10 Kasım 2016 Perşembe

Clinton ve Trump

Amerika'daki seçimler dolayısı ile bizim eve de bir hareketlilik gelmişti. Meryem ara ara Hillary Clinton'ın seçilirse ilk bayan başkan olacak olmasından duyduğu heyecanı dile getiriyordu. Seçimlerden bir gün önce, arabada yine seçimler gündeme geldi. Bilge ve Meryem Clinton'a mı yoksa Trump'a mı oy vereceklerini konuşuyorlardı. Bilge hemen ağzını doldura doldura "ben Donald Trump'ı seçerdim" diye cavp verdi. "I want my dreams come true" diye ekledi ardından hemen. Yani rüyalarının gerçek olmasını istiyormuş. Ben Bilge'nin bu yorumunu şaşkınlıkla dinlerken Meryem hemen müdahele etti. "Donald Trump hates kids. Ben Clinton'ı seçerdim çünkü Clinton çocukları çok seviyor" dedi.
Yol boyunca Trump, Clinton derken eve geldik. Ben tabii gece biraz sıkıntılı bir şekilde seçim sonuçlarını takip ediyorum. İşin açıkcası ne Trump ne de Clinton'ı istiyorum. Ama tabii insan Trump'a alternatif olarak yine de Clinton daha iyidir diye Clinton'ın kazandığını görmek istiyor. Gece yarım gibi Trump arayı açmaya başlayınca ben artık dayanamayıp yattım. Tüm gece bir huzursuzluk vardı üzerimde. Sabah 5:30'da Bilge yanıma heyecanlı bir şekilde ben bugün 5 oldum diye geldi. Seçimlerin ertesi gün canım oğlumun da doğum günüydü. Meryem de uyanmıştı. Meryem'in ilk sorusu kim kazandı oldu. Trump deyince biraz üzüldü ve şaşırdı. Sanki Clinton'ın kazanacağından çok emindi. Her beraber Trump'ın zafer konuşmasını dinledik. O kadar da korkunç değildi. Sanki biraz yumuşamaya başlamıştı. İlk baştaki sıkıntım biraz olsun hafifler gibi oldu.

Okul dönüşü arabada Meryem yine seçimlere döndü. Anlaşılan okulda epey bir konuşması geçmişti. Ama bu sefer daha bir endişeliydi. "Anne herkes diyor ki Trump başka ülkeden insanların Amerika'ya gelmesine izin vermeyecekmiş. O zaman babaanne ve hala gelemez" diye ağlamaya başladı. Ben yok öyle birşey dedim. Pasaportları, vizeleri var. İstedikleri zaman gelebilirler. Arkadaşların izinsiz girmeye çalışan insanları kastetmiştir dedim. O aynı endişeli ses tonu ile "ama burada doğmayan insanlar burda çalışıyor bile olsa kendi ülkelerine döneceklermiş" dedi. Meryem bu küçücük yaşı ile kocaman kocaman sorunları anlamaya çalışıyordu. O zaman Trump'ın başkan seçilmesinin etkilerinin sadece Trump'ın vereceği kararlarla ilgili olmadığını anladım. Trump bazı insanların içlerinde bastırdıkları hırs, kin ve ırkçılık duygularını legalize etmişti. Tabanda ayrımcılığın kapısını aralamıştı. İşte esas korkutucu olan buydu.

3 Ekim 2016 Pazartesi

Trex ve Matematik

Bilge ile zihinden matematik alıştırmaları yapıyoruz. 5 ile 4'ü toplarsak ne olur oğlum diye sordum. Dokuz diye cevap verdi. Nasıl yaptın sorusunu her zaman yaptığı gibi "kafamdan düşündüm ve buldum" diye yanıtladı. Ha bir de "Sen öyle demiştin cevabı var". O zaman çok fazla konuşarak bu çocuğa iyi mi yapıyorum kötü mü yapıyorum bilemiyorum.  Çünkü hedefim hem ona farklı düşünce yöntemlerini gösterebilmek hem de düşüncesini kelimelere dökebilmesine yardımcı olmak.

Parmaklarımı göstererek açıklamaya başladım. Bak burada 10 var. Birisini kapatınca ne oldu? 9 kaldı çünkü 9, 10'dan bir eksik.

Ben onun anlayabileceği bir açıklama yapmaya çalışırken bana dönüp "anne Trexler matematik yapamazlar, neden biliyor musun? Çünkü sadece 2 parmakları var." demesin mi.

Trexler matematik yapıyor olsalardı 10 tabanlı sayı sistemi yerine iki tabanlı sayı sistemi mi kullanırlardı acaba diye sormadım tabii.

26 Eylül 2016 Pazartesi

Kuzen Kardeşliği

Şu aralar yeni evimizde uzun süreli misafirlerimizi ağırlamanın keyfini sürüyoruz. Önce çocukların babaanneleri geldi. Bilge birkaç gün korku ile uyandı. Babaanne gitti mi acaba diye. Babaannesinin uzun süreli misafirimiz olduğunu anlaması ile rahatladı ve hep beraber daha geniş ailemizin keyfini sürmeye başladık. Ardından Zeynep, Kemal ve Beyza geldi. Kemal kısa süreliğine gelmişti ancak Beyza ve Zeynep bir ay bizimle birlikte idi.

Bu duruma tabii en çok Meryem ve Bilge sevindi. Kuzenleri ile ilk defa bu kadar uzun süreli vakit geçirme fırsatı yakalamışlardı ve bu paha biçilemezdi. Meryem özellikle Beyza'nın üzerine titriyor. Tabii bunda Beyza'nın da payı büyük. Yalnız bizim çocuklar değil Beyza da bizimkileri kardeşi gibi görüyor. Aslında tek bir farkla. Kardeşliğin verdiği bir rekabet durumu olmadığı için çok fazla gürültü patırtı da olmuyor. Yaşasın kuzen kardeşliği!

