21 Aralık 2015 Pazartesi

Şükran Günü

Bence Şükran günü insanın sahip olduklarına teşekkür etmeyi hatırlattığı için çok güzel bir gün. Biz bu şükran gününü sevdiğimiz arkadaşlarımızla kocaman bir aile olarak geçirdik. Georgia'dan o kadar yoldan kalkıp tatillerini bizimle paylaşmaya gelmişlerdi. Başka değerli bir arkadaşımız olan Asiye ise hiç tereddüt etmeden bize evlerinin anahtarını verdi. Böylelikle hem arkadaşlarımız ile kocaman bir yemek sofrası kuracağımız geniş bir mekanımız oldu hem de onları misafir edebileceğimiz ekstra odalarımız. Ailelerimiz, sağlıklı çocuklarımız, sıcacık bir evimiz, sevdiğimiz işlerimiz ve birlikte vakit geçirmeyi sevdiğimiz, üzüntülerimizi ve mutluluklarımızı paylaşabileceğimiz arkadaşlarımız olduğu için ne kadar teşekkür etsek azdır.




Çocuklar da okulda teşekkürlerini kelimelere döküyorlardı. Meryem her zamanki gibi ailesi için teşekkür ediyordu. Annesi, babası, bebek kardeşi ve Bilge için...

Tabii bir de Erva. Meryem Erva'nın arkadaşı olmasını da teşekkür notlarına eklemişti.



Bilge'nin bu seneki teşekkürü ise bir kişiye adanmıştı. Bilge babası için teşekkür ediyordu. Birazcık kıskandım sanırım ama o kadar güzel ifade etmişti ki ayı zamanda gurur duydum.




Ve tabii ki Bilge'ye böyle hissettiren bir babası olduğu için ben de içimden şükrettim.

Oyun Kurucu

Bilge oyun kurucu olmayı seviyor. Zaman zaman Meryem veya benim başlattığım oyunlara dahil olsa bile kendi istediği şekilde kendi rolünü belirliyor.

Hafta sonu tüm günü evde geçirdiğimiz bir gündü. Meryem bu duruma başta öfkeli yaklaştı. Ne yani bütün gün boş boş duracak mıyız diye çıkıştı. Bilge ise kendisine oyun kurmaya başlamıştı bile. Kanepenin minderlerini yere indirip kendisine tren yaptı. Kendisi en başa geçip treni sürüyordu. Elif ise potansiyel yolcu tabii. Başka seçeneği var mı? Meryem'in bu fikir çok hoşuna gitti ve o da Elif'in annesi rolünde yolcu koltuklarının birisinde yerini aldı.


Bir süre sonra tren korsan gemisine dönüştü. Herkes kendi kamarasında vakit geçirdi. Tabii ki Bilge kaptan rolünde.


Sonra kısa süreli bir kavga ile gemiler ayrıldı. Herkes kendi gemisini yaptı derken bir baktılar koca birgün oyunlarla geçivermiş. Hem de hiç sıkılmadan.

Başka bir gün gri sweatshirt ve yeşil pantolonunu giydi. Üzerindeki sweatshirt MSU sweatshirt'e benziyordu. Sparty olmaya çalışıyordu. Önce şapkasının üzerine bir sünger yapıştırmayı denedi baktı olmuyor. Bantlarla kafasını Sparty'e benzemeye çalıştı.

Benzememiş mi ama?



Sparty gibi komiklikler yaptı önce.



Daha sonra epey bir süre Bilge'den MSU Fight song yani Michigan State maçı öncesi çalınan savaş müziğini dinledik.

Başka bir gün Ninja turtle oldu. Elektirik süpürgesinin değnekleri havalarda uçuşuyordu. Başka bir gün atına ters binmiş kovboy...


Bu oyun kurucu olma isteğinin en zor tarafı Bilge'ye kendi istediğim şeyleri yaptırabilmek için epey bir uğraşmam gerekiyor olması. Benim seçtiğim kitabı okumayı kabül etmiyor veya ben her istediğim zaman ona kitap okuyamıyorum. Kitabı açıyorum ve okumaya başlıyorum ama bir süre sonra elimden alıyor ve kendisi sayfaları çevirmeye başlıyor.

