27 Eylül 2012 Perşembe

Kutuda Kalan Son Çilek

Meryem, meyve yemeyi çok seviyor. Berry'ler onun vazgecilmezleri. Blueberry ve Strawberry (cilek) başta, bunları Rasberry ve Blackberry izliyor. Çilekler indirime girmiş diye yazin son günlerinde mevsimi tamamen geçmeden Meryem'e biraz daha alayım istedim. İki tane 1 poundluk kutulardan aldım. Kutunun birini Donkwan ile birlikte yediler. İkinci kutunun bir kısmını dün sabah yedi ve cok az da akşama kalmıştı. Okuldan gelince hemen masaya oturdu ve kalan çilekleri yemeye başladı. Son bir tane kalmıştı ki tuvaletinin geldiğini farketti. Kutunun kapağını güzelce kapattı ve bunu kimse yemesin diyerek kutuyu mutfak tezgahına koydu. Tuvalete gitti. Ben o sırada Emre ile konuşuyordum, dalmışım. Konusma arasında çilek kutusunu actim ve son kalan çileği tam yiyordum ki Meryem'in sözü aklıma geldi. İş işten çoktan geçmişti. Çileğin yarısından fazlasını yemiştim. Hemen kutuyu çöpe attım ve umarım Meryem kutuda kalan son çileğini hatırlamaz dedim. O ise tuvaletten çıkar çıkmaz nerede benim çileğim diye sormaya basladı. Özellikle kimse bunu yemesin demişti ve şimdi nasıl ona kızım ben yedim diyecektim. Hemen alternatif birsey bulmalıydım. Meryem sana şeker vereyim mi? Olmadı. Muz yer misin? Olmadı. "Kizim, ben onu yanlislikla yedim". Yüzüme bana inanmayan gözlerle bakarak anne çilegimi ver dedi. Şaka yaptığımı düşündü. Suçlu bir şekilde tekrarlardım. "Annecim ben onu yedim."

Çare yok, markete gittik ve yeni iki kutu çilek aldık. Sonuçta ben, bana emanet ettiği kutuda kalan son çileğini yemiştim. Üstelik hiç kimse yemesin demesine ragmen.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Azalmayan Heyecanlar Diliyorum!

İnsanın küçüklükteki azmi, öğrenme heyecanı, merakı neden zamanla azalıyor? Bilge o kadar heyecanlı, enerjik, hayat dolu ve herşeye karşı o kadar ilgili ki keşke diyorum hep böyle kalabilse. Yeni birşey hemen dikkatini çekiyor. Hedefine çok güzel odaklanıyor. İstediği birşey karşısında ısrarcı ve kolay kolay pes etmiyor. En ufak şey bile onun icin çok büyük bir neşe kaynağı. Bilge'nin bu sabah boş mama kavanozu ile oynarkenki keyfine imrendim. Kavanozun kapağını alıyor, kapatıyor, açıyor, tekrar kapatıyor, tekrar açıyor. Ne büyük bir keyifle ve dikkatle bunu yapıyordu. Sonra onun o yüzündeki müthiş gülümseme için ona bakmanız yeterli. Bir bakışınıza karşılık dünya tatlısı bir gülümseme, bir de kendi dilinde hecelerle size karşılık veriyor. İnsanın içi sıcacık oluyor.

En ufak sey bile onun için oyuna dönüşebiliyor. Şu aralar mesela mutfaktaki çöp kutusuna taktı. Dolabı açıyor ve çöpe ulaşmaya calışıyor. Bizim bunu yapmasını istemediğimizi çok iyi biliyor. Bazen biz özellikle oradayken gözümüzün içine içine bakıyor ki biz ona "seni yaramaz yine çöpü mü buldun" diye yanına gidelim istiyor. Sonra gelsin kahkahalar... Bir diğer merakımız banyo. Orası onun için bir macera yeri. Karıştırmasına asla izin vermediğimiz dolaplar, fırçalar, kovalar, tuvalet ve su var. Banyonun kapısını açık unutmayalım, bizimki hemen orada. O yuzden esktra dikkatli olmamız gerekiyor.

