1 Kasım 2017 Çarşamba

Filin Hortumu

Geçen yemek masasinda hep beraber yemek yiyoruz. Birkaç günün kalanlarını temizleme günü. Annemin yaptığı kuru biber, patlıcan dolması da masada. Çocuklar klasik, seçimlerini makarnadan yana kullanıyorlar. Bilge bana "I want elephant trunk" dedi. Yani fil hortumunu istiyormuş. Ne fil hortumu oğlum derken o kendisi dolma tabağının içine elini uzatıp patlıcan dolmasını aldı. Şimdi "ne alaka" diyesi geliyor insanın ama bu hayal gücü değil de nedir şimdi?

8 Haziran 2017 Perşembe

Duygusal Bellek

Meryem'in küçüklüğüne ait hatırladıkları beni şaşırtmaya devam ediyor. İşin ilginç yanı bunları bana o zamanlarda söyleyemiyor olmasıydı. O zaman kelimelere dökemediği duygular küçücük bir kıvılcımla ortaya dökülüyor. Dün annem ile fotoğraf albümlerine bakıyorlardı. Bilge'nin doğum fotoğraflarına bakarken bana Bilge'nin doğum gecesi duygularından bahsetti. O gece benim sancılarım başlayınca Meryem'i de alıp apar topar yola çıkmıştık. Meryem'i Merallere bırakıp biz hastaneye gitmiştik. Gece arabaya binince nasıl korktuğundan, Merallerde nasıl korku ile uyandığundan bahsetti. Ben ona uyanınca Meral'in gelip gelmediğini sordum. Evet gelmiş ve kızımı rahatlatmaya çalışmıştı. O zaman Meral'in değerini birkez daha anladım. Ona kızımızı emanet ederek çok doğru birşey yapmıştık. Ancak benim canım Meryem'in korku dolu bir gece geçirmişti.

Meryem çok konuşmayınca ben o sıralarda Meryem'in benim dediklerimi çok anlamadığını düşünüyordum. Halbuki Bilge'nin doğumundan çok daha önce Meryem ile ciddi bir şekilde konuşup doğum gecesi olası bir gece yatısı ihtimalini anlatmalıydık ona. Belki daha az endişelenirdi. Sonrasında yaşadığı anne boşluğu daha az şiddetli olurdu. Geleceğimden emin beni beklerdi.

Çocukların farklı güçlü yönleri var. Meryem küçükken güçlü kelimeleri yoktu ve bu beni biraz hayal kırıklığına uğratmıştı. Ancak şimdi farkediyorum ki duygularını anlatacak güçlü kelimeleri yoktu ama duyguları çok güçlüydü ve o hatıralar onun duygusal belleğinde hala capacanlı duruyorlardı.

2 Haziran 2017 Cuma

Arka Bahçemizde Kamp

Kampa gidemiyorsak kampı evimize getiririz diyerekten çocuklarla çadırlarımızı evimizin arka bahçesine kurduk.

İki gecedir Bilge, Meryem ve ben çadırda uyuyoruz. Hem de sadece uyku tulumlarımızla. Yani şişme yatak, yorgan falan taşımadık çadırımıza. İlk gece biraz zor oldu ama dün gece üçümüz de mışıl mışıl uyuyorduk. Uyku öncesi elimizdeki fenerlerle çadırın duvarında gölge oyunları yaptık, sonra ben bir hikaye anlattım. En son çocukların masal kitabından okuduğum masal ile uykuya daldık.

Sabah güneşin ışığını üzerimizde hissederek uyanmak ve uyanır uyanmaz temiz havayı solumak çok güzeldi.

31 Mayıs 2017 Çarşamba

Anlam Kazanan Paylaşımlar

Geçen hafta Meryem ile bir saatlik zaman dilimimizde evimizin çevresinde uzun bir yürüyüş yapmaya karar verdik. Yürüyüş rotamızı Meryem belirleyecekti. Evimizin yakınındaki minik göle doğru yürümeye başladık. Yürürken hafif yağmur atıştırıyordu. Ara ara hızlandı ama çok ıslanmadık neyse ki. Yağmurun da versilesi ile hayaller kurmaya başladık. Yağmur perisini, bulutları ve gökkuşağını düşündük. Gölün yanında kısa bir mola verdik. Ağaçları, gördüğümüz çiçekleri uzun uzun inceledik.



Yabani kirazların tadına baktık. Meryem pek sevmedi ama ben her gördüğümüz ağaçtan birkaç tane aldım.