Elif'in durumu birazcık farklı. Elif Beyza'ya bayılıyor ancak Beyza'yı kendine rakip olarak gördüğünden midir bilinmez bazen ona zarar verebiliyor. Dolayısı ile Beyza Elif'e karşı tedbirli olmak zorunda. Beyza daha bir hafta içinde iki üç ısırma vakası atlattı.

Meryem okuldan eve öyle bir istek ve neşe ile geliyor ki... Biliyorum aslında elinde olsa Beyza'yı hep burada tutar.  Evde bodrum katındaki oyun odasında, evin arka bahçesinde, ön tarafında uzun uzun oynuyorlar.





Zeynep ve Beyza'nın buradaki evimize gelmeleri o açıdan çok iyi oldu. Alan geniş, oyun alanları çeşitli ve çocukların sıkılmaya pek bir vakti olmuyor.

Dün bahçede fıskiyeyi açtık, suda ıslandılar.


Su altında serinledikten sonra çimlere oturup güneşin tadını çıkardılar.

Daha sonra Cincinati doğa merkezine gittik. Uzun bir orman yürüyüşü yaptık. O kadar uzun yürüyüşten sonra bile hala enerjileri tükenmemişti.





Çocukların ilişkilerini sağlamlaştıracağı, birbirlerini daha iyi tanıyıp birlikte olan hatıralarını zenginleştirebileceği böyle bir fırsatı yakalamış olmalarından dolayı çok mutluyum.

Keşke böyle daha çok günlerimiz olsa.


Süpriz Misafirler

Zeynepler bizim yanımıza geleceklerinin müjdesini yazdan vermişlerdi ancak vize görüşmesine gittiklerinde görevliler onların vize durumunu biraz beklemeye almıştı. Yani vize alıp alamayacakları belli değildi. Bu durum hepimizde bir hayal kırıklığı oluşturdu. İçimizden hala belki alabilirler ve gelirler desek de çok bir umudumuz kalmamıştı. Ama hiç beklenmeyen oldu ve vizeyi alıp bize süpriz yaparak bir anda evimize gediler.

Zeyneplerin geleceği gece babaannesi çocuklara sabah size büyük bir süprizim var demişti. Bilge ve Meryem sabahki süprizi merak ederek yataklarına yattılar. Meryem uyanınca ilk işi süprizi sormak oldu. Halasını ve kuzenini karşısında görmeyi hiç beklemiyordu. Onları görünce gözlerinin içi aydınlandı sanki. Hem şaşırmış hem de çok sevinmişti. Sonra dönüp bana o çok bilmiş ifadesi ile "babaanne süprizim var demişti ama bu gerçekten çok büyük bir süprizmiş!" dedi.


Gerçekten de olabilecek en güzel süprizdi.

14 Eylül 2016 Çarşamba

Duyguları İyi İfade Edebilmek

Bizim ailemizde herkes biraz kara kutu. Bu durum ben ve Emre'den kaynaklanıyor biraz galiba. Biz öyle sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, sevdiklerimiz veya sevmediklerimizi kolay kolay kelimelere dökemiyoruz. Çocuklarımız bize benzedikleri için mi yoksa kendi karakterlerinin bir parçası olarak mı bilinmez ama onlar da biraz kara kutu. Meryem'in ne düşündüğü ne hissettiği olaylar yaşandıktan çok sonra ortaya çıkıyor. Meryem'de mutlaka bir kuluçka dönemi var. Önce duygularını analiz ediyor, sindiriyor, sonra kelimelere döküyor.  Mesela başkalarının kıyafetlerini giymeyi sevmediğini şimdi şimdi söylüyor. Senelerce ben ona arkadaşların çocuklarından gelen kıyafetleri giydiriyordum ve her üzerini giyeceğinde uygun bir kıyafet bulmakta zorlanıyorduk. Meğersem sebebi buymuş. Aynı şekilde ikinci el eşya kullanmayı sevmediğini daha yeni söyledi. Koltuklarımızı yeniledik ama yine ikinci el. Meryem koltuğun üzerine havlu koyup oturuyordu. Meğersem başkasından gelmesi fikri onu rahatsız ediyormuş.  Çözümü koltukların üzerine atabileceği bir battaniye almakta buldum. Oturmak istediği her yere taşıyabilir. Meryem'e sürekli olarak duygularını bizimle paylaşması konusunda hatırlatmalarda bulunmak durumunda kalıyorum. Sevgisini anlatmakta da bir o kadar ketum. Hiç öyle gidip birisine durup dururken sarılmaz. Ama biz ona sarılmazsak kafasında öyle senaryolar yazıyor ki kendimi sürekli diken üstünde hissediyorum.