Bebekken ki bu merakımız zamanla törpüleniyor. Girişimci ruhumuz edilgen bir hale dönüşüyor. Meryem'de bile bunun etkilerini görebiliyorum. Büyüdükçe hayata karşı daha bir olumsuz ve daha bir isteksiz mi oluyoruz nedir? Çocuklarımın ikisi için de azalmayan heyecanlar diliyorum. Ve tabii ki bol bol küçük, sebepsiz mutluluklar.

25 Eylül 2012 Salı

Kızımız Büyüyor...

Burada WIC diye bir program var. Acilimi Woman Infant Childcare. Ozellikle maddi geliri belli bir ortalamanın altında olan ailelere sundukları bir program. Biz de Amerika'da düşük gelirli aileler statüsünde olduğumuz için bu programdan yararlanabiliyoruz. İki asistan maaşı zaten cok değil. Hele hele şu an  icin sıfırın altına aday ailelerdeniz diyebilirim çünkü çocukların okul masrafı bizim kazandığımızdan daha fazla.

Bu sabah Meryem'in senelik düzenli kontrolu vardı. Önce Bilge'yi kreşe bıraktık. Okul öncesi başka bir aktivite planlamış olmamız Meryem'in çok hoşuna gitti. Gayet neşeli bir sekilde WIC ofise geldik. Ofisi gorunce daha önceki anıları canlandı sanırım ve hemen bana "anne ben yara bandı istemiyorum" dedi. Bu, ben iğne olmak istemiyorum demekti. Bakalım ne olacak dedim. İçeri girince çıkartmalar gözüne çarptı ve renkli bir yara bandının pek de fena olmayacağını düşünmüş olmalı ki "anne ben yara bandı istiyorum" dedi.

Öncelikle kolay olan aktiviteler. Kilosu 30 pound, boyu 32 inch. Şimdi sıra zor olanda. Bu hafta sonu korkularımızla nasıl baş edeceğimizden konuşmuştuk ve hatta aşı olma örneğini vermiştik. Meryem'e bunu hatırlatarak dedim ki "annecim, cok canın yanmayacak ama korkuyor olabilirsin. İstersen içinden dua edebilirsin." Meryem, bu dediğimi onaylayan gözlerle bana baktı ve beklemeye başladı. Aynı zamanda ne olacağını merak ediyordu. Parmağını uzattı. Oradaki hemşire kadın iğneyi Meryem'in parmağına batırdı. Sonra yavaş yavaş  akan kanı minik bir tübe doldurdu. Kızım bütün bunları çok büyük bir dikkatle seyretti  ve bir "ah" bile demedi. Kal alma işlemi bitiminde üzerinde Mini Mouse resmi bulunan cikartmayı aldi. O an kızımla gurur duydum. Ne kadar büyümüş olduğunu farkettim. Korkularımızla baş edebilmek büyük bir adım degildir de nedir?

Havuz Zamani

Lansing golunun kenarinda gecen, bici-bici yapmaktan oteye gitmeyen koca bir yaz tecrubesinden sonra Meryem icin yuzme dersine gec bile kaldigimizi farkettik. Cocuklari icin birseyler yapmaya calisan iki anne olarak (Eun Mi ve ben), Meryem ve Donkwan'i MSU'nun yuzme okuluna ayni zaman dilimine yazdirdik. Ancak yazdirdigimiz yuzme kursunda 4 yas siniri vardi ve bizim cocuklar daha dort degillerdi. Kayitlari kabul eden kisi bunun cok problem olmayacagini soyledi. Yuzme kursunun ilk dersi Bilge'nin okul piknigi ile cakistigi icin Emre goturdu. Donkwan suya hic girmemis. Meryem once girmeyi kabul etmis ama cok gecmeden baba diye aglamaya baslamis. Yuzme maceramiz yuzme ogretmenlerinin bizim cocuklari kurstan atmasiyla sonuclanmis bulunuyor. Tavsiyeleri "cocuklari once suya alistirin sonra kursa getirin". Bu tavsiyeyi gayet ciddiye alarak getigimiz hafta sonu Turk arkadaslardan birinin duzenledigi yuzme etkinligine buyuk bir azim ve istekle katilmak istedim. Gorev netti. Bizim kiz suya alismaliydi.