Yürürken bir mezarlığın yanından geçtik. Meryem nasıl önceden insanların mezar taşlarınını tam altında olduğunu düşündüğünü söyledi. Sonra konu ölüm ve sonrası hayata geldi. Birlikte farklı dinlerde ruha ve bedene bakıştan konuştuk. Hırıstiyan ve müslümanlar için ölümün anlamı konusunda bir süre sohbet ettikten sonra budizmdeki reenkarnasyonu örneklendirdik kendimize göre. Meryem babamın cennette olup olmadığını sordu. Ona içimden babamın mutlu olduğu bir yerde olduğunu dilediğimi söyledim. Konu konuyu açtı. İyilikten, kötülükten, tercihlerin insanın hayatını nasıl değiştirdiğinden konuştuk. Sonra yine ağaçlara, yapraklara çiçeklere döndük.



Yürüyüşümüz hiç planlamadığımız konular hakkında fikir alıştırmalarımızla birlikte her anlamada bir egzersiz olmuştu bizim için.

26 Mayıs 2017 Cuma

Elifimiz 2 Yaşında!

Günebakanım, gülen yüzüm, sımsıcak gülümsemem Elif'im,

Seninle birlikte koskocaman bir seneyi daha doldurduk. Her anının içimi ısıttığı anılarımızla dolu bir sene.  Senin her daim gülümeyerek bakan gözlerin, şekilden şekile giren kaşların ve dudağın. mutlu olduğunda minik kuzu yavrusu gibi seke seke gidişin, sıcacık sarılmaların ve kocaman öpücüklerin bir dünyaya bedel.

Alıp başını gitmelerin, hiç bitmeyen inadın ve ne olursa olsun ben buradayım seslenişlerinle bize mutlaka ama mutlaka kendini duyuruyorsun. Belki de bu iki kardeşin üzerine doğmuş olmanın verdiği bir mücadele hissi ile perçinlenen bir durum. Çoğu zaman neşeli ve biraz fazla sosyalsın. Karşımıza çikan insanlar senin o sıcak selamlarından nasibini alıyor.

Mutlaka ve mutlaka beni elimden tutup bir yerlere çekiştiriyorsun. Ya bir yürüyüşe çıkıyoruz, ya mutfağa buzdolabına gidiyoruz, veya bodrum kata oyun alanına iniyoruz. Yani annenin oturmasına pek izin vermiyorsun. Ancak anne sütünü bıraktığımızdan beri artık kendi odanda uyuyor ve geceleri çok az uyanıyorsun. Geceleri ara ara uyansan da o zamanlarda baban seninle ilgilendiği için ben o çok özlediğim gece uykularıma kavuştum. Anlayacağın her yeni güne senin için, sizler için yeteri kadar enerji depolayarak başlıyorum. Bir de o yumuşacık teninin sıcaklığını hissedince değmeyin sabah neşeme...

Evde her kim üzerini değiştirirse sen onunla birlikte üzerini değiştirmeye başlıyorsun. Hepimiz ayrı zamanlarda üzerimizi değiştirdiğimiz için günde 5-6 kez üzerin değişmiş oluyor. O giydiğin kıyafetler ise pek üzerinde duruyor diyemem. Ortalarda sadece bezle dolaşan çıplak ayak oraya buraya koşan bir çocuk görmeye komşular bile alıştı artık. Ancak süslüyüz de. Üzerinde değişmeyi bekleyen bezin olduğunu önemsemeden, Meryem'in güneş gözlüğü ve çantası ile kendine göre havalı havalı dolanmayı da ihmal etmiyorsun. Kendi küçük dünyanda oynadığın oyunları oynarken seni seyretmek pek bir keyifli oluyor. Yorulduğunda ise gelip kafanı göğsüme yaslıyor, sessiz sessiz parmağını emiyorsun.

Maalesef kitap okurken çok sabırlı değilsin. Ya hemen sayfaları değiştiriyor ya da kitabı benim elimden alıp kendin okumaya başlıyorsun. Azimlisin, kafana koyduğunu yapmaya çalışıyor, kararlı ama minik adımlarla hedefine doğru ilerliyorsun.

Kelimelerin her geçen gün artıyor. Artık ikili, üçlü kelimeli cümleler kuruyor, atlıyor, zıplıyor, yaşının gereklerini fazlası ile yapıyorsun. Abin ve ablan ne  yaparsa sen de onlara takılıyor, onların davranışlarını kopyalıyorsun çoğu zaman. Bu iyi de olabiliyor kötü de. Mesela istediğin birşey olmadığında ağlama şeklin aynı Bilge. Yani epey bir kulak tırmalayanından. Birşeyi yapmak istemediğindeki dudak büküşün ise aynı Meryem. Kızgın taklidi yaptığında ise benim veya babanın sözlerini teklarlıyorsun. İşaret parmağını havaya kaldırıp, kaşlarını çatarak "hayır" demen seni kızgın göstermenin tam aksine ayrı bir sevimli yapıyor. Bu sevimli olma durumunun farkında olarak kızacağımız birşey yaptığında hemen bize o meşhur hayır taklidini yapıyorsun. Ve tabii ki bizim sinirli duruşumuz çok uzun sürmüyor öyle bir durumda. Sıcacık kahkaların, oyun oynarken kendi kendine mırıldandığın şarkılarla evimize ışık oluyorsun, Sen, Bilge ve Meryem... Birbirinizi kovalamalarınız, kanapenin kenarından minderin üzerine atlamalarınız, oraya buraya taşıdığınız battaniyeler ile kurduğunuz minik yuvalar, sıkıcı geçen günlerimizi anlamlandırıyor, Mutsuzluklarımızı silip götürüyor.