Bilge bir nebze daha iyi. En azından sevgisini anlatmakta. Mutlu olduğunda, onun sevdiği birşey yaptığımızda çok net. Anne ben seni seviyorum diyor. Pazartesi bayram diye onlara birer oyuncak aldık. Arabadan eve dönerken hemen bana "Anne ben seni çok seviyorum" dedi. Geçen babaannesi ile dışarıda sohbet ederlerken de ona söylemiş. Birlikte sohbet etmeleri çok hoşuna gitmiş ve duygularını hemencecik paylaşmış. Ancak bu netlik bazen problem olabiliyor. Sevmediğine de sevmiyorum diyor açık açık. Ama bu sevmemek genel bir sevmeme durumu değil. Aslında söylemek istediği ben seni tanımıyorum ki seveyim. Mesela Kentucky'e gelmeden birkaç hafta önce Beyza bizim çocuklar ile oynamak için evimize gelmişti. Beyza'nın babası kızını almak için geldiğinde Bilge'ye kendisini sevip sevmediğini sormuş sanırım. Bilge hayır demiş. Emre çok utandım dedi. Ben orada değildim ama Bilge'nin ne demek istediğini anlamıştım. Bilge Beyza'nın babasını tanımıyordu. Birlikte doğru düzgün vakit geçirmemişlerdi. Dolayısı ile sevgi sözünün anlamını dolduracak ortak bir geçmişleri yoktu. Bilge kelimeler ile sevdiğini sevmediğini anlatma konusunda daha net olmasında rağmen o da bizi sarılıp öpücüklere falan boğmuyor. Gelip beni böyle kocaman kocaman öptüğünü çok hatırlamıyorum. Öfkelendiği veya kıskandığında biraz daha kapalı kutu. Benim için o tarz duygularının bazı belirleyicileri var. Meryem'i durup duruken rahatsız etmeye başladıysa, Meryem ile ilgili birşeyi kıskanmıştır kesin. Etrafa veya eşyalara zarar vermesi çoğu zaman bu tarz duygularının bir göstergesi. Geçtiğimiz günlerde Emre, Meryem ile Elif'e ayakkabı almıs ama Bilge'ye almamıştı.  Bilge hemen Meryem'i ve beni rahatsız etmeye başladı. Doğrudan vurmuyor ama bir şekilde insanı rahatsız ediyor. Mesela sırtıma çıkmaya çalışıyor, Meryem'i koltukta sıkıştırıyor. Ben olayın nereden kaynaklandığının farkındaydım. Baban sana ayakkabı almadı diye üzüldün mü diye sordum. O zaman duygularını anlatmaya başladı. Bize Meryem'in sahip olduğu ayakkabıları tek tek göstermeye başladı. Gerçekten de Meryem'in 5-6 çift ayakkabısı vardı. Bilge'nin ise sadece bir terliği ve bir spor ayakkabısı vardı. Yalnız ayakkabıları gösterirken çok komikti. Bak bu da var ve hiç bunu giymiyor şeklinde yorumlar yapıyordu. Bilge'nin neyi kıskandığı veya neye öfkelendiğini tahmin etmek öyle her zaman kolay olmuyor. Bir de bazen cok alakasız ortamlarda bu duygular ortaya çıkıyor. Mesela bir oyun alanında veya arkadaşlarımızla bir aradayken. O zamanlarda insanın duygu analizi yapmaya pek bir vakti olmuyor.

Elif bu konuda en açıkları. Sevdiği sevmediği çok belli. Sevgisini dokunarak, sarılarak, öperek gösteriyor ve bu bizim ailemiz için büyük bir ilerleme. Geçen gün babannesi Elif ile babaanne olduğumu anladım diyordu. Diğer ikisi hiç o kadar babaannelerine sarılmamışlardı ki. Emre birkaç günlüğüne Michigan'a gidip geliyor. Geçen hafta geldiğinde Elif kollarını kocaman açarak Emre'nin yanına gitti. Özlemişti ve ona sarılmak istiyordu. İlk başlarda Emre Elif'in onun etrafında neden dönüp durduğunu anlamadı. Alışmamışız ya böyle sevginin gösterilmesine...

Sevgi sevgiyi pekiştiriyormus. Bunu bize Elif öğretti. Hepimizin Elif'i örnek alarak sevgimizi daha açık belli etmeyi öğrenmesi gerekiyor .

Herkesten Rol Çalmak

Elif büyüdükçe kendi varlığını bulunduğu ortamlarda daha bir belirginleştiriyor. Artık ne yaptığımızı daha çok anlıyor, rutinlerimize iyice alıştı ve onunla ilgisi olmayan aktivitelerde bile en sevimliliği ile kendisine bir yer belirleyebiliyor. Çocuklar kitap okuyorsa eline bir kitap alıp kitabın sayfalarını karıştırıyor. Onlar masa üzerinde yazı yazarken hemen kendine bir kalem buluyor, kağıt bulamazsa Meryem veya Bilge'nin elindekini alıyor, birşeyler çiziktiriyor. Çocuklar müzik açıp dans etmeye başladığında hemen yerini alıyor. İnsan ister istemez sadece onu izlemeye başlıyor.

Sosyal ortamlarda birileri ile konuşurken biz birşeylere gülersek anlasın anlamasın bir anda o da kahkahayı basıyor. Tabii bütün bakışlar ona çevriliyor.

Elif olduğu bir ortamda inatla herkesten rol çalıyor.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Sorumluluk Duygusu

Meryem bu sene ikinci sınıfta. Bir sınıf daha büyümenin getirdiği ilk rahatlık okul otobüsüne artık biz getirip götürmek zorunda değiliz. Okul otobüsü Meryem'i bizim eve doğru dönen yolun başında bırakıp alıyor. Sabahları Meryem kendi çıkıyor, otobüsü tek başına bekliyor. Akşam ise otobüsten indikten sonra doğrudan eve geliyor. Bu değişikliğin bizim hayatımıza katkıları epey büyük oldu. Sabahları Meryem'i otobüse yetişitereceğiz diye koştur koştur yollara dökülmüyoruz. Bu durum Meryem'i de rahatlattı. Kendi çıkış saatine göre kendisini ayarlıyor. Akşamları ise Meryem'in otobüs saatine göre işlerimizi ayarlamak için zorlamıyoruz kendimizi. Meryem otobüsten gelince kendi anahtarı ile kapıyı açıp içeri giriyor. Dolayısı ile bizim günümüz bölünmemiş oluyor.