Havuza ilk gidenlerdendik. Meryem hemen havuzun kosesinde bulunan banka gecti.
- Anne ben burda oturacam, suya hic girmeyecegim.
- Tamam kizim biraz oturalim.

 Bir-iki dakika sonra
-Meryem hadi mayonu giyelim annecim.
- Anne birazdan.

Yerinden kalmaya niyeti yok ve benim onu ikna etmem lazim. Ayrica sadece bir saatimiz var yani sonsuza kadar bekleyemeyiz.
-Meryem mayonu giyelim mi?
- Birazdan anne.
-tamam.

Artik iyice sabirsizlaniyorum.
- Ama hadi Meryem. Boyle yapacagini bilsem Bilge'yi getirir seni evde birakirdim.
Biliyorum bu hic soylenmemesi gerereken sey ama artik sabrim kalmadi.
 
Herkes teker teker gelmeye basladi. O da farketti artik daha fazla bekleyemiyecegimizi. Uzerini giymeye ikna oldu. Mayosunu giydi ve tekrar banka gecti.
ben hemen
- Tamam sen otur ben suya girecegim o halde.
- Hayir sen de otur.
- Bak can yeleklerini gordun mu, onlardan giymek ister misin?
- Birazdan.
- Peki.  Hadi sana pembe can yelegi var mi bakalim?

Ikna oldu. Maalesef pembe can yelegi yokmus, sari giymeye ikna oldu. Pembe bir su alti gozlugu buldu. Onu da takti. Hersey hazir. Simdi havuza girme vakti.
- Gel annecim havuzun ordaki merdivenlere oturalim [Ilk basmaga oturduk.]
- Ikinciye oturalim. [Ikinciye gectik].
- Suyun icinde seni kucagimda tasiyim mi?

Meryemi suyun icerisinde kucagimda tasimaya basladim. Bana sariliyor ve disari cikmak istiyor.
"aa bak burada yuruyebilirsin". Merdivenlerin orada uzun bir yurume yolu var. Orada birkac tur attik. "havuzun karsi tarafina gecelim mi? hem tavsan gibi hop-hop yapariz". Birkac hoplamadan sonra tamamen suya alisti. Ben sadece ellerini tuttum o ayaklarini cirpmaya calisiyordu.

Yarim saat kadar aldi ama sonunda su korkumuzu asmistik. o kadar guzel vakit geciriyordu ki havuzun bir tarafindan cikiyor obur tarafindan heyecanla yeniden giriyordu. Taa ki ayagi kayip dusene kadar. Havuz keyfimiz yarim kaldi ama ilk asamayi atlatmis sayiliriz. Umarim bir dahaki sefere bu kadar dil dokmek zorunda kalmam.

20 Eylül 2012 Perşembe

Nutella'nin Vazgecilmezligi

Nutella bizim kahvalti sofralarimizin olmazsa olmazlarindan. Emre icin buyuk bir keyif ani. Meryem buyudugunden beri Nutella konusunda babasinin en buyuk rakibi. Arada bir ellerine kasiklari aliyorlar baba kiz Nutella keyfi yapiyorlar. Genelde bu keyif ani kavgali bitiyor. Cunku Meryem kasigiyle olabildigince cok Nutella'yi almak istiyor. Emre ise daha az almasini soyluyor. Sonra babasinin ne kadar aldigina bakiyor. Cok gecmeden bu keyif ani "yok sen cok aldin yok ben az aldim, sen hepsini bitirdin" tartismasina donusuyor.
Iki gun once masanin uzerinde kahvaltidan kalma Nutella kavanozu vardi. Meryem aksam kresten gorunce bu kavanozu gordu. Hemen bana "Nutella yiyebilir miyim?" diye sordu. Haftaici cok kahvalti imkanimiz olmadigi icin Nutella'yi ozlemis olacagini dusundum ve tamam dedim. Ben aslinda ekmekle yemesine izin vermistim ama o hemen gitti cekmeceden iki tane tatli kasigi getirdi. Birisi ona, birisi bana. Kizim Nutella'yi benimle paylasmak istemis ben de tabii ki bu teklife hayir demedim. Ben bir iki kasik aldiktan sonra biraktim. Meryem baktim kasigini doldurabildigi kadar dolduruyor. Hemen onu uyardim "fazla alma, az al" diye. Bakti ben ona cok karisiyorum  "Anne sen git" dedi bana. Yani isin ozeti beni Nutella keyfimle basbasa birak demekti. Bu istegine itiraz etmeden onu bir sureligine kendi basina biraktim. Sanki o an masada olmamam onu gormuyor olmam demekti. Rahatca Nutella kavanozuna birkac kere daha kasigini daldirdi, cikardi. Uzaktan onu izleyen bir sure sonra mudahele istegi hissettim. Bu kadar yeter deyince o da israr etmedi hemen birakti. Anlasilan kendisi de yeteri kadar seker aldigini farketmisti.