İyi ki doğdun canım kızım, gün aydınlığım...


20 Mayıs 2017 Cumartesi

Çocuklara Özel Zaman Ayırabilmek

Anneler aralarında dertlenmeyi çok severler. Yine birgün Sinem ile telefonda çocukların herbirisine birden koşuşturmanın ne kadar zor olduğundan bahsediyorduk. Bizim büyük olarak gördüğümüz çocuklarımızın bile bazen en küçükleri kıskandığından ve birebir iletişim kurma ihtiyaçlarına geldi söz. Haftada yarım saat birle olsan çocuk ile geçirilen birebir zamanın nasıl onlara iyi geldiğinden konuştuk. O telefon konuşması sonrası çocuklarımla geçirdiğim zamanları ve Meryem'in son zamanlarda artan şikayetlerini düşündüm. Bana sürekli olarak nasıl Bilge ve Elif'den önce birlikte zaman geçirdiğimizden ama onlar doğduktan sonra bu durumun tamamen değiştiğinden bahsediyordu. O günleri çok özlediğini söylemişti birkaç kere. Ben her ne kadar çocuklarımla vakit geçiriyor olsam da bu zaman onlara özel olmayınca bir şeyler eksik kalıyordu. Kendi kendime bir karar verdim. Haftada bir saat bile olsa birisine özel zaman ayırmakla başlayabilirdim. Bu düşüncemi Meryem ve Bilge ile paylaştım. Ama her hafta birisinin sırası olacaktı. Bu fikir çok hoşlarına gitti ve hemen sahiplendiler. Kendi haftalarınının sırasını takip eder oldular.  Bilge'nin deyimi ile "It is mommy and son time" planları yapar oldular. Genelde Panera Bread durağımız oluyor. Ben bir kahve alıyorum onlar içecek veya minik bir kurabiye. Birlikte oturuyoruz. Bazen konuşuyoruz bazen etrafı seyrediyoruz.


Meryem büyüdükçe biraz daha bilinçli olmaya başladı. En son beraber olduğumuzda bana benim günümden bahsetmemi istedi. Neler yapıyordum, günümü nasıl geçiriyordum. Bir keresinde Bilge ile üniversitenin spor salonuna gittik, orada duvar tenisi oynadık. Onlar nasıl bir plan yaparsa bir saate sığacak şekilde vakit geçiriyoruz.

Elif henüz küçük olduğu için o böyle bir talebi dile getiremiyor tabii. Ancak bizim Elif ile özel zamanlarımız mutlaka oluyor. O önde ben arkada birlikte sık sık doğa yürüyüşlerine çıkıyoruz. Birlikte hayvanları gözlemleyip çiçekleri kokluyoruz.


Bu haftalık bir saat özel zaman dilimleri Meryem'in sık sık dile getirdiği şikayetlerine son verdi. Keşke eşimizle ve dostlarımızla da bu zaman dilimini yaratabilsek. İnsan hayatın koşuşturması, telaşı derken bu özel anların önemini farkedemeyebiliyor.

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Masalcı Bilge

Bir aksam yine çocukları almak için kreşe gittim. Bilge'nin sınıfına tam girecektim ki baktım Bilge bütün çocukları karşısına dizmiş bir şeyler anlatıyor. Çocuklar pür dikkat Bilge'yi dinliyorlar. Arada bazı sorular soruyorlar. Bir süre onları seyrettim.

Bilge: It is bigger than my mom (Annemden büyük).
A friend: Really? (Gerçekten mi)?
Bilge: It is even bigger than my dad (Babamdan bile büyük).
Bilge: It is even bigger than our house (Evimizden bile büyük).
Bilge:  It is bigger than the sky (Gökyüzünden de büyük).

ve masal böyle devam eder...

İşin sevimli yanı çocuklar buna inanıyor. çocuklar inandıkça da Bilge anlatmaya daha bir heyecanla devam ediyordu. İçeri girdiğimde neden bahsettiklerini sordum. Bilge bizim evimizde bir gemimiz olduğundan bahsediyordu. Arkadaşları ona ne kadar büyük diye sorunca başlamış masalı iyice masal yapmaya.