Artan sorumluluklar sanki Meryem'i daha bir olgunlaştırdı. Önceden ona hatırlatmak zorunda olduğumuz şeyleri şimdi kendiliğinden yapıyor. Sabah kalkar kalmaz yüzünü yıkıyor, üzerini giyiyor. Öğlen yemeğini ve atıştırmalık öğünlerini o bana hatırlatıyor. Bu artan sorumluk duygusunun bizim ailemize olan katkısı ise çok daha fazla. Çünkü Meryem'in sahiplendiği sorumluklar birden Bilge'nin de sorumlulukları olmaya başladı. Geçtğimiz senelerde Bilge'ye üzerini giydirmek için ne kadar da uğraşırdık. Evden kendimizi dışarıya atasıya kadar akla karayı seçerdik. Meryem'i örnek alan Bilge hazır ve nazır bir şekilde kahvaltı masasında yerini alıyor. Çocuklarımızın artan sorumluluk duyguları ile sabahlarımız daha az telaşlı geçiyor artık.

Bu güzel gelişmelerle birlikte içimi kaplayan gurur duygusunu ise tarif bile edemem.

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Yeni Okul Yeni Endişeler

Uzun bir yaz molasından sonra bugün Elif ve Bilge için okulun ilk günü idi. Sabah geçtiğimiz diğer günlere göre daha erken kalktık. Saat 7:30'da çocuklar ayakta idi. Kahvaltı falan derken evden çıkmamız 8:30'u buldu. Bilge ve Meryem'i bize 10 dakika kadar uzaklıkta olan Rainbow çocuk kreşine yazdırdık. Burası Elif için zorunlu bir seçim yeri oldu. Elif'i bizim okulun kreşine göndermek istiyordum ancak 15 Ağustos haftası kreşin kapalı olması beni böyle bir son dakika seçimine yöneltti.
Bilge daha önce sınıfını görmüştü ve yeni okulu için heyecanlıydı. Bir emin olamama durumu gözlerine yansımıştı ama uzun bir tatil sonrası sanki bir okul ortamını özlemiş gibiydi. Elif ise hiç ama hiç hazır değildi. Sınıfını, öğretmenlerini daha önceden görme fırsatı olmamıştı. Ayrıcı iki aydır yanımızda olması bu durumu iyice zorlaştırmıştı. Bırakınca çok ağladı. Hem de içini çeke çeke. Biz de içten derin bir "off "çektik ne yapacağımızı bilememenin sıkıntısı ile. Öğlen kreşi aradığımda Elif'in çok mutlu olduğundan, nasıl ortama adapte olduğundan bahsettiler. Bunu ispat etmek için de bir fotoğraf yollamışlardı. Gönderdikleri fotoğrafta Elif'in mutlu yüzünü görmeyi beklerken canım kızımın ağlamaktan buğulanmış gözleri ve şaşkın bakışı ile karşılaşınca daha bir kötü oldum.


Bu günler geçecektir ve Elif biraz daha olsun daha az üzülecektir diye umut ediyorum. Ama hala Elif'i bu kreşe göndermekle ne kadar doğru yaptık onu bilemiyorum. Öğretmenlerinin SCDC'deki Miss Stacey gibi olmasını tabii ki bekleyemem ama birazcık sevgi, ilgi ve çocuğumu anlasınlar istiyorum, çok mu?

1 Temmuz 2016 Cuma

Erkek Çocukları ve Kız Çocukları

Meryem ve Bilge daha çok küçükken kütüphaneden ödünç aldığımız çocuk ninnileri CD'sinde şöyle bir tekerleme duymuştum:

What are little boys made of?
What are little boys made of?
Snips and snails
And puppy-dogs' tails
That's what little boys are made of
What are little girls made of?
What are little girls made of?
Sugar and spice
And everything nice (or all things nice)
That's what little girls are made of


Bu tekerleme beni gülümsetmişti ama bir yandan da eşitlikçi yanımı tetikleyerek ne kadar cinsiyet ayrımcı bir tekerleme diye düşündürmüştü. Bir erkek çocuğu annesi olarak zaman zaman bu tekerlemeye katılmadan edemiyorum. Benim örneklemim bir kişiden oluşuyor ve dolayısı ile bütün erkek çocukları için genellemem münkün değil ama Bilge'yi gözlemledikçe neden erkeklerin bu kadar küfür edip, horozlar gibi kabararak ortada gezdiklerini daha iyi anlıyorum. 

Bilge duygularını yoğun yaşayan bir çocuk. Zaman zaman çok şefkatli oluyor ama vahşi bir yanı var ki beni zaman zaman çileden çıkarıyor. Filmlerde veya etrafta duyduğu kötü kelimeleri öyle bir yakalıyor ve sahipleniyor ki sadece konuşmalarımıza değil hangi filmleri izlediğimize bile ekstra özen göstermemiz gerekiyor. Aptal kelimesini ağzını doldura doldura söylemeyi çok seviyor ve ne kadar uyardıysam bir türlü kalıcı bir sonuca ulaşamadım. Ancak beni en çok saşırtan F... kelimesini söylemesiydi. Bowling oynamaya gittiğimizde lobutları deviremediğinde önce biraz yumuşak bir küfür savurdu. "Dang it!" diye bağırdı. Birkez daha başarısız olunca "f...!" deyince ben insanların arasında ne diyeceğimi bilemedim. Oğluma nasıl yanlış bir tepki verdiğini mi anlatsam yoksa etraftaki insanlardan özür mü dilesem şaşırdım kaldım. 

