30 Eylül 2014 Salı

Bal Kabağı Toplamaya

Son baharın gelişi ufuktaki Cider Mill gezisinden belli olur. Meryem ve Bilge'ye bu sene Atahan katıldı. Bal kabağı tarlasını gitmek için traktör bekledik.




Sonra çocukların hepsini bir el arabasına bindirdik ve bal kabağı tarlasından bir bal kabağı seçtik.



Çocuklar birer tane de küçük bal kabağı almak istediler. Meryem en güzel şekilli bir tanesini seçti. Bilge ise seçimi ile şaşırttı.



Bal kabağı tarlasından sonra eğlence alanına gittik. Üç tane seçme hakları vardı. Üçü birden önce dönme dolaba bindi. Meryem ve Atahan treni Bilge ise atlı karıncayı tercih etti. En son hakkını Meryem basket topu atarak ödül kazanma oyunu için kullnadı. Bilge ise elma kurduna bindi.





Sonrasında oyun alanına gittik. Bilge tahtadan arabalardan birine geçti ve dıreksiyonu kimseye vermeden epey bir süre oynadı.


Sonra baktım anneleriden birisi kötü kötü bakıyor, yanlarına gittim. Bana biz yeteri kadar bekledik deyince Bilge'yi zar zor da olsa tahta arabadan uzaklaştırdım. Zamanının kalanını tahtadan trende geçirdi.



Meryem ve Atahan ise zamanlarının çoğunu kum alanında geçirdiler.



 Son olarak taze elma suyumuzu ve tarçınlı çöreğimizi aldık ve evin yolunu tuttuk.

Birkaç gün sonra bal kabağının başına oturduk.

Önce içini boşaltmak gerekiyordu.  Meryem elinin kirlenmesini istemiyordu. Bu iş Bilge ile bana kalmıştı.



Bilge durumundan gayet memnundu. Elinin yapış yapış olması hiç umurunda değildi. Bal kabağının içi tamamen boşalınca Bilge kabağın içine girdi. Yaptığı işe illa kendinden birşey katacak. Bu değişmez kural.



Kabağa şekil verme işi bu sene daha zor oldu. Çünkü Bilge ısrarla bıçağı kendi tutmak istiyordu. İkisinin de çok az bir parça kesmesine izin verdikten sonra işi tamamen ben devraldım. Bu iş aslında benim için iyi bir meditasyon olmuştu. Epey bir zevk aldım.


Ön Teker Nereye Arka teker Oraya

Eskilerin bu sözünde gerçekten çok büyük bir doğruluk payı var. Büyük kardeşler küçüklerin hayata bakışını şekillendiriyor ve onların belki de normal gelişimlerinden çok daha hızlı bazı becerileri kazanmalarını sağlıyor. Meryem sayı sayma alıştırması yapıyor, hemen arkasından Bilge. Meryem parande atma çalışmaları yapıyor Bilge parande yapamasa da takla atıyor.

Bu futbola başlama işi ise hayatımızı değiştirdi. Bilge'yi Meryem'in ilk maçında zor tuttuk. Neden Meryem'in takımında olamayacağını anlatmak epey bir zaman aldı. Bizim onunla oynamamız değildi. Onun deyimi ile o da adamla (yani koç) oynamak istiyordu.

Babası ile Meryem futbol antrenmanı için dışarı çıkıyor ve tabii Bilge de onlarla. Bilge bu işi daha üi yaşına gelmeden halletmiş olacak. Şimdiden topa vuruşları çok güçlü.

Evdeki Yardımcılarım

Çocuklarımız hayatımızın içinde olmayı çok seviyorlar. Büyüklere ait işlerde küçük de olsa bir rol alabilmek onların kendilerine güvenine arttırıyor. Bilge de Meryem de çamaşır katlama konusunda artık uzmanlar diyebilirim. Emre çamaşırları yerleştirme işinin çoğunluğunu Meryem'e bırakmış durumda. Hem Meryem içın bir uğraş oluyor hem de iş yükü paylaşılmış oluyor. Bulaşık makinasından çıkan kaşık, çatalları yerleştirme işinin de son zamanlarda Meryem'in işi haline geldiğini görüyorum.