Bu konuşmanın üzerine öğretmeni Bilge'nin arkadaşlarına evimizde kaplan beslediğimizden bahsettiğini de söyledi. Tüm arkadaşları bizim evimizde bir kaplanımız olduğunu düşünüyorlarmış.

O kadar gerçekçi söylüyor ki bazen söylediklerine kendisinin bile inandığını düşünüyorum. Eski okulunda bu diyaloglar genelde öğretmeni ve Bilge arasında geçiyordu. Öğretmeni bir gün bana gülümseyerek nasıl Bilge'nin bizi polislerin yaklayıp hapse attığını anlattığını söylemişti. O günün konusu  polislermiş ve Bilge hemen heyecanlı bir hikaye yazıvermiş anlaşılan.

Yalnız söyleyiş tarzı çok gerçekçi. İnsan gerçek olduğunu düşünüyor. Geçenlerde düşmüş bir yerlere ve yüzünün yan tarafını çizdirmiş. Annemle beraber bahçede oturuyoruz. Bilge'ye ne oldu diye sordum. Bilge o sırada annem ile bizim ilişkimizi çözümlemeye çalışıyordu. Annemi Emre'nin annesi olarak düşünüyordu ilk başlarda. Anneme dönüp senin oğlun yaptı dedi. O kadar gerçekçiydi ki ben Bilge'yi bilemesem gerçek sanırdım ve tabii ki annem inandı. Hadi bakalım şimdi anlat anlatabilirsen Bilge'nin masalcı yanını.

19 Nisan 2017 Çarşamba

İş Bitirici

Çocuklara bizim yön verdiğimiz kadar beraberinde getirdikleri bir karakterleri var. Elifimiz iş bitirici ve tez canlı. Rutinlerimizi gözlemleyip kendi tanımlarına göre hemen işe girişiyor. Bulaşık makinasının kapağı açılır açılmaz hemen boşaltmaya başlıyor. Ancak onun için bulaşık makinasına kirlileri koymak ile temizleri boşaltmak arasındaki fark o kadar net değil. Biraz hatırlatma gerekiyor: "Hayır şimdi yıkıyoruz Elifcim. Bak bunlar kirli. Ayy, ne kadar da pisler! Koyalım da yıkansınlar..."

Birimiz market poşetleri ile içeri girince hemen poşetleri boşaltmaya başlıyor. Bilebildiği kadarı ile yerleştiriyor. Boşalan poşetleri de poşet kutusuna koymayı unutmuyor. Yere birşey mi döküldü hemen bir peçete ile siliyor. Nerede ne iş olduğunu farkederse bir şekilde ucundan tutuyor. Dün mesela bahçe sulama işine ben söylemeden başlamıştı bile. Su kabını aldı. Beni elimden tutarak hortumun oraya götürdü. Onun taşıyabileceği şekilde su doldurduk ve yeşillik neresi gözüne çarptıysa sulamaya başladı.



5 Nisan 2017 Çarşamba

Çocukla Beraber Uyumak

Bütün çocuklarımda içimde yaşadığım gelgitlerden biridir. Çocuklarımın yanımda uyumasına izin versem mi vermesem mi çıkmazı. Meryem doğduğunda çok idealisttim. İlk haftalarda kendi yatağında uyuması için epey bir denedim. Ancak çok kısa bir süre sonra pes etmiştim bile. Meryem yanımda olmadan uyumuyordu. O yanımda iken ne onun ne benim uyku problemimiz oluyordu. Sonuç olarak bir yaşına kadar yanımızda yattı. Sonra kendi yatağında uyuması için alıştırma çalışmaları derken Bilge doğdu ve hep beraber tekrar benim yatağıma taşındık. Elif doğduktan sonra üçü bir arada yatağıma taşınma girişiminde bulunmadılar değil ama bu teknik olarak mümkün olmadı. Elif bir yanımda olunca diğer yanımda sadece bir kişiye yer kalıyordu. Kimin yanımda olacağı konusunda Meryem ile Bilge bir türlü anlaşmadıkları için kendi yataklarında uyumaları gerektiği gerçeğini zorunlu olarak kabullenmişlerdi.

Elif 2 yaşına yaklaşırken kendi yatağında uyuma alışkanlığı kazandırmaya çalışıyoruz. Yatma zamanı gelince biraz mırın kırın etse de kendi yatağında (aslında daha çok Meryem'in yanında) uykuya dalıyor. Ancak bu birkaç saatlik bir uyku oluyor. Gece 11-12 gibi kalkıyor. Ben odamda yatağımdaysam hemen yanıma geliyor. Birkaç kere tekrar yatağına götrümeyi denedim. Ben yatırdım o kalktı, ben yatırdım o kalktı. Sanki benim sabrımı ölçüyordu. Gece uzun olunca ve ertesi gün iş başı yapmak zorunda olunca insan ister istemez pes ediyor ve ben pes ettim. Geceleri yüzünde o muzur gülümsemesi ile gözleri yarı açık yarı kapalı şekilde yanıma geliyor ve birlikte uykuya dalıyoruz.