Bir de tabii "I will punch you in the face" var.  Türkçe'de "yüzünü gözünü dağıtırım" sözüne eş tutabiliriz. Kızdığı zaman kim olduğu farketmiyor ve öyle bir içten söylüyor ki insan gerçekten yapacak diye korkuyor. 

Beni en çok endişelendiren ise sinirlendiği zaman kendisine hakim olamayıp tekme tokat yanındakilere girişmeye çalışması. Meryem ile sıkı kavgaları oluyor. Meryem de az değil, birbirlerini epey bir acıtabiliyorlar. Bilge Elif'e karşı epey bir nazik ama Elif de arada bir nasibi alıyor. Sinirlendiği zaman Elif'in arkasından öyle bir ittiriyor ki yazık çocuk yere kapaklanıyor.

Bütün bunlar olurken biz sessiz sedasız seyretmiyoruz tabii. Türlü türlü yöntemlerle bu tepkilerinin ne kadar yıpratıcı ve kırıcı olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bazen bol bol konuşarak bazen ise istemeden kızarak, bağırarak ve türlü cezalarla tehdit ederek. 

Ve ben bütün bu tecrübelerime dayanarak bir insan erkek çocuklarını bu kadar güzel anlatabilir diye başta bahsettiğim tekerlemeyi kendi kendime tekrar ediyorum. 

29 Haziran 2016 Çarşamba

Yeni Kelimeler

Elif'imizin kelime hazinesi gelişiyor. Bize olmadık şeyleri getirerek "al" diyor. "Hi" ve "bye" sık kullandığı kelimeler. Bir de "meme-mama" ve "baba".  Meme ve mamayı yemek için kullanıyor. Babayı bazen baba anlamında bazen ise sırf konuşmuş olmak için söylüyor. Baba derken o kadar tatlı söylüyor ki babası olmasam da babacım diye içime çekmek istiyorum.


Yakın Arkadaşlar

Michigan'daki son bir haftamıza girdiğimiz şu aralar buralarda ne kadar çok özleyeceğimiz şey olduğunu daha çok farkeder olduk. Bu taşınmada en büyük zorluklardan birisini Meryem yaşayacak gibime geliyor. Yan komşu sayılabilecek yakınlıkta en iyi arkadaşını bırakıp hiç çocuğun olmadığı bir mahalleye taşınmak pek kolay olmayacak.

Adrianna bizim birkaç blok ötemizde oturuyor. Meryem ile hemen hemen hergün birlikteler.
Çocukların yakınlık derecelerini anlamak için onları toplu ortamlarda gözlemlemek gerekiyor. Diğer birçok çocuğun olduğu bir ortamda bir arada vakit geçirmeyi istiyorlar mı istemiyorlar mı ona bakarak yakınlık derecelerine insan çok kolay karar verebiliyor. Meryem ve Bilge, Adrianna'nın doğum gününe gitmeden önce Meryem'i bu konuda uyarmıştım. Adrianna diğer arkadaşları ile de vakit geçirmek isteyebilir bu duruma üzülme demiştim ona. Ancak gördüğüm tablo hiç de öyle değildi. Her gün bir arada vakit geçirmelerine rağmen bir an bile ayrı durmadılar. O zaman ne kadar yakın  arkadaş olduklarını bir kez daha anladım.



Birlikte eğlenmenin yanında birlikte çok da güzel ders çalışıyorlar. Adrianna bize geldiğinde Meryem'in kitap okuması gerek dediğimde o da kendine bir kitap alıp okumaya çalışıyor. Geçen gün yazma saati yaptık. Hepsi kendi hikayesini yazıp birbirine okudu. Bilge'nin hikayesi resimlerden oluşuyordu.

Adrianna bize geldiği ilk zamanlarda Türkçe konuşmamıza biraz tepkili davranıyordu. Benim yanımda Türkçe konuşmayın diye rica ediyordu. Sanırım kendisini dışarıda kalmış hissediyordu. O ilk başlardaki tepkisi şimdi bir merağa dönüştü. Bana kelimeler soruyor, öğrenmeye çalışıyor.

Şu son birkaç haftadır hergün ve neredeyse her geceye dönüşecek bu birliktelik. Bilge olmasa Meryem onların evinden hiç çıkmaz ama ben Bilge yalnız kalmasın diye genelde bizim evin oralarda oynamalarını istiyorum. Bir arada skooterlarına bindikleri anki görüntüleri o kadar tatlı ki... Yüzlerine kocaman bir gülümseme ile skooterlarının üzerinde dönüp duruyorlar.

Geçtiğimiz gün Meryem onlara gece yatıya kalmaya gitti. İlk bu yatıya kalma fikri gündeme geldiğinde Emre ile ben yabancı birisinin evine çocukları yatıya gönderme fikrine soğuk bakıyorduk. Ancak ailesini tanıdıkça fikrimiz değişti ve Meryem'i içimiz rahat bir şekilde gece yatısına Adrianna'lara gönderdik.  Epey bir eğlenmişlerdi. Adrianna'nın annesi ve babası birlikte güzel vakit geçirmeleri için epey bir özen göstermişlerdi.  Bir sürü aktivite planlamışlar, akşam yemek menüsünü kızların seveceği şekilde hazırlamışlardı.


Meryem'i sabah eve zor getirdim. Birgün daha, bir gün daha, bir gün daha diye beni ikna etmeye çalışıyorlar.

Meryem bugün hayvanat bahçesinden gelir gelmez yapması gereken birkaç işi üstün körü tamamladıktan sonra hemen Adrianna'nın evine gitti. Eve geri geldiğinde Adrianna'nın evde olmadığını söyledi. Ama kapıları açıktı. Kedileri dışarıdaydı, onu içeri koydum geldim dedi. Evin rutinlerini öğrenmiş ve evin kapısnı açıp içeri şöyle bir bakmakta zarar görmemişti.