Bilge bana yemek hazırlarken yardımcı olmayı seviyor. Sebzelerden yıkanması gerekenleri yıkıyor mesela. Tabii bunu yapmayı sevmesinin bir başka sebebi daha var. Sebzeleri yıkarken uçlarından bir iki ısırık almayı seviyor. Bir yandan yıkıyor, bir yandan yiyor yani. Yıkadığının hangi sebze olduğu hiç farketmiyor. Kabak, biber ve hatta geçen gün mantarlardan yiyordu. Yani iş yaparken aynı zamanda kendine bir pay çıkarmayı unutmuyor.

Kahvaltı için mantarlı omlet hazırlıyoruz. Mantarlar yıkandı. Kim bu mantarın ucunu tırtıklamış böyle acaba?



Sıra yumurtalarda. Bilge'ye altı yumurta verdim. Hepsini güzelce kırdı.


Çırpmak için benden çatal istiyor. Bu konuda birz daha gelişmemiz gerek o yüzden çırpma süresini mümkün olduğunca kısa tutuyorum.



 Bilge'nin işi bitti. Artık superman olmaya devam edebiliriz.

Futbola Giriş

Burada Çocuklar arasında çeşitli spor aktiviteleri organizasyonu son derece profesyonelce yürütülüyor ve hemen hemen herkese ulaşıyor. Futbol tanıtım broşürleri gelince Meryem için iyi bir aktivite olur dedik ve Meryem'i kaydettirtik. Böylelikle bir takım oyununa giriş yapmış olduk. Ancak maçlar beklediğimden çok hızlı başladı. Sadece iki hazırlık seansından sonra birden kendimizi maçların içinde buluverdik. Çocuklar daha maçın kurallarını öğrenmeden karşı takımla maça çıktılar. Yaşayarak öğrenme bu olsa gerek. Oynadıkça kendilerini biraz daha geliştiriyorlar. İlk maçımızda Meryem tam üç gol attı. Herkes çok sevindi ve Meryem'e övgüler yağdırdı. Şu ana kadar olan maçlarda en az iki tane gol atması bu işe yeteneği olduğunu gösteriyor. Koçu ve diğer anne babalar da bu konuda hem fikirler. Hem çok hızlı koşuyor hem de topu güzel götürüyor. Ancak takım mantığı henüz oturmadı. Aslında çocukların hiç birinde yerleşmedi tam olarak. Topu kendileri alıyor ve tamamen kendi çabaları ile kaleye götürmek istiyorlar. Bir de bunun yanında atağa kalkma ve savunma arasında tercih etme durumu var. Meryem atak yapmayı ve gol yapmayı seviyor ama savunmaya pek odaklı değil. Top diğer takıma geçince topun peşinde tekrar atağa kalkabilmek için koşuyor yani kendi kalelerini korumak için değil. Takımlarındaki bir çocuk ise tam tersi. O genelde topun peşinde kaleyi korumak için koşuyor. Karakterler sahaya doğal olarak nasıl yansıyor insan çocukları izlerken bunu daha iyi görüyor.


Bu arada maçları izlemek bende epey bir stres oluşturuyor. Eskiden babamla birlikte maç seyretmeye bayılırdım ama sonra bir şekilde bırakmıştım. Neden o çocukkenki ilgimi sonradan kaybettiğimi unutmuştum. Nedenini şimdi hatırladım. Maçlar ben de aşırı heyecan yapıyor. Maç boyunca dişini sıkıyorsun, defalarca yüreğin ağzına geliyor ve çoğu zaman elin bomboş dönüyorsun. Meryem'in maçlarında bunu daha iyi farkettim. İkinci maçımızda oynadığımız grup çok iyiydi ve biz son iki dakika içerisnde attığımız iki golle maçı kazandık. Ne kadar üzülmüşlerdir kim bilir. Geçen haftasonundaki maçta bizim çocuklar çok iyiydiler. Topu hemen hemen hiç bizim sahaya getirtmediler. ama yine de diğer takım 3 gol attı. Yani bu futbol o kadar anlık bir iş ki maç boyunca heyecanına engel olamıyorsun. Kazanmak ise birden çok faktörün bir araya gelmesi demek. Ne kadar iyi olursan ol yine de kazanacağının bir garantisi yok.