İdealist anne yanım bunu bir şekilde sonlandırmam gerektiğini söylüyor. Sonuçta bağımsız bir birey olarak gelişebilmesi gerek. Tabii buna karşıt olarak ileri sürülen bir sürü araştırma da çocuklarla bereber uyumanın onları nasıl duygusal olarak beslediğinden bahsediyor. Benim için bu iki görüşlerden ötesi var. Gecenin bir yarısı uykunuzun en güzel yerinde sıcacık bir kol size sarılıyor ve sizi sıkı sıkı kucaklıyor ve daha da güzeli uyku uyanıklık arası sizi öpücüklere boğuyor. İşte bu vazgeçilemeyecek kadar güzel  bir duygu.

31 Mart 2017 Cuma

Meryem 8 Yaşında!

Canım kızım 8 yaşını doldurdun artık. 8 yıl boyunca seninle birçok anı biriktirdik ve beraber büyüdük. Kişiliğin daha bir belirginleşiyor. Arkadaşların ile oyun oynamak ve yüksek sesle müzik dinlemek şu an en sevdiğin iki aktivite. Bir de kitap okumak veya dinlemek ve film seyretmek.

Dışarıda oyun alanında, zıplama-hoplama yerlerinde oynamayı, buz patenini, tubing ve kaydıraklı havuzları çok seviyorsun.

Birlikte en çok vakit geçirdiğin iki arkadaşın şu aralar: Vincent ve Mirabel. Vincent ile beraber kaykaylarınıza biniyor, evin önündeki tepeden bir aşağı iniyor bir yukarı çıkıyorsunuz. Bu sırada bir sürü hayaller kuruyorsunuz tabii. Vincent'in video oyunları merkezli hayalleri senin macera eksenli hayallerin ile buluşuyor. Mirabel ile bol bol müzik dinleyip dansediyorsunuz. Bir de sebepsiz yere gülücükler saçıyorsunuz. Çocukluğun en güzel yanlarından birisi ona bulmak gülmek değil midir zaten.
Seninle beraber doğa yürüyüşleri yapmayı seviyorum. Ormanın derinliklerinde kaybolmayı en az benim kadar sen de seviyorsun. Uzun yürüyüşlerimizde bir sen yorulmuyor veya zorluklardan şikayet etmiyorsun.

Bir de tabii Panera Bread kaçamaklarımız. Smoothie ve blueberry cake senin favorilerin. Ben ise cafe latte alıyorum genelde. Sen benim lattemden kaçamak yudumlar alıyorsun ara ara.

Bilmiş bilmiş konuşmaların ile zaman zaman bize öğütler veriyor, arada da patronluk yaparak bizi idare etmeye çalışıyorsun.

Elif için vazeçilmezsin, onun biricik "Aya"sısın. Geceleri odada ben olmadığımda hemen senin yanına geliyor. İkiniz de sarılmayı fazlasıyla sevdiğiniz için koyun koyuna güzel bir ikili oluşturuyorsunuz.

Seninle en büyük problemlerimizi çalışma konusunda yaşıyoruz. Daha hala kararlı ve düzenli çalışma alışkanlığımız oturmadı. Bir de tabii odan... Eşyaların darmadağınık. Benim sıkı bir uyarım olmadan nedense hiç düzelmiyor.

Mutlusun, sağlıklısın, akıllısın, güzelsin, ve benim bir tanemsin. Seninle yeni güne uyanması çok güzel. Bir de seni çok heyecanladıran kitapları senden dinlemek. Sanki  o kitaplardan kesitler sürekli zihninde. Daha bu sabah neden Wonder kitabının neden Wonder olduğundan bahsediyordun. August, kitabın kahramanı, heyecanla annesine sarıldığında annesi ona nasıl oğlunun "wonder" olduğunu söylemişti. Bu küçük sevgi ışıltıları barındıran detayların bütünlüğünde yaşamayı seviyorsun. Çünkü sevgi dolusun. Herkese karşı... Senin en çok bu kucaklayıcı sevecenliğinle gurur duyuyorum.

Canım kızım, iyi ki varsın ve iyi ki benim kızımsın. Seni çok seviyorum.


İyi ki doğdun!

10 Mart 2017 Cuma

Takıntılı Olmak ile Dikkatli Olmak Arasındaki İnce Çizgi

Çocuklarımız büyüyorlar ve her geçen gün bize biraz daha az bağımlı oluyorlar. Bireysel özgürlüklerine doğru bebek adımları ile ilerliyorlar. Bu aşamada kazandıkları her bir beceri onların yetilerini ve özgüvenlerini besliyor. Yalnız bu gelişen özgüvenle birlikte hala küçük olduklarını hala bizim kontrolümüzde hareket etmeleri gerektiklerini sık sık hatırlatmak gerekiyor. Özellikle Meryem'e. Evin en büyüğü olmasının verdiği ayrı bir özgüveni var.