Dislerimle Ne Yapabilirim?

Bilge'nin su anda tam 4 tane disi var. Gecen aydan itibaren sira ile on disleri birer birer cikmaya basladi. Once alttan bir tane, sonra alt disin karsisindaki ust dis ve hemen onun yanindaki alt ve ust disler. Su anda dort tane disi var oglumun. Dislerinin cikmasi ile birlikte disleri ile yapabileceklerini kesfetmeye basladi. Ilk kesfi guvenlik. Maslow'un ihtiyaclar hiyerarsisinde guvenlik ikinci sirada gelir. Yemek, icmek gibi temel fizyolojik ihtiyaclar ilk basamagi olusturur. Bunu guvenlik izler. Bilge de buna paralel bir gelisim gostererek dislerini guvenligini saglamak icin kullanabilecegini hemen kesfetti.

Aksamlari cocuklarin uyku vaktine dogru zaman zaman minik krizler yasayabiliyoruz. Ozellikle ikisinin de uykusu varsa kim anneye sarilacak krizi oluyor bu genelde. Meryem Bilge'yi istemiyor, Bilge'de benim kucagimda kendine yer bulmaya calisiyor. Oglum kendine bir yer istedigini hece, kelime arasinda biryerde kullandigi ma-ma, ma-ma sozlerini tekrarlayarak daha olmadi aglayarak belli ediyor(du). Gecen gun pasif bir sekilde kendine yer acmak yerine aktif bir sekilde mucadele edebilecegini kesfetti. Meryem'i isirdi. Meryem hic beklemedigi bu tepki karsisinda saskin, Bilge ise buyuk bir basari kazanmis edasi ile sevimli bir glumseme ile bize bakiyordu.

Bunun yaninda, Bilge dislerini birbirine surterek farkli sesler cikarabilecegini kesfetti. Bu sabah onu krese gotururken dislerini keyifle gicirtadiyordu. Emre ile ben ne yapacagimizi bilemeden bu ic giciklayici sese nasil tahammul edecemizi dusunmeden edemedik. Altta ve ustte dislerinin olmasi onun icin normal bir duruma donusunceye kadar bu dis gicirdatmasina bir sure daha katlanmamiz gerekecek sanirim.

19 Eylül 2012 Çarşamba

Turkce'nin Cilveleri

Bir yetiskin olarak konusurken kullandigimiz dilin yapisi uzerinde pek dusunmeyiz. Cunku o icsellestirilmis bir ogrenimdir bizim icin. Kelimeler otomatige baglanmis gibi cikar agzimizdan anlamlarini cok irdelemeden. Gunluk konusmalarimizda tek amacimiz meramimizi en kisa sekilde aktarabilmektir karsimizdakine. Cocuklarla iletisim iste butun bu otomatige baglanmis aktivitelerimizde bir an icin duraksayip dusunmemizi sagliyor. Anne baba olmak insani genc ve dinc tutar gibi bir soz var ya aslinda bu sadece fiziksel anlamda degil. Evet onlarin pesinden kosabilmek basli basina bir is. Ancak bunun yaninda onlarin zihinsel gelisimlerini takip edip, desteklemek de insana tum bildiklerini yeniden sorgulatiyor.

