çalışıyorum. Sana peki ya tavuklar deyince öyle havadan atmasyon cevaplar vermiyorsun. Çok net bir şekilde "tavukları bilmiyorum" diyebiliyorsun. Gelişmenin en önemli yanlarından birisi ne bildiğinin farkında olmak kadar ne bilmediğinin de farkında olmak değil mi?

Hayal gücünün derinliğini seviyorum. Çabucak kendine hayalinde karakterler yaratıp bambaşka bir dünyaya dalabiliyorsun. Bir ekmeğe bakıp ekmeği bir balık olarak veya bir gemi veya bir uçak olarak görebiliyorsun. Tuvaletten çıkınca elini yıkamazsan seni kurtlar yer deyince gerçek olacak fikri ile korkup endişelenebiliyorsun. Filmlerden gördüğün karakterler hemen arkadaşın oluyor veya sen film kahramanı oluyorsun. Batman bir aralar favorindi. Bana battaniyeyi sırtına pelerin şekilden bağlatıp az evin içinde turlamadın. Batman pijaması aldığımızda ne kadar mutlu olduğunu anlatamam. Bir de Batman maskesi aldığımızda kaç kere okula o maske ve pijama ile gitiin. Okulun içerisine kadar masken takılı bir şekilde gidiyor ve şöyle bir arkadaşlarına öğretmenlerine göründükten sonra ister istemez hayal dünyandan çıkıp arkadaşlarının arasına karışıyordun. Şimdilerde favorin He-Man. Sana yumurtanı yersen He-Man olursun deyince o gözündeki parlama ile yumurtayı hızlı hızlı ağzına atışın gözümün önünden gitmiyor. Gerçekten He-Man olma amacı ile o yumurtayı yediğin o kadar belliydi ki. Kendine legolardan He-Man kılıcı yapıyor sonra o yaptığın kılıcı He-Man gibi arkana koyup kılıcın kırılmasın dökülmesin dikkati ile yürüyorsun. Ara ara yanımıza gelip büyük bir dikkatle kılıcı sırtından çıkarıp He-Man taklidi yapmak seni epey bir oyalıyor. Geçen gün Meryem ve seninle maske yaptık. Sen tavşan olmak istedin. O tavşan maskesi bir kaç gün yüzünden çıkmadı. Evde, okul koridorlarında tavşan olarak dolaştın bir süre. Benden havuç isteyip tavşan gibi havuçları kemirirken maskenin kağıttan dişleri ıslandı doğal olarak. Yanıma gelip "maskem kırıldı" diye ağlamaya başlayınca hemen maskeni tamir edip, dişlerini bantla sağlamlaştırıp maskenin ömrünü uzattık.



Bir de hayal gücünde düşündüğün korkunçlar var. Legodan yaptığın bir oyuncağı gece yatmaya giderken sehpanın üzerine bırakırken "kimse almasın ama, korkunç da almasın" diye sıkı sıkı tembih ediyorsun. Bu korkunç nedir, senin hayal dünyanda neye benziyor pek bilemiyorum ama bir şekilde senin zihnini meşgul ediyor. Evin karanlık bir yerine özellike bizim yatak odasına tek başına gitmeden önce seni ikna edebilmek gerekiyor. Ben hiçbir şey yok annecim bizim evimiz burası ama diyorum sen yine de bir kaç kere soruyorsun "korkunç da yok" diye. Hayır korkunç da yok oğlum.

Senin meraklı olmanı seviyorum. Geçen gün seninle ve Meryem'le kısa süreli bir doğa yürüyüşüne çıktık. Bir ağacın üzerinde gördüğün kuş yuvasına dikkatle baktın. Daha yakından görebilmen için seni kucağıma aldım. Sonra bir kuru çiçek. Baş vermiş, tohuma durmuş. Size gösterince sen çiçeğin yanına gittin. Elinle dokundun, inceledin bir süre. Sonra bana sen göstermeye başladın. Başka bir kuru çiçeğe yumuşak bir şekilde dokunup dikenli olup olmadığını kontrol ettin.  Bir şeyleri keşfetmek, incelemek, anlamak sanki senin işin. Geçen gün tuvaletini yaparken sifona arka arkaya bastığın için sifonun deposunda su kalmamış. Bana anne bozulmuş dedin. Ben sana bozulmamış sadece deposunda su kalmamış deyinca depo ne demek diye sordun. Sana tuvaletin arkasındaki sifonun deposunu gösterdim. Bir süre baktın. Sonra bana hemen açıklamaya başladın. Su buraya geliyor, sonra buradan buraya diye suyun borulardan depoya doluşunu sonra tuvalete dökülüşünün mekanığını açıkladın iki dakikada hemen.