Ben olsam veya olmasam Meryem minik anne rolünü sahipleniyor. Emre olmadığı akşamlar çocukları yatırırken Meryem'in olması epey bir işime yarıyor. Birkaç hikayeden sonra çocukları kendi başlarına bırakıyorum. O sırada ağlayan Elif'i sakinleştirmek Meryem'e düşüyor.  Meryem Elif'i yanına alıyor ve bir masala başlıyor. Meryem masala başlar başlamaz Elif'in ağlaması kesiliyor.

Bazen bakıyorum Meryem Elif kucağında, üst kattan aşağıya koşar adım iniyor. Elif'i kucağına alma düşersiniz diyorum. Bazen beni dinliyor bazen hiç duymazlıktan geliyor. Meryem'in yavaş yavaş büyüklerin görevlerini almasını  gururla seyrediyoruz ancak endişelenmiyor da değiliz. Mesela pancakeleri yapması tamam da çay koyması biraz tehlikeli. Aman ona dokunma buna dokunma diyen anne babalardan olmak istemiyoruz ancak çocuklarımızın kendilerine zarar vermesinden endişeleniyoruz açıkcası. Çoğu zaman onlara "önce düşün sonra yap" derken buluyorum kendimi. Çocuklar sıkıldılar artık bu sözden ama ben söylemeye devam ediyorum. Çünkü dikkatsiz ufacık bir hareket geriye dönüşü olmayan hataları beraberinde getirebilir. Tüm iyi niyetimizle kendimize veya sevdiğimiz insanlara zarar verebiliriz.

Ev içinde büyüyen sorumluluklar ve farklı endişelerin yanında bir de dışarısı var. Meryem'in kendine güveni ve başına buyruk hareketlerini dışarıda da kontrol altında tutmamız gerekiyor. Geçen gün Meryem ile bir kitapçıdaydık. Tuvalete gitmesi gerekiyordu. Ona tuvaleti tarif edip kendi kendisine gitmesine izin verdim. Sonuçta tuvalet kitapçının içerisindeydi. Bir 10 dakika geçti ve Meryem gelmedi. Ben endişelenmeye başlamıştım. Hemen tuvalete gidip Meryem'e seslendim ama orada yoktu. Ne kadar korktum o an. Nasıl kocaman kitapçıda kendi başına tuvalete gitmesine izin vermiştim. Birisi onu kaçırsa hiç haberim olmayacaktı. Ve birkaç gün önce "Room" filmini izlemiştim. Filmde kaçırılıp seneler boyunca bir odaya hapsedilen bir kızın hikayesi anlatılıyordu. Filmin de etkisi ile telaşım daha bir arttı. İçimde büyüyen bir korku ile Meryem'i ararken onu çocuk kitapların olduğu bir köşede kitaplardan birisinin içine gömülmüş bir şekilde buldum. Derin bir oh çektim. Hadi orada olmasaydı diye düşünmeye başladım. Takıntılı bir anne olmak istemiyorum ama yine de dikkatli olmak zorundaydım. En azında tuvaletin kapısında bekleyebilirdim diye kızdım kendime.

Meryem'in olduğu yaşlar zor yaşlar. Bağımsızlıklarını kazandıkça bize daha az danışır oluyorlar. Dün Emre ile Meryem'in okul otobüsünden gelişini bekliyoruz.  Ancak geliş saatinin üzerinden bir 10 dakika geçti ve Meryem henüz ortalarda yoktu. Endişelenmeye başladık. Ben okul otobüsüne doğru yürürken Meryem yanıma geldi. Vincent'ın evindeymis. Kısa bir süreliğine uğradım dedi. Ben ise kaç kere daha önce bir yere gitmeden önce mutlaka ve mutlaka bize söylemesi gerektiğini söylemiştim. Meryem'e bunu tekrar hatırlattık. O masum zihninde eminim bunun sebebini anlamakta zorlanıyordur. Ne olacak ki diyordur. Beş dakikalığına gittim. Annem babam Vincent'ı ve babasını biliyor zaten diye düşünüyordur. Sonuçta evleri bize 2 dakika uzaklıkta... Ama işte gerçek öyle değil. Gerçekte kötü insanlar var. Ve o kötü insanlar bazen bizim en yakınlarımızdaki insanlar olabiliyorlar. Ne olursa olsun bizim haberimiz olmadan hiç bir yere gitmemesi gerektiğini tekrar anlattık ona. Ama biliyorum ki bunu daha çok tekrarlamamız gerekecek.