Bu hafta sonu Emre ile Meryem Meryem'in piyano grup dersine gitmişlerdi. Oğlum ile başbaşa oyun oynamak için mükemmel bir zaman diye düşündüm. Blokları indirdim ve birlikte araba yolu yapmaya başladık. Yolu biraz zorlaştırıp hayal gücümüzü zorlayalım istedim. Onun yaptığı yolu başka bir tarafa doğru genişletmeye başladım. Hemen itiraz etti. Onun planına uygun bir şekilde yolu tamamladık.

Okula giderken kurt şapkasını taktı. Kurt olmaya karar vermişti. Elif'i bıraktık. Anne ben kurdum tamam mı dedi. Önce tamam dedim. Yerlerde emekleyen üstüne üstlük ara ara koridorda uluyan bir çocuk ile yürümesi epey bir zor bak Bilgecim başka bir oyun oynayalım dedim. Onu kangru veya tavşan olmaya ikna etmeye çalışıyorum. Hemen "anne ben biliyorum bence ben yılan oluyum" dedi. Tamam ulumak yok ama yerlerde sürünüyor. Oğlum bak kangru olmak  çok daha eğlenceli diye onu ikna etmeye çalışıyorum. Olmadı tekrar kurt olmaya karar verdi. Bak ama sen öyle ses çıkarınca diğer çocuklar korkar deyince hemen ben biliyorum, sessiz kurt olurum dedi. Ne yapalım başka seçenek var mı, kabul ettim. Meryem ile Bilge'yi bıraktığımız zamanlar aklıma geldi. Onunla da farklı oyunlar oynardık. Genelde ben başlatırdım, sonra Meryem biraz değiştirirdi. Çocukların farklılığna göre paylaştığımız anılar da farklılaşıyor.

Oyun kurucu olmak güzel birşey. Hem kendi yaratıcılığını kullanıyor hem de liderlik yapıyor ama hep oyun kurucu olmayı istemek zaman zaman sınırlaryıcı ve hatta bazen engelleyici olabiliyor. Sadece kendi hayal dünyasının sınırları çerçevesinde oyunlar kuruyor. Yeni öğrenmeleri ise engelleyebiliyor. Zaman zaman var olan oyunların bir parçası olmanın da eğlenceli olabileceğini Bilge'ye gösterebilmemiz gerekiyor.

Bilge ve Elif

Elif bizim çocukların arasında bazen paylaşılamayan bir oyuncak bazen bir hayal kahramanı zaman zaman da annenin yanından uzaklaştırışması gereken potansiyel bir rakip oluyor. Bilge ve Meryem'in Elif'i benim kucağımdan uzaklaştırmak için ilgileniyormuş gibi görünmelerini saymaz isek aslında ikisi de abi ve ablalık rolüne gayet güzel adapte olmuş durumdalar. Ancak Elif'in güvenliği için Elif Bilge'nin gözetiminde ise gözünüzün bir ucu ile onları sürekli bir kontrol altında tutmanız gerekiyor. Daha bir iki gün önce Bilge Elif'i ters çevirmiş heyecanla elleri üzerinde yürütmeye çalışıyordu. Elif'e ilk yemek yedirmeye başladığımız sıralarda ise Elif'in ağzına kocaman bir parça peyniri tıkıştırmaya calışmıs Allah'tan Elif ağzını sıkı sıkıya kapatmış da potansiyel bir boğulma tehlikesinden kurtulmuştuk.

Elif'in varlığı aslında Bilge'ye ona hayallerindeki oyuna eşlik edecek ideal oyun arkadaşını vermişti. Hiç itiraz etmeden onun yanında duruyor, istediği yere taşıyor veya istediği kılığa sokabiliyordu.


Arkasına iliştirdiği mavi bir battaniye ile Elif birgün Superman oluyor.


Kucağında koca Elif'in arkasına iliştirdiği koca bir battaniye ile Elif'i odadan odaya taşıyordu. Bir başka gün sandalyayenin bir ucuna Elif'i koymuş ve birlikte peekaboo yani "CE" yapıyorlardı.




İkisi de ortada yok. Bunlar nereye kayboldu derken bir bakıyorum odalarına kapanmışlar. Yatakta evcilik oynuyorlar.

Akşam olmuş, ikisinin de uyuması gerekiyormuş. Yani Bilge ile hayat epey bir keyifli. Tek bir problem var. Elif için neyin zararlı neyin zararlı olmayacağı konusunda hala bir fikir birliğine ulaşmış değiliz. En son Elif'e neden koç yapamayacağını anlatmaya çalışıyordum. Sırtına hızlıca vurup koç demek için Elif'in çok küçük olduğunu anlaması biraz zaman aldı.