Adrianna'nın annesi çocuklara Adrianna'nın kütüphaneye gittiğini söylemişti. Meryem ile Bilge heyecanla ofisin orada Adrianna'nın kütüphaneden dönmesini beklediler. Ben biraz çalışmak için evden çıktığımda ofise uğradım. Adrianna biz de kalabilir mi diye sormak için.  Bu son bir hafta birkaç gece yatısı daha planlayalım diye konuştuk. Sonra kızları uzaktan da olsa nasıl görüştürebiliriz diye konuştuk. Babası büyük bir içtenlikle belki Meryem okullar başlamadan önce bir hafta bizde kalır diye teklif etti. Kızım adına sevindim. Ne güzel bir arkadaş edinmişti.

Umarım yeni gideceğimiz yerde de böyle güzel arkadaşlıkları olur.

Yaz! Yaz! Yaz!

Bu yaza da diğer yazlarımız gibi heyecanla başladık. Heyecanın yanısıra bir sürü de plan yaptık. Yazın ilk günü Meryem beni sabah erkenden kaldırdı. Elime bir kağıt tutuşturdu ve yazın yapabileceğimiz aktivitelerin listesini yaptık. Aklımıza ne geliyorsa yazdık. Bilge uyanınca o da ekledi. Bol bol yüzme, oyun, gezilerin yanı sıra çilek toplama, bowling oynama, hayvanat bahçesi gezisi gibi çok özel aktiviteler de listemizde girdi. Listenin en alt kısmına her gün düzenli yapmamız gereken çalışma programını eklemeyi unutmadık.

Hızlı bir giriş yaparak hemen ertesi günü listeden aktivitelerimize başladık.

MSU bahçelerine gezi:



Bowling:



Çilek toplama:



Buz pateni:



Lake Lansing Cumaları:
:

Hayvanat bahçesi:


Havuz, piknikler derken yazımız dolu dolu geçiyor.

Ben yaz bitmeden biraz yoruldum açıkcası. Çocuklarla birşeyler yapmanın heyecanı ve mutluluğunu yaşıyor ve bu dolu dolu geçen zamanlarımızı seviyorum ama bazen biraz nefes almaya ihtiyaç duymuyor değilim doğrusu. Öyle zamanlarda en kısa sürede evden kendimi dışarı atıyor ve bir kafeye gidiyorum. Bilgisayarımın başında sessiz sessiz kahvemi yudumlayıp ağır aksak biraz iş yapmaya çalışıyorum. Ancak asıl amacım aşağı inen enerjimi tekrar yukarılara çekmek.


Daha yaz uzun ama listemiz de çok uzun.  Yani biz bu yaza daha neler sığdırabiliriz neler...

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Elif Bir Yaşında!

Canım kızımın bugün doğum günü. Bundan tam bir yıl öncesi kızımı kucağıma almıştım. Bütün gece ana kız koyun koyuna uyumuştuk. Sonra yavaş yavaş birbirimizi tanımaya ve anlamaya başladık. İlk birkaç hafta geceleri bir on -onbeş dakika olan ağlama krizlerin haricinde hep kolay bir bebektin. Bir arada olunca keyfimize diyecek yoktu.

Canım kızım, gülen yüzüm, içimin aydınlığı iyi ki varsın!


O yüzüne yayılan kocaman gülümsemen ile iyi ki içimizi ısıtıyorsun. Azimli, sevecen, sosyal ve çok hareketlisin. Ayrıca çok da iyi bir gözlemcisin. Hangi eşya nasıl kullanıyor gözlemliyor ve hemen bizi taklit ediyorsun. Bulduğun taraklar ile saçını taramaya çalışıyor veya tokaları saçına takmak için uğraşıyorsun.

Yemek ve uyuma konusunda bize hemen hemen hiç problem çıkartmadın. Genel olarak yemek yemeyi seviyorsun. Verdiğim yemekleri şöyle dilinin ucu ile bir tadıp tadını beğenirsen ağzını kocaman açıyorsun, yok beğenmezsen kaşığı elin ile itiyorsun. Eğer önüne koyduğumuz bir yemekse sanki bizimle dalga geçer gibi ben önüne koydukça sen yere atıyor ve bir de bana şımarık şımarık gülümsüyorsun. Üç gündür okula anne sütü yerine inek sütü gonderiyorum ve çok şükür şişeler hep boş geliyor. Hemencecik inek sütüne alıştın.

Uykuların da bir haftadır daha bir düzene girdi. Artık kendi odanda ve kendi yatağında yatıyorsun ve geceleri bir veya en fazla iki kere uyanıyor sonra çabucak uyuyorsun. Ben geceleri seninle ilgilenmeyi bıraktım. Baban ilgileniyor ve çok şükür bu geçiş beklediğimizden çok daha kolay oldu.

Yürüyor, koşuyor, tırmanıyor, ve oyunlara katılmaya çalışıyorsun. Bilge ile oyunlar oynuyorsunuz. Birbirinizi kovalayıp, aniden birbirinizin karşısına çıkmak en favori oyununuz. Bilge oyuncaklarla oynadığı zaman sen de onun yanında oyuncak kutusunu karıştırıp kendine göre oyuncak seçiyorsun. Minik tuşlu müzik aletini çok seviyorsun mesela. Yavaş yavaş arabalar ile oynamaya başladın. Elinle ittirerek araba sürmeye çalışıyorsun. Bir de topları çok seviyorsun. Kocaman topları büyük bir gurur ile taşıyorsun. Tam olarak atamasan da bir şekilde bırakıp tekrar almaya çalışıyorsun. Oyun parklarından seni zor çıkarıyorum. Salıncağa bayılıyorsun. Bıraksak saatlerce sallanabilirsin. Belli bir zaman sonra uyku uyanıklık arası biraz keyifle biraz uyku mayhoşluğu ile o salıncakta oturuşunu seyretmeye bayılıyorum.
Kaydıraktan kaymak, merdivenleri tırmanmak sonra oradaki çocukları izlemek hepsi de senin için ayrı bir keyif.