Ben çocukların rahat yetişmesi gerektiğine inanıyorum. Kendi özgürlüklerini kazanmaları adına onlara çeşitli imkanlar sağlamak gerekiyor. Ancak bunu yaparken onlara dikkatli olmaları gerektiğini neyin özgürlük olduğunu neyin olmadığını iyi anlatabilmemiz gerekiyor. Bunu takıntıya dönüştürmeden yapabilmek ise ayrı bir beceri istiyor. Çocuklarım dünyadan, insanlardan korkmasınlar ama her zaman kötülüklerin ve kötü insanların olabileceğini bilsinler istiyorum.

Aya ve Bibi

Elifimiz büyüdükçe kelimeleri artıyor. Bir aile geleneğimiz olan geç konuşma Elif'de de çok bozulmadı ama Bilge ve Meryem ile karşılaştırdığımızda biraz daha fazla kelimeleri var. Henüz cümleler kuramıyoruz. Tek tek kelimeler veya birkaç kelimeyi yanyana getiriyor. Bir de tabii bebek dili var. Birşeyler söylüyor uzun uzun ama anlayabilirseniz. Ancak benim için en tatlı kelimeleri "Aya" ve "Bibi". Aya Meryem, Bibi ise Bilge.


Aya Aya diye sabahları Meryem okula giderken arkasından ağlıyor. Bilge'nin peşinden Bibi Bibi diye koşuyor. Bazen de tabii Aya veya Bibi'li şikayetler oluyor. Bir arada oynarlarken bir bakmışım Elif yanımda bir yerlerini tutuyor ve Aya veya Bibi diyor. O zaman anlıyorum tabii kim Elif'e zarar vermiş, neresini acıtmış. Bilge genelde  Elif'i bir yerlere itiyor. Meryem ise cimcikliyor veya ısırıyor. İlk başlarda yaptıkları yanlarına kar kalır sanıyorlardı ama artık onlar da çok iyi biliyorlar öyle olmadığını. Elif tam konuşamasa da bize ne olduğunu çok güzel anlatıyor. Bu anlatımlardan babamız da nasibini alıyor. Emre severken biraz sert seviyor ve arada Elif'in canı yanabiliyor. Böyle durumlarda Elif hemen yanıma geliyor ve ne olduğunu o tatlı bebek diliyle anlatıyor.

Aya ve Bibi'den sonra en tatlı iki kelimemiz "ci" ve "ma". Ci'yi bir şeyi açmamızı, çıkarmamızı istediğinde kullanıyor. Ma'yı ise bir şeyi ona vermemizi istediğinde. Nerden nasıl türedi bu kelimeler fikrim yok ama şu an için Elif'in işini görüyor ya onun için yeterli.

20 Ocak 2017 Cuma

İyi ki Doğdun Oğlum!

Zaman çok çabuk geçiyor. Bir seneyi de devirmek üzereyiz (ben bu yazıyı yazdığımda öyleydi). Bu sene nasıl bitti hiç ama hiç farkında değilim. Bilgem ise bir sene daha yaş aldı. Oğlum beş yaşını doldurdu. Canım oğlum, iyi ki doğdun! Biz senin doğum gününü bir ay önce kutladık ama annen ancak kafasını toplayıp bu yazıyı yazabildi.


Doğum günü pastanı birlikte seçtik, üzerini sen kendi ellerinle süsledin. Pastanın üstünü örümceklerle kaplamak senin için büyük bir keyifti. Hediye olarak doğum gününden hemen önceki hafta sonu seninle bir boyama stüdyosuna gittik. Uzun bir düşünme sonrasında bir gergedanı boyamaya karar verdin.


Büyük bir keyifle gergedanını tamamladın. Doğum gününde birlikte sürekli söyleyip durduğun arabalardan birini almak için bir mağazaya gittik. Uzun bir düşünme sonrası dev traktörlerden birisini almaya karar verdin. Hediyeni aldıktan sonra arabamıza dönerken bana dönüp bir dahaki doğum gününün ne zaman olduğunu sordun. Bu doğum günü/haftası epey bir hoşuna gitmişti tabii. Daha 12 ay var diye doğum gününün mantığını anlatmaya başlamıştım ki baktım sen beni dinlemiyorsun bile. Çünkü cevabını çoktan almıştın. Daha çook zaman vardı.

Her zamanki gibi hayal dünyan çok zengin. Saatlerce kendi başına oynayabiliyor, etrafında olan eşyalarla kendine hemen bir oyun kurabiliyorsun. Meryem'in tenis aktivitesinin bitmesini beklerken baktım sen kendi arabalarınla kendine başka bir dünya kurmuşsun bile.



O otlar nereden geldi ne ara bir yuvaya dönüştü farketmedim bile. İşin güzel yanı Elif seni izlerken o da senin yanında kendi dünyasını kuruyor.

Dışarıdan topladığın otlar, taşlar evdeki oyuncak hayvanlarına yemek oluyor hemen.