Geçen haftaki maçta Meryem'in takım arkdaşlarının epey bir iyiye doğru ilerlediklerini gördüm. Büyük ihtimalle diğer takım oyuncuları da öyle. Anlaşılan işler iyice kızışacak. Tabii Meryem'in bu geçici olarak kazandığı popülerliğini devam ettirmesi için daha çok çalışması gerekiyor. Başlangıç olarak iyi bir yerden başlaması hep iyi olacağını garantilemiyor. 

15 Eylül 2014 Pazartesi

Bilge'den Meryem'e Öğütler

Cuma günü akşam üzeri Meryem acıkmış bir şekilde dolapta kalan tek bir muza saldırdı. Meryem'in elinde muzu görünce Bilge de muz istedi. Meryem'in elindeki son muzdu ve paylaşmaları gerekecekti. Sabah muzlu süt içmişlerdi ve Meryem öğle yemeğinde meyve olarak muz yemişti. Meryem'e "Kızım elindekini kardeşinle paylaşsana. Hem sana bu kadar muz zararlı olur" dedim . Meryem'in pek paylaşmaya niyeti yok gibiydi. Bir süre sonra Meryem dans etmek için elindeki muzu koltuğun üstüne bıraktı. Meryem muzunu bırakır bırakmaz Bilge "sana zaralı olur" diyerek muzu aldı ve Meryem'in muzunu yemeye başladı.

Bu sabah Meryem'i okul otobüsüne bırakmak için yürüyoruz. Bilge otobüse yaklaşırken "öğretmenini iyi dinle" diyerek Meryem'i tembihlemeyi unutmadı.

Bu çocuklar herşeyi ne kadar çabuk alıyorlar insan şaşırıyor.

Yeni bir öğüt daha:
Meryem tatlı yemek istiyorum deyince Bilge'nin cevabı "tatlı yok Meryem. Çok tatlı yersen sonra dişin çürür sen de ahh dişim ağrıyor diye ağlarsın!"

8 Eylül 2014 Pazartesi

Hırs, Azmetmek ve Teşvik Etmek

Dün Meryem'in buz pateni dersinin ilk günü idi. Beyza, Erva ve Ela da ders için gelmişlerdi. Ela bir ileri kurdan başlamıştı. Buz pateni kayıtlarını Emre halletmişti ve planda Erva, Beyza ve Meryem'in aynı sınıfta olmasının onlar için daha eğlenceli olacağını düşünmüştük. Bu sebeple bizimkiler başlangıç düzeyindeki gruptaydılar. Erva'nın ilk buz pateni tecrübesiydi ve çok korkmuştu. Kısa bir zaman sonra denemekten vazgeçti ve sahanın kenarında beklemeye karar verdi. Meryem'in ilk buz pateni tecrübesini bildiğim için bu durum beni çok şaşırtmadı. Ancak Meryem'in sanki hiç birşey bilmiyormuş gibi kenarda beklemesi ve daha buzun üzerinde ayakta durmayı beceremeyen çocuklarla bir arada kendi sırasını beklemesi beni rahatsız etti. Üstüne üstlük Meryem sıranın kendisine gelmesi için hiç bir girişimde bulunmuyor ve hiç kimse onunla ilgilenmiyordu. Köşede epey bir süre öylece durdu.