İlgili ve dikkatli olmanı seviyorum. Bir anda birden fazla şeye odaklanabiliyorsun. Daha çok küçükken bu özelliğini Sevil de farketmişti. Sen bahçenin bir köşesinde oyun oynarken biz biraz ötede başka birşeyler yapıyor olabiliriz. Sen yaptığın şeyi bırakmıyorsun ama yan gözle öte tarafı da takip ediyorsun. Her ne yapıyorsan o yaptığın şeyi tamamladıktan sonra bizim yaptığımız şeyi yapmaya başlıyorsun. O yüzden senden birşeyler kaçırmanın gizlemenin pek bir olasığı yok.

Tabii bu aşırı dikkatli tavrın  bizim Meryem ile anne-kız özel anlarımızın baş engeli oluyor. Evde senden gizli saklı birşeyler yapmanın imkanı yok gibi. Bu konuda en büyük çözüm sıranın sana geleceğini sana anlatabilmekte. Meryem ile satranç oynarken senin satranç tahtasını yerle bir etmene engel olmak için bazen Meryem'in odasına kaçıyoruz. Sen bir süre bana satranç setini getiriyor ve "bizim odaya gidelim, kapayı örtüp satraç oynayalım mı anne?" diye soruyorsun. Tabii oğlum sen yeter ki iste. Sorunlar her zaman bu kadar kolay çözülmüyor tabii. Özellikle Meryem ile kitap okuma saatlerimizde kıza yapmadığın eziyeti bırakmıyorsun. Yani ilginin Meryem'in üzerinde olması seni içten içe hırslandırıyor. Nedense ayağın yanlışlıkla Meryem'in suratına çarpıyor. Bir bakmışız Meryem'in kafasına vurmuşsun. Meryem'i senden korumak için epey bir emek harcamak gerekiyor. Bir de unutmuyorsun. İçinde o anın acısı, hırsı oturduysa onu bir şekilde çıkarıyorsun. Özellikle Meryem'den. Durup dururken kıza indirdiğin tokatlara kız da alıştı artık. Bu hırs tabii öğrenmen açısından epey bir olumlu oluyor. Meryem kitap okuyor diye sen alıyorsun kitapları eline bana kelimeleri gösterip bana soruyor sonra benim arkamdan sen de tekrar ediyorsun. Meryem ipad'de yaşına göre oynadığı oyunları sen tam olarak yapamasan da sırf Meryem yapıyor diye açıyorsun.

Merakın, ilgin, uzun süreli odaklanabilme özelliğin ve kararlı tutumların öğrenme yansıyor. Yeni şeyleri hızlı bir şekilde öğreniyorsan. Öğrenmedeki anahtar kelimeyi biz artık Meryem'e ne kadar tekrarladıysan sen içselleştirdin. Yeni bir şey gördüğünde veya Meryem'in kendini geliştirmesi gereken bazı özellikleri hakkında konuşurken sen orada hemen bilmiş bilmiş "practice yapmalısın Meryem" diyorsun.  Meryem evde jimnastik alıştırmaları yaparken sen de Meryem'in yaptığı hareketleri kendi seviyene göre yapabilmeye başaldın. Jimnastiğe gitmeden kendi kendine takla atmayı başardın. Split konusunda yakında Meryem'e yetişeceksin. Şu anda seni jimnastiğe göndersek biliyorum ki büyük bir hızla ilerleyeceksin. Okulda bir kere Yoga yapmışsınız sonra gelip o hareketlerden bazılarını evde tekrarlamaya başladın. Meryem ile ağaç pozu sırasında dengede kalma konusunda yarışıyorsunuz. Bir de tabii  flamingo olmayı çok seviyorsun. Dün akşam ben yoga yaparken hemen hemen bütün hareketleri üşenmeden dikkatle yapmaya çalıştın. Birlikte ağaç olduk, kapı olduk, sfenks olduk. Bu benim için çok keyifli oldu. İkimizin bir arada tam olarak Yoga yapacağı günün heyecanı içimi sardı.

