25 Temmuz 2013 Perşembe

Annesinin Dizinin Dibinde

İnsan kendi çocukluğunu çok hatırlamıyor ama kardeşlerim benden 7-8 yaş küçük oldukları için onların çocukluklarını net hatırlıyorum.  İbrahim ile Aydın üç dört yaşlarındayken annem anlatmıştı. "Bir sabah bir uyandım, baktım İbrahim ve Aydın tüm oyuncak çuvalını üzerime dökmüşler benim üzerimde oynuyorlar." O zaman bana bu durum çok komik gelmişti sanki oynayacak yer kalmamıştı. Annemin yatağında, hatta üzerinde oyun oynamaya karar vermişlerdi, hem de o uyurken.

Şu an bu durumu çok daha iyi anlayabiliyorum. Çocukların kendilerini en mutlu ve en güven de hissettikleri yer annelerinin dizlerinin dibi. Ben evin içerisinde nerede isem Bilge ile Meryem'in oyun alanı genelde o bölgede oluyor. Mutfakta isem mutfağa yakın bir yerlerde, banyoda isem banyoya yakın bir yerlerde, yatak odasında yatağımın üzerinde...

Bu haftasonu elektrik süpürgesi ile ev süpürürken yavru civcivlerin annelerini peşi sıra gelmesi gibi Meryem ve Bilge kendi sandalyelerini odadan odaya taşıyarak benim peşimden geldiler. İşin komik tarafı televizyon seyreder gibi koltuklarına kurulup benim elektirk süpürgesi ile evi temizlememi seyrediyorlardı.


Bir ara Bilge odalarına gidip su kaplarını getirdi. Bir yandan su içip bir yandan beni seyrettiler. Patlamış mısır yiyerek film seyreder gibi.

Plajda oyun oynarken de durum çok farklı değil. Oyun oynayacak o kadar yer var. Beni bir şekilde su kenarına çağırıyorlar, yanlarına bir yere oturuyorum ve o alanın ilerisine çok gitmiyorlar. Bu durum özellikle Bilge için geçerli. Bir de beni oyuna dahil etmeleri yok mu... Geçen gün Bilge ve Meryem yerden aldıkları kumları benim üzerime atıyorlar, bacaklarıma, omuzuma artık neresi olursa. Neymiş beni yıkıyorlarmış. Sonra kova kova suyu başımdan aşağı döktüler. İnsanın çocukları sağolsun, göl kenarında da yıkanmadım demem artık.

Arabaların Ruh Hali

Bu sabah okula giderken Meryem bana soruyor.
Meryem: Anne, neden bazı arabalar kızgın, bazı arabalar üzgün oluyor?
Ben: Nasıl yani?
Meryem: Siyah araba kızgın görünüyor?
Ben: Bazı arabalar kısa bazı arabalar uzun mu oluyor demek istiyorsun?
Meryem: Hayır, bak kırmızı araba üzgün görünüyor, siyah araba kızgın görünüyor.
Ben: Neden öyle düşünüyorsun?
Meryem: Niye?
Ben: ??
Meryem: Bizim arabamız mutlu mu görünüyor, kızgın mı, üzgün mü?
Ben: [pozitif düşünmeyi destekleme amaçlı] Mutlu görünüyor değil mi Meryem?
Meryem: Hayır, kızgın mı, üzgün mü, mutlu mu?
Ben: Bilemedim şimdi kızım.

Arabadan inince durur, arabanın ön tarafına bakar. "Bak işte kızgın görünüyor!"

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Babbaaaa

Meryem'in canı yandıysa, bir şeye üzüldüyse genelde ağlaması bu şekilde oluyor. Özellikle bu son iki ayda Emre Şikago'da olduğu için babasının ihtiyacı olduğu zaman yanında olmasına biraz içerliyor gibi. Benden istediği ilgiyi göremeyince başlıyor "babbaa" diye ağlamaya. Yalnız bu durum bizim evde bir geleneğe dönüştü. Bilge istediği bir şey olduğunda eğer ben ona vermediysem önce normal bir şekilde ağlıyor. Sonra bakıyor yine benden bir tepki yok başlıyor "babbaaaa" diye ağlamaya. Bu biraz onlar için oyun, biraz alışkanlık oldu. Bazen ikisi koro halinde başlıyor. Aynı anda olanca sesi ile "babbaaa" diye ağlayan çocukları olunca insan bir soruyor kendine, nedir bunları böyle hassas anlarında bu kadar babacı yapan diye.