Meryem'lerin grubunu öğretmenler kendi aralarında bölüşmüşlerdi ve nasıl olduysa Meryem hiç bir gruba düşmemişti. Yani orada görümez gibiydi ve kendini görünür yapmaya çalışmıyordu. Bu durum beni çok sinirlendirdi. Hemen öğretmenlerden birine seslendim ve kızımın dakikalardır köşede beklediğini ve kimsenin onunla ilgilenmediğini söyledim. Öğretmen çok fazla çocuk olduğunu ve sıranın ancak geldiğini söyledi ama ben durumun öyle olmadığını herkesin bir kaç tur almasına rağmen benim kızımla hiç kimsenin ilgilenmediğini söyledim. Sonunda hatayı onlar da farketmişti ve Meryem ile bir öğretmen ilgilenmeye başlamıştı. Ama ben hala sinirli idim. Meryem'in öyle köşede durması ve kendi istek ve azmini göstermemesi beni yiyip bitiriyordu. Bir yandan Meryem'e bakarken bir yandan Beyza ve Ela'ya bakıyordum. Beyza hemen gurununa kaynaşmış, gayet mutlu görünüyordu. Ela her zamanki gibi kendi çabası ile tekrarlar yapıyordu. Meryem ise hala köşede bekliyor ve eldivenini ısırıp duruyordu. Ben Meryem'e hadi kızım sen de denesene  diyor, sürekli onu gözlemliyordum. Öğretmeni bile göz ucuyla benden korkar bir şekilde bana bakıyordu. Sonra Emre beni uyardı. Bakışlarım çok sertti ve yanlış mesajlar veriyor olabilirdi. Biraz daha kendimi sakinleştirip Meryem'in güzel hareketlerine yönelmeyi denedim. Benim rahatlamamla beraber Meryem de rahatlamıştı. Öğretmeninin gösterdiği herşeyi yapıyor hatta kendisi fazladan tekrarlar yapıyordu.

Dersin sonunda öğretmeni Meryem'in bu kur için ileri düzeyde olduğunu ve bir üst kura geçireceğini söyledi. O kurdan beklenilen bütün hareketleri yapıyordu. Sanırım ben olayları bazen gereğinden fazla abartıyorum. Başarı için biraz hırs göstermek her zaman iyidir ama bu hırsın zaman zaman beni tamamen ele geçirdiğini farkediyorum. Kızıma öğretmek istediğim, bir işe başladıysak azmetmeli ve o işi en iyi şekilde tamamlayasıya kadar elimizden gelen tüm gayreti göstermeliyiz. Bu süreç içerisinde bana düşen onu teşvik edebilmek ve takıldığı yerlerde onun elinden tutabilmek. Ben ise hep sonuca odaklanıyorum ve gelmesini istediğim yeri hemen görmek istiyorum. Onu teşvik ederek çalışma azmini arttıracağıma hırsımla enerjisini daha düşürüyorum. Sadece Meryem'in değil benim de  bu süreçte öğreneceğim çok şey var.

Yaza Veda Turları

Yazın bitmesine yakın beni bir telaş aldı. Yazın yapabileceğimiz bütün aktiviteleri yaz bitmeden birkaç kere daha yapmak istiyorum. Göle ve havuza girmek bu listede en öndeler.

Yolda Beyza'yı aldık ve hep beraber göle gittik. Çocuklar sanki kalan güzel havaların azaldığını hissetmişçesine gölde epey bir vakit geçirdiler. Biraz suya girdiler biraz kumda oynadılar. Önce kumdan kaleler sonra kekler yaptılar.




Sudan sonra oyun alanının oraya gittik. Doyasıya oynadıktan sonra ise dondurma yemeye...



Bilge her zamanki gibi kendi hayal dünyasında kendini süperman olarak hayal ederek sınırları zorlamay tercih etti.




Beyza ve Meryem zaman zaman bir evcilik havasında zaman zaman ise birbirlerine yapabildikleri hareketler ile meydan okuyarak oynadılar. Meryem takla atıyor Beyza deniyor, Meryem iplerin üzerinden yürüyor arkasından Beyza geliyor.




 

Bundan birkaç gün sonra kaydıraklı havuzun oraya gittik. Havuzun bu sezon için son günüydü. Önce havuzun içerisinde sonra kum havuzunda epey bir oynadık.





Bir ara Atahan'lar da bize katıldı. Birbuçuk saat kadar kaldılar. Hava biraz serin gibiydi ve onlar bizim böyle bir havada havuza gelmemizi çok anlamlandıramamışlardı. Ancak biz çocuklarla hiç eğlenmediğimiz kadar çok eğleniyorduk. Tepemizde dolaşan ve yağmur başladı başlayacak mesajı veren kara bulurlara rağmen. Atahan'lar gittikten sonra biz çocuklarla su fıskıyelerinin altında dans ettik sonra tekrar havuza girdik. Çıkmaya hiç niyetimiz yoktu ama öyle bir yağmur başladı ki havuzu boşaltmak durumunda kaldılar. Havuza bu sezon veda ederek ayrıldık. Eve geldiğimizde yağmur iyice hızlanmıştı ve  arabadan eve kadar olan mesafede sırılsıklam olmuştuk.

