31 Mart 2017 Cuma

Meryem 8 Yaşında!

Canım kızım 8 yaşını doldurdun artık. 8 yıl boyunca seninle birçok anı biriktirdik ve beraber büyüdük. Kişiliğin daha bir belirginleşiyor. Arkadaşların ile oyun oynamak ve yüksek sesle müzik dinlemek şu an en sevdiğin iki aktivite. Bir de kitap okumak veya dinlemek ve film seyretmek.

Dışarıda oyun alanında, zıplama-hoplama yerlerinde oynamayı, buz patenini, tubing ve kaydıraklı havuzları çok seviyorsun.

Birlikte en çok vakit geçirdiğin iki arkadaşın şu aralar: Vincent ve Mirabel. Vincent ile beraber kaykaylarınıza biniyor, evin önündeki tepeden bir aşağı iniyor bir yukarı çıkıyorsunuz. Bu sırada bir sürü hayaller kuruyorsunuz tabii. Vincent'in video oyunları merkezli hayalleri senin macera eksenli hayallerin ile buluşuyor. Mirabel ile bol bol müzik dinleyip dansediyorsunuz. Bir de sebepsiz yere gülücükler saçıyorsunuz. Çocukluğun en güzel yanlarından birisi ona bulmak gülmek değil midir zaten.
Seninle beraber doğa yürüyüşleri yapmayı seviyorum. Ormanın derinliklerinde kaybolmayı en az benim kadar sen de seviyorsun. Uzun yürüyüşlerimizde bir sen yorulmuyor veya zorluklardan şikayet etmiyorsun.

Bir de tabii Panera Bread kaçamaklarımız. Smoothie ve blueberry cake senin favorilerin. Ben ise cafe latte alıyorum genelde. Sen benim lattemden kaçamak yudumlar alıyorsun ara ara.

Bilmiş bilmiş konuşmaların ile zaman zaman bize öğütler veriyor, arada da patronluk yaparak bizi idare etmeye çalışıyorsun.

Elif için vazeçilmezsin, onun biricik "Aya"sısın. Geceleri odada ben olmadığımda hemen senin yanına geliyor. İkiniz de sarılmayı fazlasıyla sevdiğiniz için koyun koyuna güzel bir ikili oluşturuyorsunuz.

Seninle en büyük problemlerimizi çalışma konusunda yaşıyoruz. Daha hala kararlı ve düzenli çalışma alışkanlığımız oturmadı. Bir de tabii odan... Eşyaların darmadağınık. Benim sıkı bir uyarım olmadan nedense hiç düzelmiyor.

Mutlusun, sağlıklısın, akıllısın, güzelsin, ve benim bir tanemsin. Seninle yeni güne uyanması çok güzel. Bir de seni çok heyecanladıran kitapları senden dinlemek. Sanki  o kitaplardan kesitler sürekli zihninde. Daha bu sabah neden Wonder kitabının neden Wonder olduğundan bahsediyordun. August, kitabın kahramanı, heyecanla annesine sarıldığında annesi ona nasıl oğlunun "wonder" olduğunu söylemişti. Bu küçük sevgi ışıltıları barındıran detayların bütünlüğünde yaşamayı seviyorsun. Çünkü sevgi dolusun. Herkese karşı... Senin en çok bu kucaklayıcı sevecenliğinle gurur duyuyorum.

Canım kızım, iyi ki varsın ve iyi ki benim kızımsın. Seni çok seviyorum.


İyi ki doğdun!

10 Mart 2017 Cuma

Takıntılı Olmak ile Dikkatli Olmak Arasındaki İnce Çizgi

Çocuklarımız büyüyorlar ve her geçen gün bize biraz daha az bağımlı oluyorlar. Bireysel özgürlüklerine doğru bebek adımları ile ilerliyorlar. Bu aşamada kazandıkları her bir beceri onların yetilerini ve özgüvenlerini besliyor. Yalnız bu gelişen özgüvenle birlikte hala küçük olduklarını hala bizim kontrolümüzde hareket etmeleri gerektiklerini sık sık hatırlatmak gerekiyor. Özellikle Meryem'e. Evin en büyüğü olmasının verdiği ayrı bir özgüveni var.

Ben olsam veya olmasam Meryem minik anne rolünü sahipleniyor. Emre olmadığı akşamlar çocukları yatırırken Meryem'in olması epey bir işime yarıyor. Birkaç hikayeden sonra çocukları kendi başlarına bırakıyorum. O sırada ağlayan Elif'i sakinleştirmek Meryem'e düşüyor.  Meryem Elif'i yanına alıyor ve bir masala başlıyor. Meryem masala başlar başlamaz Elif'in ağlaması kesiliyor.

Bazen bakıyorum Meryem Elif kucağında, üst kattan aşağıya koşar adım iniyor. Elif'i kucağına alma düşersiniz diyorum. Bazen beni dinliyor bazen hiç duymazlıktan geliyor. Meryem'in yavaş yavaş büyüklerin görevlerini almasını  gururla seyrediyoruz ancak endişelenmiyor da değiliz. Mesela pancakeleri yapması tamam da çay koyması biraz tehlikeli. Aman ona dokunma buna dokunma diyen anne babalardan olmak istemiyoruz ancak çocuklarımızın kendilerine zarar vermesinden endişeleniyoruz açıkcası. Çoğu zaman onlara "önce düşün sonra yap" derken buluyorum kendimi. Çocuklar sıkıldılar artık bu sözden ama ben söylemeye devam ediyorum. Çünkü dikkatsiz ufacık bir hareket geriye dönüşü olmayan hataları beraberinde getirebilir. Tüm iyi niyetimizle kendimize veya sevdiğimiz insanlara zarar verebiliriz.