Bir bakıyorum kunduz olmuş evdeki kıyafet askılarından kendine ev yapıyorsun. Bir bakıyorum köpek olmuş yere döktüğün mısır gevreklerini yiyorsun. Veya ben mutafakta iş yaparken sen yanımda makarna kutularından kendine bir oyun çıkarabiliyorsun.



Duyguların alev alev. Bazen sanki her an patlamaya hazır bir yanardağ gibisin.  Seni tahmin etmek hem çok kolay hem de çok zor. Hissetiklerini bir şekilde dışa vuruyorsun. Bu durumu seviyorum ama biraz da endişeleniyorum. İleride tepkilerin sana çok zarar verir mi diye korkuyorum.

Okulda bazen kontrolsüz davranman aslında br uyarı sinyali. Sıkıldım, ben buradan gitmek istiyorum veya annemi özledim haykırışların ama bunları kelimelere dökmek yerine etrafa saldırıyor veya saçma sapan davranıyorsun. Aynı şekilde evdeki kavgalarımızın başında senin daha çok ilgi, anlayış ve birebir zaman ihtiyacından kaynaklanıyor.

Gözlemlerin, tepkilerin beni hem güldürüyor hem de düşündürüyor.

Geçen Perşembe sizi okula hazırlarken yine oyalandığımızı düşündüm ve sana kızıyorum "hadi acele etmemiz gerek bugün öğrencilerimle son ders günümüz" deyince "last week you said it was your last class". Geçen hafta da aynı şeyi söylemişim ve haklı. Aslında geçen Perşembe son dersimizdi bu Perşembe ise sınav zamanı. Ben kemküm diyerek açıklamaya çalıştım ne demek istediğimi.

Yine bir akşam yatma öncesi kriz anı. Sen her zamanki gibi yatağına yatmakta problem çıkarıyorsun ve ardı arkasına bana bahaneler sıralıyorsun. Üst katı sevmiyorum, bugün benim kitap sıramdı, benim su şişem nerede... Ben yine gerildim ve sinirli bir şekilde biraz hırpalayarak hepinizi tek tek yataklarınıza yatırdım. Sonra yanınıza gelip sizi teker teker öptüm. O günkü kitabımızı açıp okumaya başlayacaktım ki sen yattığın yerden yine Bilgece bir yorum yaptın:
--Anne sen bize iyi davranırsan bir seni dinleriz. İnsanlara kötü davranırsan onlar da sana kötü olurlar.

Oğlum bu sene epey bir ilerleme kaydettin. Artık iki tekerli bisiklete biniyor, kendi başına can simidi olmadan havuzda durabiliyorsun.

Okulda biraz daha mantıklı davranıyor, eve daha az problem getiriyorsun. Yine başının dikine gidiyor ve kafana koyduğunu yapıyorsun. Ancak sonuçlarını söyleyince onu anlıyor ve itiraz etmiyorsun. Mesela seninle bir çikolatalı süt olayımız var. Sen birgün okula çikolatalı süt götüreceğim diye ısrar ettin. Ben de götüremezsin dedim. Sen ısrarında devam ediyorsun. Ben ise neden o kadar karşı çıktım onu hatırlamıyorum. Ancak sana en son kapıdan çıkarken eğer bugün o sütü okula götürürsen bu senenin sonuna kadar bir daha çikolatalı süt içemezsin dedim. Sen tamam  diyerek kabul ettin.  Bu olay Kasım ayında olduğu için yıl sonuna çok bir vakit kalmamıştı. Ancak bir kaç hafta sonra ben bu konuşmayı tamamen unutmuştum sen "anne ben çikolatalı süt içemem değil mi" diyerek hatırlatana kadar. Bir başka zaman ben sana hatırlatınca hiç itiraz etmeden kabul ettin. Çünkü bu daha önce yaptığımız bir anlaşmaydı ve kafanda herşey çok netti.   Yani sana sonucunda ne elde edeceğin açık birşekilde söylenince sen de net davranıyorsun. Sanırım bizim en büyük hatamız seninle o ciddi konuşmaları yapmaya zaman ayırmayıp senin (hepinizin) bizi anlamaya çalışmanızı beklemek oluyor.

Senin büyümeni izlemeyi seviyorum. Seninle yapacağımız derin konuşmalarımızı dört gözle bekliyorum. Biliyorum ki sen sevince tam seversin ve seni dost olarak kazananlar çok şanslı.

İyi ki doğdun oğlum ve iyi ki varsın. Senin bana söylediğin "You are the best mom in the whole world" ben de sana aynı şekile söylemek istiyorum "You are the best son in the whole world!" İyi ki doğmussun. Varlığınla hayatımızı zenginleştiriyor, bizi daha derinlere götürüyor ve hayatımıza neşe katıyorsun.