Etken ve öncü tavırlarını seviyorum. Yapılması gereken bir iş varsa hiç beklemeden hemen yapmak için atılıyorsun. Tabii bu iş konusunda istekli olman gerekiyor. Eve dağıtılmış oyuncakların toparlanmasından kaytarmalarını buna dahil etmiyorum. Bir yere gittiğimizde öyle çekingen bir şekilde köşede beklemiyorsun. Ne istediğini söylüyorsun ve bazen diğer çocuklara öncülük yapıyorsun. Çok çabuk oyun başlatabiliyorsun. Dışarı top oynamaya gidelim mi? Sen hazır bekliyorsun. Bir süre top oynadıktan sonra hadi yürüyüş yapalım diyorsun ve birlikte yürüyüş yapıyoruz. Koşmaya çıkacağım ben dediğimde sen ben de geleceğim  diyorsun ve gerçekten de çok yorulsan bile benimle birlikte koşuyorsun. Önemli olan sana yapılacak işi iyi tanımlayabilmekte. Bazen o kadar heyecanlanıyorsun ki beni beklemek yerine kendi başına yapmaya çalışıyorsun. Bu pazar kek yaparken unu masaya dökmene kızdım ama istedim ki beklemen gerektiği zamanlarda beklemeyi bil.

Maskulen olduğun kadar bir o kadar da naif ve hassas tavırlarını seviyorum. Bir bakıyorum elinde kılıcın ile He-man olmuşsun. Kavga etmeyi, güreşmeyi çok seviyorsun. Hadi dövüşelim diyorsun bazen. Taekwando veya karate sana uygun sporlar aslında. İçindeki o kava etme isteğini nötürlemek gerekiyor ara ara çünkü. Bu durumdan en çok Meryem nasipleniyor. Bu kavgacı ve saldırgan tavırlarından bir kaç dakika sonra bakıyorum dans etmeye başlamışsın. Dans ederken Meryem'in elbiselerinden birisini giymek hoşuna gidiyor. Sanırım elbiselerle ile dönmek sana eğlenceli geliyor. Batman olduğun pelerin bir anda Elsa'nın pelerini olabiliyor. Güzel bir çiçek gördüğünde hassas bir şekilde dokunup, kokluyorsun. Sabahları dışarı çıktığımızda güzel havayı içine içine çekip hava ne kadar güzel değil mi diye benimle sevincini paylaşıyorsun.

Koruyucu ve şefkatli tutumunu seviyorum. Meryem ile özel bir ilişkiniz var. Ne kadar oyun oynarken kavga etseniz de ve sen içindeki dövüşme istediğini Meryem üzerinde göstersen de Meryem de sen de birbirinize çok bağlısınız ve ben bunu çok seviyorum. Meryem'i okula bırakırken önce ben sonra sen Meryem'e sarılıyorsun. Eğer Meryem'e güle güle demediysen içleniyosun. Bir bebek gördüğünde yavaşça bebeğe yaklaşıp bebeğe bakıyorsun. Eğer bebek uyuyorsa bizi uyarıyorsun sessiz konuşalım diye. Benim karnımda bebek olduğunu öğrendiğin günden beri bebek hep aklında. Bir yerde bebek gördüğünde burada iki bebek var diyorsun. Yani şimdiden karnımdaki bebeği saymaya başladın. Karnıma dokunuyor, ben bebeği sevdim diyorsun. Yatakta seni kucağıma oturtacaktım ama beni uyardın bebek var diye. Ben bebeğin üstüne oturmak istemiyorum dedin. Geçen gün öğlen yatağa uzanmış yatıyordum. Yanıma geldin ve anne sen hastasın diye benimle ilgilenmeye başladın. Başımı dizlerine koyup bana sarılman ve senden bir süre bana özel ilgi görmek çok hoşuma gitti doğrusu.