Dışarıda özgürce bisiklete binmek bir diğer yaz aktivitemiz. Bunun zamanını sonbaharın sonuna kadar uzatabiliriz ama yine de hazır havalar güzelken bulduğumuz fırsatları değerlendirelim istiyorum. Pazar günü çocuklarla bisiklerleri aldık ormana doğru yola çıktık. Uzun süreli bisiklet gezilerinin tek problemi Bilge'nin dikkatini dağıtmasına engel olmak ve gücünü yolun sonuna kadar koruyabilmek.



Bilge ilk başlarda sadece bisikletini sürmeye odaklı olarak çıktığı yolda en önde ve gayet keyifli bisikletini sürüyor. Daha sonraları yolun sağında ve solunda gözüne çarpan şeyler dikkatini çekiyor. Güzel bir çiçeğe dokunmak için duruyoruz, bir büyük taşın üzerine çıkmak istiyor, sarı çiçeklerin tüylerini üflemek için koparıyor, sincabın peşinden koşuyor derken yol epey bir uzuyor. Bazen her adım başı duruyoruz ve bu gideceğimiz mesafeyi gözümde büyütmeye başlıyor.

Sonunda ormana gelebildik. Bilge hayvan görme umuduyla etrafı kolaçan ediyor. Bir tane sincap haricinde pek bir hayvan yok. Sivrisinek ve kelebekleri hayvan olarak nitelendirebilir miyiz acaba?


Meryem ise çiçek arıyor.  O zaman ben en son orman gezimizin ilk baharda olduğunu farkettim. Hep beraber çok güzel çiçekler toplamıştık. Zaman ne de hızlı geçiyor.


Ama artık hiç çiçek kalmamış. Sonbaharda çiçekler yerine minik minik meyveler veren bitkiler karşımıza çıkıyor. Babamın sonbaharı herşeyin döküm mevsimi olarak adlandırması aklıma geliyor o an. Artık tabiatın meyve verme zamanı.

 

Bilge ne kadar uyardıysam da bu bitkinin meyvelerine dokunmaktan kendini alamıyor.

Dönüş yolundayız ve bu bizim için en zor olanı.


Gidiş yolunda Bilge bir oraya bir buraya koşmaktan bitap bir şekilde "ben artık yoruldum" diye isyanlarda. Olmaz, yola devam!

Belki suya girme olasılığımız artık hemen hemen hiç yok ama önümüzde hala piknik yapabileceğimiz, bisiklete binip açık alanda oynayabileceğimiz günler var. Önemli olan bu günlerin sayılı olduğunun bilinci ile sonuna kadar değerlendirebilmek.







Bilge'nin Otobüsü

Meryem'in yeni okula başlama konuşmalarından yeni okuluna başlamasına kadar herşey Bilge'yi epey bir etkisi altına aldı. Meryem için kreşteki son gününde okula veda ettiği gün Bilge kendisinin de şu anki sınıfına veda ettiğini düşündü. Meryem olmadan okula gittiğimiz ilk gün kendi yaş grubunun sınıflarının olduğu koridor yerine Meryem'lerin sınıflarının olduğu koridora yöneldi. Onu kendi sınıfına götürebilmek için epey bir uğraştım. "Ben büyüdüm artık ben bu sınıfa gidiyorum" diyerek Meryem'in sınıfına gitmek istedi.

Geçtiğimiz hafta Meryem'i yeni okuluna gitmesi için okul otobüsüne götürdüğümüz sırada Meryem kadar Bilge de heyecanlı idi. İkisi de sabırla otobüslerin gelmesini beklediler. En sonunda Meryem'in otobüsü gelmişti. Meryem binip Bilge geride kalınca ben de bineceğim diye ısrar edince onu kucağımda tutmak zorunda kaldım. Bu sefer "Bilge'nin otobüsü, Bilge'nin otobüsü" diye sormaya başladı. Otobüse binemeyeceğini değil de başka bir otobüse binmesi gerektiğini düşünmüş olmalı. Önüne çıkan bir okul otobüsüne Bilge'nin otobüsü diyerek binmeye çalıştı. Senin daha büyümen gerekiyor dedim ama hala ben de bineceğim diye otobüs sayıklıyordu.