19 Aralık 2015 Cumartesi

Bebek Kokusu

Meryem Elif'e sarıldıktan sonra bana döndü ve anne Elif neden artık kokmuyor dedi. Bu soru üzerine Elif'i ben de kokladım ve Meryem haklıydı. Elif'in o bebek kokusu gitmişti. Sarılınca yumuşacıktı, sıcacıktı ama o bebeklere özgü koku uçup gitmişti. Zaman ne kadar da hızlı geçiyorsun...

7 Aralık 2015 Pazartesi

Elif 6 aylık!

Kızım 6 ayını doldurdun artık. Daha 6 ayın dolmadan emeklemeye başladın tıpkı abin ve ablan gibi. Seninle uzun bir yolculuk yaptık. 11 Kasım'da biz Türkiyedeydik ve sen önce oturmaya sonra da birden emeklemeye başladın. Herşey bir anda gelişti. Oturabiliyor olman benim yolcukta işimi epey bir kolaylaştırdı. Seni tutmaktan yorulduğum an yere bir  battaniye serdim, önüne birkaç oyuncak  koydum ve o anlar benim için nefes alma zamanı oldu.


6 aylık olmanla birlikte sana yemek verme heyecanı ile bir sürü yemeği denedim ama maalesef şu anda hiç birinde başarılı olamadım. İlk başta sana verdiğimi tükürüyordun şimdi ise kararlı bir şekilde ağzını kapalı tutuyorsun. Bakalım ne kadar sürede süt haricinde başka tadların da farkına varacaksın. Nedense bebeklerimin hiç birinde bu yemek yeme konusunda başarıya ulaşamadım. Ancak önüne koyduğum yemekle oynamaya hiç itirazın yok. Seni her seferinde büyük bir hevesle mama sandalyene oturtuyorum bir iki deniyorum bakıyorum olmuyor. eline kaşığı veriyorum sen kaşık dolusu yemekleri biraz ağzına biraz etrafına saçarak yemek yemeyi bir oyuna dönüştürüyorsun.


Her an herşey senin için bir oyuncak olabiliyor. Elimin altında, çantamda artık ne varsa. Hemen herşey ağzının içinde, dişlerinin kaşınmasını rahatlatacak bir araca dönüşebiliyor. Gücünün sınırlarını zorlamayı seviyorsun. Şu aralar bir yerlere tutunarak iki ayağının üzerinde durmaya çalışıyorsun.



Her an heryerdesin o yüzden eve çok daha fazla dikkat etmemiz gerekecek. yakında dolapları karıştırmaya başlayacaksın gibi görünüyor. Meryem ve Bilge bulaşık makinasının kapağının açıldığını duyar duymaz soluğu makinanın yanında alırlardı sanırım senin de bu rutini devam ettirmen yakındır.

Meryem ile Bilge ile olan bütün bu benzerliklerinin dışında senin dişlerin epey bir erken geldi. Meryem ve Bilge'nin ilk dişleri ilk doğum günlerinden sonra gelmişti. Sen daha 6 aylıksın ve ilk dişin göründü bile. Bakalım ilk kelimelerin de erken mi gelecek yoksa sen de bir yaşının dolmasını mı bekleyeceksin.


Benim minik Elif'im, gün ışığım... O yüzüne yayılan kocaman gülümsemeni çok seviyorum. Kocaman kahkahalarla gülmeni, her ortamda kendini meşgul edecek bir şeyler bulmanı çok seviyorum. Bir de tabii geceleri seni içime çekerek uyumayı. Zaman çok hızlı geçiyor ve ben senin her anına doyabilmeyi istiyorum. Şu aralar hayatımızda zor zamanlar. Hiç bir zaman bundan daha kolay olmayacak belki ama şu aralar hayatımızdaki belirsizlik, çok önceden tamamlanmış olması gerekirken yılan hikayesine dönmüş tezim, biran umut sonra bir sürü umutsuzlukla dolu iş arama çalışmalarım, Meryem ve Bilge'nin büyüme sancıları ile hayatımıza giren yeni kaygılar beni bazen o kadar bunlatıyor ki sanki içimdeki tüm enerjiyi alıyor götürüyor ve sonra birden sana bakıyorum ve içim ısınıveriyor. Tüm karanlıklarımı dağıtıyor, umutlarım yeniden yeşeriyor. Seni seviyorum bir tanem. Hem de çok. Belki de en çok benim ihtıyacım olduğu için sen bu zamanda doğdun.