Ne kadar sık olmasa da seninle özel vakit geçirmeyi seviyorum. Birgün Meryem'i okul otobüsüne bıraktıktan sonra senin okula gitme ruh halinde olmadığını farkettim. Senin duyguların yapmacıksız, gerçekçi. Eğer olmadık şeye ağlıyor veya olmadık şeye takılıyorsan biraz zaman ihtiyacın olduğunu artık çok daha iyi biliyorum. Seni okula böyle mutsuz bırakmaktansa seninle biraz daha fazla zaman geçirmenin daha iyi olacağını düşündüm. Birlikte Biggby kafeye gidip kahvaltı yaptık ve ilk o zaman farkettim seninle birebir vakit geçirecek kadar büyüdüğünü. Sana sıcak çikolata aldım, kendime kahve ve bir de beraber yemek için bagel aldım. Aslında saat 9:30'a yetişmesi gereken bir işim vardı. Masaya oturken sana benim biraz iş yapacağımı söyledim. Sen yine gözlemci yanın ile herkese tek tek baktın. Hemen hemen herkesin bilgisayarı önünde açıktı. Bana herkes iş yapıyor ben yapmıyorum dedin. Sana çantamda olan oyun hamurunu çıkarıp verdim. Oyun hamurunu görünce hemen gözlerin parladı. Oyun hamuru ile oynamaya o kadar daldın ki ben hatırlatmasam sıcak çikolatanı içmeyi bile unuttun. Oyun hamuru, bagel derken kalkma vakti gelmişti. Sıcak çikolatandan az kalmıştı, bitir de gidelim dediğimde ben arabada içeceğim dedin. Arabaya bindik. Okula geldiğimizde sıcak çikolata kabın elinde arabadan indin. Ben senin amacını anladım o an. Bu özel anı diğer insanlara göstermek istiyordun.  Biggby çikolata kabını sınıfa kadar taşındın ve son yudumunu kendi dolabına oturup içtin. Bitirdikten sonra kabı götürüp sınıfın içindeki çöp kutusuna attın. Havanı atmıştın arkadaşlarına kendince ve bu çok hoşuna gitmişti. Bana hızlı bir şekilde güle güle deyip oyuna daldın hemen. Seninle özel 15 dakika bütün sabahımızı aydınlatmıştı. O günde sonra Biggby kafeye bir kere daha gittik. Gittiğimiz kafe yol üstünde olduğu için ara ara bana soruyorsun şekerli su içebilir miyiz diye. Ben hayır dersem ısrar etmiyorsun. Sanırım ikimizin uygun olacağı bir zamanda tekrar gideceğimizi biliyor ve bu konuda bana güveniyorsun. Ve ben aramızda bu güvenin oluşmuş olmasında dolayı çok mutluyum.

İşin özeti seni çok seviyorum canım oğlum. Doğum günün kutlu olsun gün ışığım...

24 Aralık 2014 Çarşamba

Kimi Davet Edelim?

Yarın burada herkes aileleri veya sevdikleri ile birlikte geçirecekler çünkü yarın Noel. Ben Eun Mi'leri davet etmiştim ama onlar seyahata çıkmışlar. Birkaç gündür acaba kimi davet etsek diye düşünüyorum. Bu sabah Bilge ile konuşurken bir yandan da sesli düşünüyorum. Bilge'yi giydirirken ona sordum. Yarın yemeğe kimi davet edelim oğlum diye. Bana verdiği cevap beni hem çok şaşırttı hem de duygulandırdı. Musa dedeyi demesin mi? Ne diyeceğimi bilemedim. Gözşyaşlarıma zor engel oldum. Ah keşke gelebilse demekle yetindim. Niye çok mu uzakta sorusunu ise cevapsız bıraktım. Belki çok uzakta belki de her zamankinden daha yakında.

Babamı kaybettiğimdeki acıyı çocuklara yansıtmamak için elimden geleni yaptım. Türkiye'de acımı yaşadım ve uçaktan indiğim an o acımı içime gömmeye çalıştım. Çocuklara öyle çok babamdan bahsettiğim de olmadı. Yani Musa dede bizim sürekli konuşmalarımızda yer aldığı için Bilge öyle söylemiş olamaz. Çocuklar anneleri ve babaları ile ayrı bir empati yeteneğine sahipler bunu zaman zaman görmek beni şaşırtıyor. Ancak Bilge'nin benim babama olan özlemimi bu kadar açık bir şekilde dile getirmesi hiç beklemediğim bir şeydi.

Bilge ile babamın çok özel bir ilişkisi vardı. Birlikte daha çok zaman geçirdikleri zamanlar babamın hastalığına gelmiş olsa da babam Bilge'ye bir ayrı bakar ve severdi. Bu sevginin Bilge'ye geçtiğine eminim. Bir de tabii danalar var. Bilge'nin dana aşkı babamla başladı. Babamın danalarını çok sevmesi ve onları seyretmekten aldığı zevk eminimim Bilge'nin gözünden kaçmamıştır. Belki bu durum babamı kendisine daha yakın hissettirmiştir.

Babamın hep hayal ettiğimiz gibi bizi ziyarete gelemeyecek olmasının verdiği acı hiç geçmeyecek ama bizim kalbimizde, dualarımızda ve düşüncelerimizde olduğunu bir şekilde hissediyordur diye düşünmek ve buna inanmak istiyorum.

Seni çok özlüyoruz babacım...


15 Aralık 2014 Pazartesi

Satranç Oyunu

Bizim uzun zaman önce garaj satışlarından birinden aldığımız Simpson karakterli satranç seti vardı. Meryem geçen gün onu indirmemi istedi. Oyunu oynamak istiyordu. Emre bu konuda daha bilgili ve tecrübeli olduğu için Meryem'e babasından rica etmesini söyledim. Meryem sabırla oyunun nasıl oynandığını dinledi ve kısa sürede oyun taşlarının hareket ediş şekillerini ve oyunun hedefini kavradı.