Ornek 1. Eklerle yapisi degisen kelimelerle gelen anlam karmasasi

AY ve AYI
Bu epey bir onceden kalan bir olay.
Ben: Meryem ay ne kadar guzel degil mi?
Meryem: [elimi isaret ettigim yere bakar]
Ben: Annecim ay'i gordun mu? Ne guzel degil mi?
Meryem: Gormuyorum, nerde anne?  [AYI taklidi yaparak sorguluyor]
Ben: Annecim AYI degil AY'i.
Meryem: !!??
Ben: Yani ay. AY'i gordun mu?
Meryem: !!??
Ben: Yok annecim AYI yok. Gokyuzunde ay var ya. Ona bak diyorum.

Boy ve Boyun
Son haftalarda Meryem'in sut icme aliskanligini pekistirmek icin Meryem'e sutun yararlarini anlatiyorum.
Ben: Bak annecim sut cok faydali. Sut icersek kemiklerimiz cok guclu olur. Ayrica boyumuz da uzar. Boyun uzasin, kocaman ol istemez misin?
Meryem:[Kafa salliyor]
Bundan birkac gun sonra Meryem sutunu icerken:  Anne bak [boynunu gosteriyor] bak boynum uzucak.
Ben: Boynun??
Meryem: Sut iciyorum. Boynum buyuyecek.
Ben: Kizin boyun uzayacak. [Simdi boyu nasil anlatirsin?]  Bak ben mesela bu kadar uzunum [bastan ayaga boyumu gosteriyorum]. Sen de bu kadar uzunsun [onun bastan asagiya boyunu gosteriyorum]. Boyun uzayacak kocaman olcaksin.
Meryem: [Boynunu gostererek] Boynum uzayacak.
Ben: !!??

18 Eylül 2012 Salı

Biraz Daha Konusalim

Meryem ile birebir konusmalarimiz artti. Birkac hafta once babasi ile karsilikle sohbet ediyorlardi. Ben oteki odada Bilge'yi uyutmaya calisiriken bir yandan da onlari dinliyordum. Konusmanin asil amaci Meryem'in yeni sinifina dair dusuncelerini ogrenebilmekti. Meryem oyun oynadigini falan soyledi. Sonra babasina dondu bizim ona sordugumuz soruyu sordu: "Sen okulda ne yaptin baba?" Emre de onun hosuna gidecek sekilde okulda yaptigini anlatti.
-Pizza almislar. Ben tabagima uc tane aldim. Sonra hepsini bitirdim. Cok acikmistim. Gittim bir tane daha aldim....
Meryem bu karsilikli paylasimdan cok mutlu olmustu. Emre hadi yatma zamani deyince. ama biraz daha konusalim dedi. ve ertesi gunlerde de baba seninle konusalim mi? veya anne seninle konusalim mi diye bizim yanimiza geldi. Konusma genelde anne (veya baba) sen bugun okulda ne yaptin oluyor. Kizim paylasiminin iki yonlu oldugunu bize bu sekilde cok guzel gosterdi. Daha oncelerde biz ona okulunun nasil gectigini soruyorduk ama hic kendimizden bahsetmiyorduk. Anladim ki iki taraf da birseyler paylasirsa konsumalar daha anlamli ve degerli oluyor.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Saclarimiz Bize Kuser mi?

Meryem daha dogdugu ilk dakikada parmagini agzina goturup parmagini emmeye baslamisti. Bu emme duygusunun ne kadar kuvvetli oldugunu gosteriyordu. Ilk ay emzik denedik. Ama ya emzigi agzinda tutamadigindan ya da istemediginden  kisa surede parmagina dondu. Bir ayin sonunda bas parmagi onun en yakin dostuydu diyebilirim. O zamanlar bizim icin bu aliskanlik buyuk bir kolaylikti cunku aglamak yerine kendi kendini teskin edebilecegi bir aliskanlik gelistirmisti. O gun bugundur o parmak her korktugunda, her uzuldugunde veya uykusu geldiginde agzinda. Dis yapisini bu durum epey bir etkiledi. Disleri one dogru kaydi. Son bir yildir parmagini biraktirmak icin bircok yontem denedim ve doktoru ile bu durumu bir kac kere konustum. Doktorlarin soyledikleri "biz tavsiye etmiyoruz ama siz deneyebilirsiniz". Bir ara parmaklarina aci oje surduk. Su anda ona izin vermiyor, zorla da suremiyoruz. Sonra birlikte kararlar aldik. O parmagini emmeyecekti ve ben de ona hediyeler alacaktim.