Gözlem

Bu sabahki bir konuşmamızdan:
Meryem: Anne, insanlar hep kötü şeyler yapıyorlar.
Ben: Nasıl yani, mesela?
Meryem: Kollarını hep arabanın camından dışarı çıkarıyorlar.
Ben: Başka?
Meryem: Hep üf içiyorlar [sigara demek istiyor]
Ben: Başka?
Meryem: Başka bilmiyorum.

Canım kızım keşke insanların yaptıkları kötü şeyler senin dediklerinle sınırlı kalsa. Evet ama haklısın, insanlar kendilerine veya başkalarına zararlı olduğunu bildikleri halde yapmaya inatla devam ettikleri o kadar çok şey var ki...

2 Temmuz 2013 Salı

Kısa Kısa

Bilge geceleri uyanınca ben yanına gitmeyince kapıyı tekmeliyor. Yere sırtüstü yatıyor  ve olanca gücü ile kapıya vuruyor. Epey bir gürültü yapıyor ve uzun bir süre de pes etmiyor. Dün ben inatla yanına gitmedim, o da inatla kapıyı tekmelemeye devam etti. Bir 10 dakika sürdü. Sonunda pes etti.

Kız çocukları bebekleri ile filan uyur değil mi? Bu bizim için geçerli değil. Meryem genelde yanına inek, kedi veya havyan oyuncaklarından birisini alıyordu. İki gecedir bu durum değişti.  Bu Cumartesi Garage Sale'lerin birinden bir çanta dolusu oyuncak araba aldık. İki gecedir bu oyuncak arabaların içinden seçtikleri ile uyuyor. Dün gece mavi olanını seçmiş. Bu gece mavinin yanına bir mor bir de siyah eklenmiş. Bilge sabaha karşı uyanıp benim yanıma geliyor. Meryem de onunla birlikte. Bir baktım oyuncak arabalar Meryem ile birlikte benim yatağımda. Sabahın 5'i mi 6'sı mı artık her ne ise o vakitte kendisi ile arabalarını taşımak sadece Meryem'in yapacağı birşey.

Bugün okula giderken Meryem okula oyuncak arabalarını götürmek istedi. Bir buzdolabı poşetinin içine seçtiği dört taneyi koyduk. Bunu gören Bilge poşete arabaları doldurmaya başladı. Kapıdan çıkarken poşetinden çıkarıp elinde götürmeye karar verdi. Bilge kahvaltı için onlara hazırladığım peynirli gözlemesini bitirmemişti. Belki arabada yer diye yanıma aldım. Elimde gözlemeyi görünce arabaları bir yere atışı vardı ki anlatamam. Yemek varken arabaya kim bakar der gibi. Gözlemesini eline alıp merdivenlere yöneldi.

Meryem ve Bilge'ye gofret verdim. Meryem arabada bana birkaç kere sordu. "Anne, Bilge bitirince başka yiyemez değil mi" diye. ben bu sorunun nedenini pek anlamamıştım. Evet dedim. Bu soruyu birkez daha tekrarladı ve ben yine evet dedim. Bilge heyecanlı bir şekilde gofretini yerken Meryem kendininkini elinde tutuyordu. Bilge gofretini bitirince Meryem Bilge'ye dönüp "Bilgeee bak" diye kendi gofretini göstermesin mi? Tabii tamamen içgüdüleri ile hareket eden Bilge Meryem'in gofretini almak istedi. Koltuğunda olduğu için gofret istediğini belirten sesler çıkarmaya başladı. Meryem ise gofretini Bilge'ye göstere göstere yiyerek "Sen kendininkini bitirdin, bu benim" dedi.  Ben Meryem'in baştaki sorusunu o an anladım. Daha önceleri böyle bir durum olduğunda ben Meryem'e kardeşini üzme, onunla paylaş diyordum. Meryem benim olası paylaşma isteğimi baştan engellemiş oldu ve tadını çıkara çıkara gofretini yedi.