Meryem arada Bilge'yi karşısına olarak oyunu anlatmaya çalışıyor.Meryem iyi bir öğretmen. Tane tane ve yumuşak bir ses tonu ile konuşuyor ve göstererek anlatıyor.  Tabii Bilge içn oyun şu andan sadece kralın bütün taşları yemesi demek gerçekte öyle olmasa da.


Meryem yine bir gün satranç setini aldı yanıma geldi. Birlikte oynamaya başladık. Ben aslında satrançta Meryem'den kötüyüm. Bana oynarken hangi taşın nasıl hareket edebileceğini anlatıyor. Onun için en önemlisi piyonların kraliçe olabilmesi. Bana anlatırken yüzüne yayılan kocaman bir gülümseme ile piyonunu göstererek "Bunlar kraliçe olabilirler. Gerçek söylüyorum. Eğer en sona gitmeyi başarırlarsa kraliçe oluyorlar" diyerek üstüne basa basa söyledi. Meryem'in oyundaki hedefi netti aslında. Piyonlarının heyecanla kraliçe olmasını istiyordu. En azında ilk başlarda oynarken. Tam bir piyonu sona gelmeye yaklaşmıştı ki ben o piyonunu yedim. Çok sinirlendi. Canı fena sıkıldı. Odasına gidip ağlamay başladı. Epey bir süre o sinirini atamadı. O günden sonra da zaten biz birlikte satranç oynamadık.

Meryem canı satranç oynamak istediğinde satranç setini alıyor ve babasının odasına gidiyor. Emre ise onunla kendi düşünce aşamalarını anlatarak oynuyor. Ufak ufak gelişmeler var. En azından şu anda bir taşa odaklanmak yerine birkaç olası adımı düşünerek oynuyor. Ben bu satranç oynama işine iki yönlü kazanım olarak bakıyorum. Bizim için Meryem ile Emre'nin bir arada geçirdiği anlara özel yeni bir etkinlik olması bir kazanım. Bu oyunun Meryem'in soyut düşünce gücünün gelişimine katkıda bulunması diğer bir kazanım. Ne kadar ilerleyeceğini ve bu oyunu ne kadar seveceğini ise zaman gösterecek.

Ocak Başı Muhabbeti

Emre gelecek misafirlerimize künefe hazırlığı yapıyor. Bilge Emre'nin yanındaki sandalyeye oturdu. Bir yandan babasını izliyor, biraz kadayıfın ucundan tırtıklıyor ve bir yandan babası ile konuşuyor. Babasına sorular soruyor "bu ne", "sen bunu nasıl yaptın" diye. Tatlı tatlı sohbet ediyorlar. Arada iltifat etmeyi de unutmuyor. Babasının kadayıfları ince ince doğradığını görünce "sen ne kadar güzel doğradın öyle!" deyince Emre bile kendi yaptığı işle gurur duyuyor.


Bilge ile muhabbet etmesi çok keyifli. Çok güzel gözlemliyor ve gözlemlerini dile getiriyor. Nasıl ve neden olduğunu sorguluyor. Kendi yaptıklarından örnekler veriyor. Duygularını dile getirmekte hiç tereddüt etmiyor. Araya biraz hayal gücümüz karışıyor tabii. Olayın nasıl olduğunu anlamaya çalışırken kendinin yaptığını düşünüyor ve bazeı şeyleri yapmamış olsa da yapmış gibi bahsedebiliyor. Mesela geçen gün kahvaltı sofrasında oradan buradan konuşuyoruz. Meryem ile Bilge haşlama yumurtalarını yiyor. Bilge'nin yumurta yerken okulda gördükleri kuş yavruları aklına gelmiş olmalı ki başladı anlatmaya.

- Kuşlar yumurtdan çıkar. Yarın bizim okulda yumurtadan kuş çıktı. Sonra ben onu elime aldım. Sonra uçtu. Ama ben uçamadım çünkü benim kanadım yok.

Bu anlattığı hikayenin ne kadarı gerçekten oldu ne kadarı hayal ürünü çok bir fikrimiz yok ama bizim için kahvaltı sofrasında hoş bir paylaşım olduğu gerçekti.

Hasılı Bilge hoş sohbet bir çocuk. İnsanlarla sohbet etmesini seviyor. Onların hayatları hakkında bilgi edinmeye çalıştığı gibi kendi duygu ve düşüncelerini paylaşıyor. Bu paylaşımlara kendi yaşadıklarından (hayallerinden) kesitler katmayı ihmal etmiyor. Zaten gerçek paylaşım da bu demek değil midir?