Ilk karar verdigimiz an bir cocuk magazasina gittik ve onun istedigi ve cok da pahali olmayan bir kac ufak hediye aldim. O zaman cook heyecanliydi ve parmagini emmeyi biraktigi icin kendisi ile gurur duymustu. Ayni gun vakit ilerledikce bu karar onun icin zorlasti. Farkinda olmadan elini agzina goturuyor ve ben de onu uyariyordum. Ozellikle uykusu geldikce icindeki istegi bastiramaz duruma geldi. Benimle ayni odada oldugu zaman parmagini agzina alamadigi icin oteki odaya gecip birazcik parmagini emip geri geliyordu. Tabii ben bunu hemen gozlerinden ve yuzune yayilan suclu gulumsemesinden anliyordum. Uzerine gitmedim, cunku bunun bir surec oldugunun farkindaydim. Ilk gun boyle gecti. Ertesi gun bu kacamaklar daha artti ve gunun sonunda artik pes etmisti. "Ben parmagimi emecegim." Bu kadar. Bu onun karariydi ve benim daha cok uzerine gitmemim bir anlami yoktu.

Parmak emmek tek basina olsa o kadar buyutulecek bir sey degil belki ama Meryem parmaklarini emerken saclariyla oynamayi cok seviyor. Saclari ile oynarken mutlaka bir tutam sac yolunuyor. Bu bir tutam sac parmagiyla birlikte agzina gidiyor. Saclarini da birlikte yiyor yani. Ben bu durumun TIP dilinde adi olan bir hastalik oldugunu bu konuda arastirma yaptikca ogrendim. Buyuklerde bu hastaligin adi  "Trichotillomania" diye geciyor. Bebeklerde de gorulebileceginden bahsediliyor ama kesin bir tedavi yontemi olmadigi soyleniyor. Onceleri parmak emmeyi birakirsa sac yolma aliskanligi da otomatik olarak kaybolur diye dusunuyordum. Cok hos, kivir kivir saclari var ama bir tarafi surekli yoldugundan, saclarinin yoldugu tarafi diger tarafina gore acik bir sekilde kisa. Ayrica saclari seyrek ve hic kestirmemis olmamiza ragmen yasina gore kisa.

Madem acik acik bu aliskanliklarindan kurtarmayi basaramiyorum once masallarla, kisa hikayelerle bilinc altina parmak emmenin ve sac yolmanin ne kadar zararli oldugunu yerlestireyim diye dusundum. Aksam hikaye saatimizin iki hikayesi bunu isliyor.

Bir varmis, bir yokmus. Bir tane parmak emen bir cocuk varmis. Parmagini o kadar cok emiyormus ki parmagi eskimis. vs, vs.

Bir varmis, bir yokmus. Bir tane cocuk surekli saclarini yoluyormus. Saclari cok uzulmus bu duruma.Sen benim canimi yakiyorsun demis ve cocugan kusmus. vs, vs.

Bu iki hikayede de cocuk kendi kendine karar veriyor. "Ben bir daha parmagimi emmeyecegim."
"Ben bir daha saclarimi yolmayacagim". Parmak iyilesiyor. Cocugun saci cocukla barisiyor ve upuzun oluyor ve sonsuza kadar mutlu oluyorlar.

Ne kadar bilinc altina bu aliskanliklarindan kurtulmasi gerektigini yeslestirebilirim bilmiyorum ama su an icin bulabildigim en iyi cozum bu. Meryem tabii ki hikayedeki cocugun kim oldugunu biliyor. Bana her gece:
 - Anne bana meryem'i anlatsana...
diye istekte bulunuyor. Yani bu hikayeleri dinlemeyi seviyor. Hikayenin sonunda:
- Parmagimi azicik emecegim.
diye kendine bir cikis yolu buluyor ve tekrar vazgecemedigi aliskanligina donuyor. Saci icin ise aciklamasi "Ben sacimi yolmuyorum, sadece oynuyorum". Gecen gun arabada giderken hikayeyi hatirlatarak "Meryem, saclarin sana kusmesin kizim" dedim. O da her zamanki savunma icgudusuyle "anne sadece oynuyorum" dedi. Sonra bakti ki oynarken elinde yine bir tutam sac"Anne oynarken sacim kopmus. Cok komik." diyeyerekten aslinda koparmayi ne kadar isteksiz ve bilincsiz yaptigini bana bir kez daha gostermis oldu.