Okulda geçen hafta çoğunlukla oyuncak okul otobüsleri ile oynamıştı. Bu sabah yine aynı şekilde Meryem'i okul otobüsüne bindirmek üzere yola çıktık. Bilge sırtına sırt çantası ile Meryem'den önce sıranın başına geçti. Otobüse yöneldi. Bu arada bana sesini kalınlaştırarak "ben artık çok büyüdüm" diyordu. Meryem otobüsüne bindi ve Bilge yine geride kaldı. Meryem'in otobüsüne binemeyince diğer otobüslerin olduğu yere yöneldi ve yine aynı cümle dilinde "ben artık çok büyüdüm". Ona göre bu bir haflalık süreç içerisinde yeteri kadar beklemişti. Oğlum bu sene değil, biraz daha büyümen gerekiyor diyerek onu arabaya bindirdim. Okula girer girmez beni hızlı bir şekilde öptü ve hemen oyuncak okul otobüslerinden bir tane aldı. Madem gerçeğine binemiyor, oyuncağı ile yetinmeye çalışıyordu.

5 Eylül 2014 Cuma

Okul Otobüsündeki Büyük Çocukların Küçüklere Tavrı

Meryem okul dönüşü otobüste bir şekilde kendisinden büyük çocuklarla konuşmaya başlamıştı. Meryem'in bize anlattığı kadarı ile çocuklara "I have a girlfriend. Her name is Chloe" yani "benim bir kız arkadaşım var ve adı Chloe" demişti. Bunun üzerine çocuklar onunla dalga geçmeye başlamışlardı. Meryem sınıfında daha önceden tanıdığı bir arkadaşı olduğundan bahsetmek istemişti ve çocuklar bu konuşmayı tamamen farklı bir yere çakmişlerdi. Senin erkek arkadaşın var diyerek onunla dalga geçmişler, üstüne üstlük bu durumu gelip bize anlatmakla tehdit etmişlerdi. Senin evini bulacağız ve annene babana söyleyeceğiz demişlerdi. Bu durumda erkek arkadaşı olması gibi çocukların yaşından çok daha erken bir durumu kızımın aklına sokmalarına mı yoksa gizliden gizliye böyle şeyler anne-babalardan saklanır mesajı verilmesine mi üzülsem bilemedim.

Bu gibi dalga geçme durumları daha çok olacağı için Meryem'in nasıl kendisini koruması gerektiğini öğrenmesi gerekiyor. Bunun yanında  Meryem küçük veya büyük bu gibi olayları bizimle paylaşabilmeli ki biz ona yardımcı olabilelim. En azından kızımız neler yaşıyor onu bilebilmemiz gerekiyor. Meryem'in bu olayı hemen bizimle paylaşmış olmasında dolayı çok sevindik. Kızımın her ne olursa olsun bize anlatabileceğini bilmesi çok önemli.

Okul Başladı!

Bu Salı günü ilk ve orta öğretim kurumları eğitim-öğretim yılına başladı. Bu yıl ve bundan sonraki yıllar boyunca bu bizim hayatımızda önemli bir gün olacak. Meryem de artık bir okullu. Salı günü Emre, ben ve Meryem, Meryem'in okuluna gittik. Öğrenciler için yumuşak bir başlangıç planlamışlardı. Bu ilk gün çocuklar için yarım gün  anne babalar içinse bir tanıtım günüydü.

Bir gün önceden saati kurduk. Meryem çantasını düzenledi. Giyeceği kıyafete karar verdi ve hemen benim söylediğim saatte yatağa girdi. Heyecanlıydı. Öğretmenini, arkadaşlarını, sınıfını çok merak ediyordu. Biraz endişeliydi aynı zamanda. Ya sınıfımı tek başıma bulamazsam, hangi otobüse bineceğimi nereden bileceğim gibi bir sürü sorusu vardı. Meryem Teddy Bear sınıfındaydı ve öğretmeni Mrs. Schmidt idi. Haftasonu Atahan Yunuslar sınıfında olduğunu öğrendik. Atahan'ın sınıf ismi Meryem'in daha çok hoşuna gitmişti. Acaba onun sınıfı Yunuslarla mı süslenmiştir diye sormadan edemedi.

