28 Mart 2014 Cuma

Napıyon?

Bilge yanıma geliyor ve soruyor "anne, napıyon?". Emre'ye ve Meryem'e de aynı şekilde. Amaç cevap almak değil konuşma başlatmak. Amerikalıların tarzı bir iletişim başlangıcı yani "hi dude, how are you?" gibisinden.

Arabada giderken "anne, nereye gidiyoruz?" Bilge'den şu aralar duyduğumuz diğer bir soru. Ancak buna güzel bir cevap istiyor. Aklına yatmaz ise aynı soruyu sürekli tekrar ediyor.

Hadi çocuklar yatıyoruz deyince "çünkü yarın kalkacağız!" diye yorumda bulunuyor. Biz onlara sürekli "hadi yatağa, yarın erken kalkacağız" dediğimden olsa gerek.

Çünkü kelimesi Bilge'nin şu aralar pek bir ağzında. Aya bakıyor ve "anne ay! çünkü alamayız, çünkü uçtu" bu açıklama benim bir kaç kere kuş için söylediğim birşeydi şimdi gökyüzünde veya biraz yukarıda gördüğü hemen hemen herşey için söylüyor. Bazen gerçekten komik oluyor mesela tavandaki lamba için kullanınca "alamayız çünkü uçtu".

23 Mart 2014 Pazar

Meryem 5 Yaşında

Canım kızım iyi ki doğdun!  Gülünce yüzünde çiçekler açan kızım benim,  yeni yaşın sana mutluluklar getirsin.  Sabah kalkar kalkmaz yanıma yatağıma gelerek günümü güzellestirdin.  Böylelikle sabahın en erken saatinde doğum gününü kutlama şansını elde etmiş oldum.  Doğum gününü arkadaşlarınla bugün değil de birkaç hafta sonra kutlayacak olmamızı sabırla karşıladı.  Bugünden tek özel isteğin cupcake idi.  Öğleden sonra birlikte çıktık ve tam istediğin gibi çilek aromalı keki ve kremalı pembe bir cupcake aldık.  Doğum günlerini çok seviyorum  sözün sanırım günün özeti idi.  Seni ufacık birşey mutlu etmeye yenmişti. Yüzünde o kocaman gülümsemen de bizi.


13 Mart 2014 Perşembe

Geç Kalan Doğum Günü Kutlaması

Bilge'ye ne bu sene ne de geçen herhangi bir doğum günü kutlaması yapmamıştık. Aslında ben biraz büyüsün anlamaya başlasın diye düşünüyordum, biraz da tembellik sanırım. Son bir kaç haftadır Bilge her mum veya mum benzeri birşey gördüğünde "Happy Birthday to  You" şarkısını söylemeye başlaması bana onun bir doğum günü kutlaması için hazır olduğunu anlatır gibiydi. En son yaptığımız legodan evin üzerindeki bacayı bile mum gibi düşünerek happy birthday şarkısını söyleyince oğluma haksızlık yaptığımı anladım. Bir de yakın bir zamanda Meryem'in doğum günü geliyordu ve Bilge "Bige'ye Bilge'ye" diye sorulara başlayacaktı. Bütün bunların haricince sanırım doğum günlerini daha bir önemser olmaya başlamıştım. Daha önce neden tam olarak bilemiyorum sanırım daha çok doğum günümüze kendimiz karar vermediğimiz yani bizim seçtiğimiz bir zaman dilimi olmadığı için çok da kutlamaya değer gelmiyordu bana ama bu fikrim artık tamamen değişti. Esas bir kutlama yapılacaksa insanların doğum günleri kutlanmalı. Benim canım oğlumun ve tabii ki kızımın doğduğu günden daha önemli bir gün olabilir mi ki hayatta.

Bilge için kek aldım. Evde mumlarımız vardı. Pastayı çıkarınca Bilge heyecanlandı ve masanın üzerine çıktı. Bilge'ye mumları gösterip ona "happy birthday" yapacağımızı söyledim. Normalde masanın üzerinde ise bana kırk defa söylettirir masadan in diye ama bu sefer gerçekten çok heyecanlanmıştı ve ona masadan in sandalyeye otur der demez sandalyeye geçti.

Mumları yaktık, heyecanla üfledi.



Kekini ise elini ağzını her yerini çikolata yaparak yedi.

Bir dilim ona yeterli gelmemişti. Meryem kendi kekinin bir kısmını bitirememişti. Bilge hemen sevinçle onunkini de yedi.

İyi ki doğdun canım oğlum! Tekrardan, her zaman...

9 Mart 2014 Pazar

Biz Oynuyoruz!