Meryem'in Hüzünlü Şarkısı

Chicago yolculuğumuz sırasına arabada Zuhal Olcay çalıyordu. Meryem "Yalnızlar Rıhtımı" şarksına takıldı. Şarkının bir yerinde "Bütün gece ağladım" diyordu ve bu söz Meryem'in içine dokundu. "Anne ben üzüldüm çünkü şarkıda ağladım diyor". O an böyle hüzünlü şarkıları çocuklarla dinlemenin çok doğru olmayacağını düşündüm. Ancak Meryem bir kere şarkıya takılmıştı. Şarkının sözlerini dinliyor bana "anne, neden ağladım diyor?" gibi sorgulayıcı sorulara başladı. Ben elimden geldiğince neden üzgün olabileceğini açıklamaya çalıştım. Arkadaşını bekliyormuş, gelmemiş. Yanlız kalınca üzülmüş gibi.


Bir ben miyim perişan gecenin karanlığında
Yosun tuttu gözlerim yalnızlar rıhtımında
Bütün gece ağladım dalgalar kucağında
Yosun tuttu gözlerim yalnızlar rıhtımında
Bir beni mi unuttular uçup gitti martılar
Geceler, ben ve deniz yalnızlar rıhtımında
Bütün gece ağladım dalgalar kucağında
Yosun tuttu gözlerim yalnızlar rıhtımında.


Meryem: Neden martılar diyor?
Ben: Martılar gitmişler ona üzülmüş. 
Meryem: Biz de martılar çok seviyoruz değil mi? Neden martılar gitmiş.
Ben: Acıkmışlar, yemek bulmak için gitmişler.
Meryem: Annesi, babası nerede?
Ben: Bilmem, belki öbür odadadırlar.
Meryem: Neden ağladım diyor?
Ben: Arkadaşını özlemiş de ondan.

Meryem'i ilk başta hüzünlendiren bu şarkı zamanla favori şarkısı oldu. Eğer arabada Zuhal Olcay çalıyorsa bana "anne, ben Ağladım'ı istiyorum" diyor ve bir kaç kere bu şarkıyı çalıyoruz. Şarkıda dört kere "ağladım" diyor. Bunu biliyor ve bekliyor, "şimdi üç kere söylecek... iki kere söyleyecek" diye. Sonra Zuhal Olcay ile birlikte o da söylüyor. Hatta Bilge bile eşlik etmeye başladı. İkisi birden "ağladım" diyorlar. Zuhal Olcay şarkının en sonunda sözleri söylemek yerine "la, la, la, la" diyor ve tabii ki Meryem.

Bu arada kendi sorularına kendince açıklama getirdi. "Belki annesi babası Türkiye'ye gitmiştir, o yüzden ağladım" diyordur.

Şarkının başında geçen "perişan" kelimesi şu anki ilgi alanımız. "Anne, herişan ne demek?". Bu soru üzerine ben de kendime sordum. Gerçekten perişan ne demek? Kendimce açıklamaya çalışıyorum. Kızım böyle çok üzgün olduğunda, güçsüz hissettiğinde, canın hiç birşey yapmak istemediğinde perişan olursun.

Meryem şarkıyı dinliyor ve bana "anne biz üzüldük değil mi" diyor. Evet, kızım hüzünlendik. "Biz herişanız değil mi?". Tam öyle değil Meryem, biz hüzünlendik ama kendimizi çok güçsüz hissetmiyoruz. "Hayır, bir herişanız".

Geçenlerde yine bu şarkıyı dinlerken "Anne, ben üzüldüm. Çünkü babamı özledim. Babam gelsin artık. Burada çalışsın" dedi. Bu hüzünlü anımız ona babasına olan özlemini hatırlatmıştı.

Zamana Ayak Uyduran Hayaller

Meryem yavru ördekleri görünce çok sevindi. "Ne kadar güzeller değil mi anne?" O kadar çok hoşuna gitti ki bana döndü ve "keşke biz de ördek olsaydık. Niye değiliz?". Ben bu garip istek karşısında ne diyeceğimi bilemedim. "Annecim, biz insanız. Mesela biz hayal kurabiliriz. Sen hayalinde istediğin şey olabilirsin. İstersen bir kuğu, istersen ördek olmayı hayal edebilirsin. Ama ördek olsaydın sadece ördek olacaktın." Tam olarak anlayamadı. İçinde o anda o ördek ailesinin içerisinde olmaya karşı o kadar büyük bir istek vardı ki bana "Anne, sen periye telefon aç. Bizi ördek yapsın tamam mı?" dedi.