Belki daha zamani degil. Belki biraz daha beklemeliyiz. Insanin cocugunun kendine zarar verdigini gormesi ve bu konuda caresiz kalmasi ne zor bir durum.

11 Eylül 2012 Salı

Ata Binme Zamani

Meryem hep cok hareketli bir cocuktu. Oyun alanindaki yasiti bir cok cocugun anne ve babasinin yardimi ile zor yaptigi seyleri Meryem tek basina buyuk bir basari ile yapiyordu. Tirmanma duvarina tirmanmak onun icin siradan bir aktivite, sallanan kopruden gecmek ise heycanini yitirmis bir etkinlik oldu diyebilirim. En son ip ustunde yurumeye calisiyordu.
Biz de onun bu beceri ve isteginin farkinda oldugumuz icin firsat buldukca onun hoslanabilecegi etkinlikler planlamaya calisiyoruz. Tabii ki cok duzenli olmadan. Bunlardan birisi ata binme. Meryem'in ne zamandir istedigi bir seydi ve sonunda gerceklestirme firsati bulabildik. Bizim eve yaklasik 20 dakika uzakliktaki bir at ciftliginde cocuklar icin Midilli tarzi atlarin oldugunu ogrendik ve Meryem'i oraya goturduk. Atlari kiralayan adam cogu cocugun 10-15 dakika sonrasinda inmek istedigini soyledi ama biz yine de yarim saat olsun istedik. Meryem halinden gayet memnundu. Babasinin kontrolunde olsa da ata binmekten epey bir hoslandi. Hatta hic inmek istemedi.

9 Eylül 2012 Pazar

Ma-Ma Me-Me

Bilge isteklerini hecelerden kelimelere tasima gayretinde. Su aralar en fazla duydugumuz heceler Ma-ma. Aslinda bu hece mama kelimesi ile ma-ma hecesi arasinda bir yerde. Aciktiginda yanimiza ma-ma, ma-ma diye geliyor. Biz bakislarindan acikmis veya susamis olabilecegini anliyoruz. Ama Bilge'nin dilinde bu iki hecenin anlami biraz daha genis. Kucak istediginde veya bizim elimizdeki birseyi istedigi zaman ma-ma ma-ma geliyor.
Kelimeye donusmek uzere olarak bir diger hece de me-me. Gecen gece uyku uyaniklik arasinda ac bir sekilde aranirken kizgin bir sekilde me-me dedi ve bence o zaman anlaminin gayet farkindaydi.

4 Eylül 2012 Salı

Uzun Haftasonlari

Bu haftasonu uzun haftasonlarindan birsiydi. Eylul'un ilk Pazartesi'si Amerika'da isci bayrami veya gunu. 1  Mayis'in aksine... Amerika burada da kendine bir cikar yol bulmus. Avrupa'da ve Turkiye'de bircok gosteriye sahne olan isci bayrami burada aksine gayet sade ve sessiz geciyor. O gun resmi tatil ve her yer kapali. Herkes isinde gucunde. Bizim icin de cocuklarla uzun bir hafta sonu. Cumartesi, Pazar ve Pazartesi. Su aralar benim tembelligim uzerimde. Cocuklari eskisi kadar disari cikarmiyorum. Onceden hemen hemen her hafta sonu Meryem ile disari cikardik. Mutlaka parka giderdik. Alisveris merkezine ugrardik, falan filan. Simdi iki cocuk olmasinin da etkisi olsa gerek o kadar cok gitmiyoruz. Hemen hemen tum hafta sonu evdeydik. Dun bir sureligine markete gittik. Meryem, Bilge ve ben. Butun hafta sonu en buyuk aktivitemiz buydu diyebilirim. Temizlik, cocukalarin banyosu yemekler, uyku vakti derken zaman gecti. Ancak Emre de ben de dun ogleden sonra hafta sonu bir savastan cikmis gibi ertesi gun cocuklarin okulunun olmasina sevindik. Ikimiz de birazcik kendimizi dinlemeyi ozlemistik.