Ev içinde büyüyen sorumluluklar ve farklı endişelerin yanında bir de dışarısı var. Meryem'in kendine güveni ve başına buyruk hareketlerini dışarıda da kontrol altında tutmamız gerekiyor. Geçen gün Meryem ile bir kitapçıdaydık. Tuvalete gitmesi gerekiyordu. Ona tuvaleti tarif edip kendi kendisine gitmesine izin verdim. Sonuçta tuvalet kitapçının içerisindeydi. Bir 10 dakika geçti ve Meryem gelmedi. Ben endişelenmeye başlamıştım. Hemen tuvalete gidip Meryem'e seslendim ama orada yoktu. Ne kadar korktum o an. Nasıl kocaman kitapçıda kendi başına tuvalete gitmesine izin vermiştim. Birisi onu kaçırsa hiç haberim olmayacaktı. Ve birkaç gün önce "Room" filmini izlemiştim. Filmde kaçırılıp seneler boyunca bir odaya hapsedilen bir kızın hikayesi anlatılıyordu. Filmin de etkisi ile telaşım daha bir arttı. İçimde büyüyen bir korku ile Meryem'i ararken onu çocuk kitapların olduğu bir köşede kitaplardan birisinin içine gömülmüş bir şekilde buldum. Derin bir oh çektim. Hadi orada olmasaydı diye düşünmeye başladım. Takıntılı bir anne olmak istemiyorum ama yine de dikkatli olmak zorundaydım. En azında tuvaletin kapısında bekleyebilirdim diye kızdım kendime.

Meryem'in olduğu yaşlar zor yaşlar. Bağımsızlıklarını kazandıkça bize daha az danışır oluyorlar. Dün Emre ile Meryem'in okul otobüsünden gelişini bekliyoruz.  Ancak geliş saatinin üzerinden bir 10 dakika geçti ve Meryem henüz ortalarda yoktu. Endişelenmeye başladık. Ben okul otobüsüne doğru yürürken Meryem yanıma geldi. Vincent'ın evindeymis. Kısa bir süreliğine uğradım dedi. Ben ise kaç kere daha önce bir yere gitmeden önce mutlaka ve mutlaka bize söylemesi gerektiğini söylemiştim. Meryem'e bunu tekrar hatırlattık. O masum zihninde eminim bunun sebebini anlamakta zorlanıyordur. Ne olacak ki diyordur. Beş dakikalığına gittim. Annem babam Vincent'ı ve babasını biliyor zaten diye düşünüyordur. Sonuçta evleri bize 2 dakika uzaklıkta... Ama işte gerçek öyle değil. Gerçekte kötü insanlar var. Ve o kötü insanlar bazen bizim en yakınlarımızdaki insanlar olabiliyorlar. Ne olursa olsun bizim haberimiz olmadan hiç bir yere gitmemesi gerektiğini tekrar anlattık ona. Ama biliyorum ki bunu daha çok tekrarlamamız gerekecek.

Ben çocukların rahat yetişmesi gerektiğine inanıyorum. Kendi özgürlüklerini kazanmaları adına onlara çeşitli imkanlar sağlamak gerekiyor. Ancak bunu yaparken onlara dikkatli olmaları gerektiğini neyin özgürlük olduğunu neyin olmadığını iyi anlatabilmemiz gerekiyor. Bunu takıntıya dönüştürmeden yapabilmek ise ayrı bir beceri istiyor. Çocuklarım dünyadan, insanlardan korkmasınlar ama her zaman kötülüklerin ve kötü insanların olabileceğini bilsinler istiyorum.

Aya ve Bibi

Elifimiz büyüdükçe kelimeleri artıyor. Bir aile geleneğimiz olan geç konuşma Elif'de de çok bozulmadı ama Bilge ve Meryem ile karşılaştırdığımızda biraz daha fazla kelimeleri var. Henüz cümleler kuramıyoruz. Tek tek kelimeler veya birkaç kelimeyi yanyana getiriyor. Bir de tabii bebek dili var. Birşeyler söylüyor uzun uzun ama anlayabilirseniz. Ancak benim için en tatlı kelimeleri "Aya" ve "Bibi". Aya Meryem, Bibi ise Bilge.


Aya Aya diye sabahları Meryem okula giderken arkasından ağlıyor. Bilge'nin peşinden Bibi Bibi diye koşuyor. Bazen de tabii Aya veya Bibi'li şikayetler oluyor. Bir arada oynarlarken bir bakmışım Elif yanımda bir yerlerini tutuyor ve Aya veya Bibi diyor. O zaman anlıyorum tabii kim Elif'e zarar vermiş, neresini acıtmış. Bilge genelde  Elif'i bir yerlere itiyor. Meryem ise cimcikliyor veya ısırıyor. İlk başlarda yaptıkları yanlarına kar kalır sanıyorlardı ama artık onlar da çok iyi biliyorlar öyle olmadığını. Elif tam konuşamasa da bize ne olduğunu çok güzel anlatıyor. Bu anlatımlardan babamız da nasibini alıyor. Emre severken biraz sert seviyor ve arada Elif'in canı yanabiliyor. Böyle durumlarda Elif hemen yanıma geliyor ve ne olduğunu o tatlı bebek diliyle anlatıyor.

Aya ve Bibi'den sonra en tatlı iki kelimemiz "ci" ve "ma". Ci'yi bir şeyi açmamızı, çıkarmamızı istediğinde kullanıyor. Ma'yı ise bir şeyi ona vermemizi istediğinde. Nerden nasıl türedi bu kelimeler fikrim yok ama şu an için Elif'in işini görüyor ya onun için yeterli.