Oyuncak ayılar sınıfımıza girdiğimizde oyuncak ayı temasının sınıfa hakim olduğunu gördük. Meryem diğer çocukların yanında yerini aldı. Biz ise geride anne ve babaların yanında. Meryem öğretmenini dinliyor ve katılması gerektiği yerde katılıyordu. Ama bazı diğer çocuklar gibi ekstradan söz alıp sorular sormuyor veya yorum yapmıyordu. Öğretmen bazı sınıf kurallarından bahsetti. Sonra çocuklardan kendi isimlerini akıllı tahta üzerinde (veya Meryem'in deyimi ile büyük bilgisayar üzerinde) boyamalarını istedi. Bu aktivite sonrasında öğretmenlerinin verdiği kız veya erkek resimlerini boyayarak mini bir grafik çalışması yaptılar. Meryem bu kız çocuğunu boyama işini sevmişti. Okuldaki aktiviteler bitince fazladan iki tane daha boyadı.

Boyama aktivitesinden sonra okulu gezdik. Öğretmen bize teker teker bilgisayar, resim, beden eğitimi sınıfları ve kütüphaneyi gösterdi. Dönüşümlü olarak saat 11 ve 12 arasında bu aktivite sınıflarında olacaklardı.


En son yemekhaneye geldik.


Meryem diğer cocuklarla birlikte sıraya geçerek atıştırmalık olarak verdikleri krakerden aldı ve kendi sınıfına ayrılan masaya oturarak krakerini yedi. Yemek salonunda Meryem'e bizim öğle yemeğini evden koyacağımızı söyledim. Arkadaşları yemek yerken onları gözlemleyebileceğini ilerleyen zamanlarda canı birşey isterse alabileceğini ilave ettim.

Yemekhane sonrası dışarı oyun alanına bir göz attıktan sonra tekrar sınıfa döndük. Meryem'in aklı dışarıdaki oyun alanında kalmıştı. Ona ilerleyen zamanlarda orada bol bol oynama imkanının olacağını söyledim.

Sınıfta çocuklar için serbest oyun vakti idi. Bizler için ise bilgilendirme zamanı.


Çocuklar hemencecik bir alana yöneldi. Bazıları legolarla oynamaya başladı, bir kaç çocuk oyun hamuru köşesine geçti. Üç tane kız çocuğu mutfak köşesinde oyuna başlamıştı bile. Meryem bir süre geride durdu. Benim yanıma geldi önce. Ona diğer çocuklarla oynamasını söyledik ama o gitmek istemiyordu. Çocuklar hemencecik birbiri ile kaynaşmışlardı ama Meryem biraz geride durmayı seçmişti. Biraz oyun hamuru masasında biraz legoların olduğu masada oynadıktan sonra bir süre öylesine ortada dolandı. Ne zamanki mutfak köşesi boşaldı Meryem hemen oraya gitti.

Sonradan ilk başta da oraya gitmek istediğini ama çocuklar orada olduğu için gitmekten vazgeçtiğini öğrendim.

Okulda ilk günümüzün sonunda gelmiştik. Ertesi gün Meryem için büyük gündü. Tek başına ve tam gün okulda olacaktı.


Ertesi sabah hepimiz saat yedide ayaktaydık. Hemen kahvaltımızı yaptık. Meryem ikiletmeden kahvaltısını tamamen bitirdi. Beslenme çantasını son birkez kontrol etti. Birgün önceden birlikte hazırlamıştık. Üzerlerimizi giydik ve dışarı çıkma vaktinden onbeş dakika kadar önce hazırdık. Bu durum bize koşturmadan okul otobüsüne yetişme imkanı sağlamıştı. Okul otobüsünü beklemek için hemen yanı başımızdaki Murphy ilkokulunun bahçesine gittik. Bizle birlikte bekleyen iki tane daha anaokulu çocuğu vardı. Meryem diğer çocuklar gibi çantasını bana taşıtmıyordu. Ona yere indirmesini söylediğim halde yere de indirmek istemedi.