Bir Pazar günü yine eve kapalı kalan çocukların enerjisi zirver yapmış durumda. Nereden hoplayıp zıplayacaklarını saşırmış durumdalar. Evde tüm oyuncakları yerlere döktüler ama bütün o dağınıklık onları beş dakika oyalamadı. Başladılar birbirlerini kovalamaya. Emre'nin odasına bir telaş girince Emre onlara "ne yapıyorsunuz" diye sordu. Meryem "baba, biz oynuyoruz" diye Emre'ye cevap verdi. Bir süre sonra benim yanımdalar ve kovalamaca yerini güreşmeye bıraktı. Bilge her zamanki gibi çok sert. Bir süre gülüp eğlendikten sonra Bilge Meryem'in canını yakmaya başladı. Kulağını öyle bir tutuşu vardı ki kız kendisini nasıl kurtardığını bilemedi. Bir süre dinlenmek için benim yanıma geldi. Bilge hala hızını alamamıştı. Meryem'in yanına gelince ben ona kızdım: "Bilge kaç kere ablana zarar verme dedim. Bak ablanın canını yakmışssın" Bana dönüp "biz oynuyoruz!" demesin mi. Bunun üzerine ben birşey söyleyemedim Meryem de acısını unutup tekrar Bilge ile oynamaya devam etti.

2 Mart 2014 Pazar

Bir Pazar Sabahı

Meryem birkaç seferdir okula su kabı götürmek istiyor. Meryem isteyince Bilge de istiyor ancak evde çocuklar için bir tane su kabımız var ve o da genelde gece yataklarının başucunda bulunuyor. Meryem'e ona okula götürmek için yeni bir su kabı alacağımı söylemiştim geçenlerde. Sonuçta sürekli su içiyor olması güzel bir şey. Bu sabah Meryem yanıma geldi ve anne "hani bana su kabı alırız demiştin ya, bugün su kabı almaya gidebilir miyiz? Sonra da kütüphaneye gideriz" diye sordu. O çoktan plan yapmıştı. Benim için de uygun olduğuna göre Bilge, Meryem ve ben saat 11 gibi çıktık.

Yol üzerinde her zaman saçlarımızı kestirdiğimiz kuaförde indirim olduğunu görünce planlarda ufak bir değişiklik yapmaya karar verdim. Saç kesimleri 5.99 dolardı ve Bilge'nin saç kesimine ihtiyacı vardı. Meryem de saçlarını kestirmek istedi. Öncelikle kuaföre girdik ve ikisinin saçlarını kısacık kestirdik. Sonra su kabı almaya. Su kabı alırken Meryem'in aklında yazın birlikte su kabı aldığımız onun yaşlarında Eylül isimli bir kıza aldığımız su kabı vardı. "anne neydi adı, onunki gibi olsun ama.." O kıza annesi su kabı alırken ben Meryem'e almamıştım ve o zaman Meryem onun su kabını çok beğenmiş ve biraz üzülmüştü. Aylar sonra onu hatırlamasına biraz şaşırmıştım doğrusu. Ayrıca Eylül'e annesinin nasıl bir su kabı aldığını hiç mi hiç hatırlamıyordum. Birbirinden farklı su kaplarını görünce Meryem Eylül'ün su kabını unuttu ve üçümüz için birer su kabı seçtik. Çocuklar vesilesi ile ben de kendime su kabı almış oldum.


Kuaför, alışveriş derken öğlen vakti olmuş ve çocuklar acıkmıştı. Panda Express'den Orange Chicken ve Chow Mein özellikle Meryem'in favori yemeği. Bilge biraz hasta olması sebebi ile çok iştahlı yemediyse de öğle yemeğimizi Meryem'in favori menüsü ile halletmiş olduk.

Kütüphaneye geldiğimizde Meryem ve Bilge bir süre tahtadan kale ve oyuncakların olduğu masada oynadılar.



Bilge atları Meryem ile paylaşmayınca Meryem'in canı sıkıldı ve kitap seçmek için masadan kalktı. Her zamanki gibi kitaplara uzun uzun bakıp 10-12 kadar kitap yanıma getirdi. Giderken bu kitaplardan bazılarını eleyeceğimiz anlaşmasını bilerek...






Bu arada Bilge atlarla oynamaya devam ediyordu taa ki iki tane Bilge ve Meryem'in yaşlarında kız çocuğu gelene kadar. İkisi gelip Bilge'nin oynadığı masaya oturunca Bilge bir huzursuz oldu. "benim at" diyerek yerinden kalktı. Tekrar masaya gitti ama üç attan birisini küçük kız çocuğu almıştı bile. Bilge'nin atı bu çocuğun elinden Meryem'e yaptığı gibi zor kullanrak alma ihtimali yoktu ve bunun o da farkındaydı. Elinde tuttuğu iki atı kaybederim korkusu ile masadan kalktı ve oradan uzaklaştı.

Meryem tren masasında trenlerle oynuyordu.



Meryem'in oyununa katıldı. Hala iki atı elinde sıkı sıkıya tutuyor bir yandan da trenleri tren yolunda itmeye çalışıyordu.


Bir süre içgüdüsel atları koruma duygusu ile tek eliyle oynadı. Sonra atları da oyununa dahil ederek oyuna devam etti.  Kızlar atların olduğu masadan kalkmışlardı. Bilge sanki o anı dört gözle bekliyormuş gibi masa boşalır boşalmaz o masaya gitti ve geride bıraktığı üçüncü atı ele geçirmiş olmanın keyfini yaşadı bir süre.




Sonra baktı atlar için herhangi bir rekabet yok, bir süre sonra elindeki bütün atları bıraktı.

Meryem biraz daha kitaplara baktı, ikisi birlikte yapboz yaptılar. Artık eve gitme vakti gelmişti.