Geçen gün sana ait gelişim anketini doldururken içimden şükrettim. Herşey yolunda çok şükür diye. Kendisini seven, mutlu, ilgili istekli bir çocuksun, ne güzel! İsteklerini ve istemediklerini şimdiden bize çok güzel anlatıyorsun. Mesela uykun geldiğinde o kulak tırmalayacı şikayet eder sesin, kızdığın zaman ayaklarını yere vurup istemediğini belli edişin, mutlu olduğun zamanlarda kedi mırlamaların hepsini çok seviyorum.

Canım kızım senin gülüşünü,o başını alıp kendi kendine yürüyüp gitmelerini, sıcacık sarılmalarını, üzerini çıkardığımda kendi vücüduna dokunup bundan mutlu olmanı, biz bir şeye güldüğümüzde sanki ne dediğimiz anlyor gibi senin de kahkaha ile gülmeni, bir şey yediğimizde yavru kuşlar gibi yanımıza gelip ağzını açmanı, seni sen yapan bütün bu küçük ayrıntıları çok seviyorum.

Herşeyin farkında olarak dolu dolu yaşadığını görüyor ve bunun için çok seviniyorum.


Canım kızım iyi ki doğdun!

İyi ki doğmuşum diyorsun değil mi...



Ayrıca ne güzel ki hepimizin göz bebeğisin. Ablan da abin de seni hem çok seviyor, koruyor ve kolluyorlar hem de bir türlü paylaşamıyorlar.


20 Mayıs 2016 Cuma

Öğrenme Aralığının Genişlemesi

Çocuklar insan hayatında yeni öğrenmelerin vesilesi oluyor. Çocuk sahibi olur olmaz daha önce öylesine duyup anlamını tam bilmediğimiz veya daha önce hiç karşılaşmadığımız yeni kavramlar hayatımızın parçası oluveriyor birden. Bu öğrenme durumu özellikle yabancı bir ülkede çocuk yetiştirenler için çok daha fazla oluyor. Bebek sarılığının "jaundice" olduğunu veya "bugger" kelimesinin sümük anlamında kullanıldığını çocuklarla öğrendim mesela.
Meryem'in okuma çalışmaları sırasında uzun a ve kısa a gibi harflerin ayrıldığını, sonra süper kahraman e harfini tanıdım. İnsan her çocuğu ile yeni bir dünyaya yolculuk yapıyor. Bu yolculuk sırasında karşılaşılan zorluklar veya çocukların ilgi alanına göre şekillenen hedefler yeni öğrenmeleri getiriyor. Meryem'in hayvan projesi sırasında Meryem ile kütüphanede fok balıkları ile ilgili epey bir bilgi kazandım mesela. Ben fok balıklarının memeli sınıfında olduğunu veya etçil hayvanlar olduklarını bilmiyordum.


Çocuklar bizim ilgi alanlarımızı zenginleştirip, öğrenme aralığımızı genişletiyorlar. Evdeki herkes bu zenginlikten payını alıyor. Meryem sevdiği kitabın posterini hazırlarken Bilge de kendi posterini hazırladı. Daha okula başlamadan okul projelerini hazırlama hakkında bir fikri olmuştu.



17 Mayıs 2016 Salı

Tırmanma Alıştırmaları

Elifcik yürüme işini halletti, koşmaya geçti. Şimdi tırmanma sırası. Meryem ile Bilge'nin ranza yatakları Elif için alıştırma yeri oldu.

Son birkaç haftadır Elif ile Bilge odaya giriyorlar ve odada kendi başlarına daha sık vakit geçiriyorlar. Açıkçası bu durum bizim de işimize geliyor. Elif'i ayak altında istemediğimiz zaman Bilge'ye söylüyoruz.  Elif ile odaya geçiyorlar ve orada en az bir 15-20 dakika oyalanabiliyorlar.

Elif ile Bilge odada iken ara ara nasıl olduklarını kontrol ediyordum ama öyle endişeleneceğim bir durum olmuyordu. Elif tek katlı yataklara bir şekilde çıkıp inmeye alışmıştı. Geçen gün odaya girince Bilge ve Elif'i ranzanın ikinci katında görünce şaşırdım. Üstüne üstlük Bilge'ye Elif'i niye oraya çıkardı diye kızdım. Garibim bana Elif'in kendi kendisinin çıktığını açıklamaya çalışıyordu.  Ben Bilge'nin ne dediğini tam dinlemeden "saçmalama, nasıl çıkacak? O daha bebek" diye cevap verdim. Sonra indirip test ettik ve gerçekten doğruydu.



Elif ranzanın merdivenlerini bir bir çıkıp kendisini üst yatağa atıyor, sonra da yüzüne yayılan o kocaman gurur ifadesi ile bize gülümsüyordu. Bu yeni gelişme bir yandan güzel bir yandan da endişe vericiydi. Şimdi gözümüzün her an Elif'in üzerinde olması gerekecek. Allah'tan bu konuda epey bir gönüllü var. Bilge veya Meryem Elif merdivenleri tırmanmaya başlar başlamaz onun arkasında onun çıkmasını sabırla bekliyorlar.