Bizim otobüsümüz en son geldi. Otobüse binmeden önce bana birkaç kez gelirken hangi otobüse bineceğini sordu. Bir de nerede oturduğumuzu. Haslett'i birkaç kere tekrar etti. Otobüs numarası ile ilgili olarak ona endişelenmemesini çantasına taktığımız etikette yazılı olduğunu söyledim. Ona okula giderken ve eve gelirken bineceği otobüslerin numaralarının yazılı olduğu kısmı gösterdim. İçi rahat etmişti. Kaybolma endişesi azalmıştı sanırım. Otobüsü bizim yanımıza geldiğinde Meryem bana sarıldı ve otobüsüne bir an bile tereddüt etmeden bindi. O zaman kızım ile gurur duydum. Gerçekten büyümüştü. Kendi sorumluluğunu biliyor ve ona göre davranıyordu. Bu arada Bilge ise "benim otobüsüm nerede, benim otobüsüm nerede" diye kendi bineceği bir otobüs arıyordu. Ona onun henüz otobüse binemeyeceğini anlatmak biraz zaman aldı.

Akşam Meryem'i Emre karşıladı. Okulun ilk gününde öğretmenden bir ödül kazanmıştı. "I am a bucket filler!" kağıdı. Bunu öğretmeninin bütün çocuklara verdiğini tahmin ediyorum ama yine de hem bu "bucket filling" kavramını anlatmak hem de teşvik etmek açısından iyi olmuştu. Ona öğretmenini güzel dinler ve ondan istenileni yaparsa, arkadaşlarına yardım ederse bu ödüllerden daha çok alacağını söyledim. Belli bir sayıya ulaşınca öğretmeni gerçek bir ödül verecekti.

Herşey iyiydi hoştu ama okulda hiç ciddi bir iş yapmamışlardı. Meryem biraz yazma, okuma çalışması bekliyordu. Yeni defterini ve kalemlerini kullanamamak onda hayal kırıklığı oluşturmuştu. Ertesi gün okul için hazırlanırken o bilmiş ses tonu ile "bence bugün de Mrs. Schmidt hiç birşey yaptırmayacak!" deyince ondaki hayal kırıklığını daha iyi farkettim. Okulda hedefleri yüksek tutmak ve çocuklara yaptıkları aktivitelerde, oyun dahi olsa öğrenme amaçlarını paylaşmak ne kadar önemli şu anda görüyorum.

Bugün Meryem okulun ilk haftasını tamamlıyor. Odasında artık kendisine ait bir çalışma masası ve sandalyesi var. Umarım bu sene kızım için her geçen gün kendisini geliştirdiği, akademik ve fiziksel olarak büyüdüğü, ilk günkü heyecanını ve mutluluğunu hiç kaybetmediği bir sene olur.

4 Eylül 2014 Perşembe

Siyah Üzüm ve Yeşil Üzüm

Bilge ile marketteyiz. Aklımda Meryem'in beslenmesi var. Mümkün olduğunca çeşitli meyve ve sebze almaya çalışıyorum. Yeşil üzümü Meryem çok sever. Alışveriş arabasına koydum. Bilge üzümleri görünce siyah üzümleri gösterip "ben bunları çok seviyorum" dedi. Hadi o halde biraz da siyahtan alalım. Eve geldiğimizde yeşil üzümleri gören Meryem sevinçle "ben yeşil üzümleri çok seviyorum" dedi. Hemen yeşil üzümlerden yıkayıp bir tabağa koydum. Bunu gören Bilge siyah üzümlerin poşetini getirip "bana da öyle hazırla" dedi. Meryem gibi büyük bir tabakta üzüm istiyordu ama onunki siyah olacaktı. Meryem için yeşil Bilge için siyah üzümler. Masamızı renklendiren üzümlere ve onları iştahla yiyen çocuklarımıza baktım. Siyah üzüm Bilge ve yeşil üzüm Meryem...bizim hayatımızı renklendiriyorsunuz.