4 Mayıs 2016 Çarşamba

Bilge'nin Yardım Önerisi

Tezimi komiteye vaktinde yollayabilmek icin son birkaç hafta yoğun bir çalışma ile geçiyor. Çocukların isteklerini çalışmam gerekli olduğu için geri çevirmek durumunda kalabiliyorum. Bugün Bilge onu okuldan erken almamı istedi. Bugün ve yarın bu durumun imkansız olduğunu anlatmaya çalıştım. Birazcık bu duruma kızdı. Sonra biraz anlar gibi oldu. Ben bilgisayarımın başında iş yaparken yanıma gelip "daha anlamıyor musun okuyorsun" diye bir soru sordu.  Sanırım aynı dökümanın karşısında neden bu kadar çok vakit geçirdiğimi anlamaya çalışıyordu. Sonra "anlamıyorsan ben akşam gelince sana anlatırım, tamam mı" dedi. Canım oğlun sen anlatırsın da ben anlamam mı? Keşke o kadar kolay olsaydı....

13 Nisan 2016 Çarşamba

Tatlılık Hırsızı

Meryem hep enleri istiyor. En çok onu sevelim istiyor, her zaman en başarılı o olsun, bir işi en güzel o yapsın. İçinde kaybetmeyi hiç sevmeyen gizli bir yarışcı var ve bu yarışçı bazen onu ileriye götürmekten daha çok yaralıyor. Mesela, Elif'i severken kullandığımız "canım, aşkım" kelimlerini aynı sıklıkta ona söylemezsek onu sevmediğimizi düşünüyor. Tatlılık konusunda Elif ile yarışamayacağını biliyor ve bu duruma sinir oluyor. Kızım sen de tatlısın dediğimde ise "Hayır, Elif daha tatlı" diyerek bana kızıyor. Bir gün yine bu duruma sinirlenmiş olarak geldi "Elif daha tatlı diye onu daha çok seviyorsun. Bebekler hep daha tatlı, o yüzden hep yeni bebek istiyorsun" diye bana çıkıştı. Aslında ailenin en büyük çocuğu olarak söylediklerinde küçük de olsa bir doğruluk payı vardı. Sonuçta Bilge ve Elif Meryem'den sonra doğmuşlardı. İçinde biriktirdiği öfke ise sonunda doğru kelimelerle karşılığını bulmuştu.

Sonra sonra bu durumu bir oyuna dönüştürdü. Elif'in yanında geliyor, sanki sihirliymiş gibi ellerini ona doğru uzatıyor "hoop, bütün tatlılığını aldım" diyor en tatlı şekilde. Ama şimdi gerçekten tatlı. Bu sihir gerçek mi ne?

Duyguları Kelimelere Dökebilmek

Bugün Meryem'i okula bıraktıktan sonra araba ile eve gelirken
Bilge: Anne ben ağaçları çok seviyorum, neden biliyor musun?
Ben: Neden oğlum?
Bilge: Çünkü ağaçlar çiçek açıyorlar, ayrıca elma veriyorlar.

Yine bugün evden çıkmadan önce Bilge'ye ayakkabısını giymesi için yardım ediyorum. Yere eğildim, bana "I like you mommy!" diyerek sarıldı. Bu bir rutinimiz değil ama o an öyle hissetmişti ve paylaşmak istemişti.

Sabah telaşlarımızdan birinde Elif'i giydirmeye çalışıyorum. Elif'in üzerinde bezi hariç hiçbirşey yok. Bilge Elif'i öyle görünce dayanamayıp geldi sarıldı. Sonra "anne ben fluffy olanları çok seviyorum"dedi.  Elif yumuşacıktı ve bu yüzden Bilge, Elif'e dokunmayı seviyordu.

Bilge sevip sevmediklerini dile getirmeyi çok seviyor. Eğer üzerimde onun hoşuna giden bir kıyafet varsa hemen "anne elbiseni sevdim" diyor sevmediği birşey varsa "bu çok kötü" diye söyleyebiliyor. Arkası kulaklı cebi olan pantolan almıştım. Onu giyince anne ben ceplerini sevdim dedi hemen. Sonra bana ben de "butt pocket'lı pantolon istiyorum diye istekte bulundu. Pantlonumu tarifi çok hoşuma gitmişti doğrusu. Poposu cepli pantolon istiyordu.

Sevmediklerini ise şu aralar "stupid" diyerek anlatıyor. Bize kızdığı zaman, birşeye kızdığı zaman hemen "stupid" diyor. Bu küfür etme durumu önü alınmazsa ileride çok daha kötü kelimelere dönüşebilir. Şu anda Bilge'ye sevmediklerini nasıl daha açıklayıcı ve az kırıcı ifade edebileceğini öğretmeye çalışıyorum.

Duygularını kelimelere dökerken bazen sokakta gördüğü insanlara o an içinden gelen tanımlayıcı sıfatlar içeren isimlerle hitap ediyor. Bu durum bazen utanç verici, bazense komik olabiliyor. MSU kampüste yürürken genç Asyalı bir kıza "Hi baby face" diye hitap edince biraz utandım mesela.
Market çıkışı yolda gördüğü insanlara "Hello no name" demesi komikti.  Markette gördüğü yaşlı bir amcaya "Hi Granpa" diye hitap etmesinde bir tatlılık vardı ama başka bir yaşlı adama "Bye Weirdo" diye seslenince oradan nasıl uzaklaştığımı bilemedim.

Duygularını kelimelere dökemediği zamanlarda ise davranışları ile mutluluğu veya mutsuzluğunu gösteriyor. Misafir geldiği zaman dikkati üzerine çekmek için özellikle de ben misafirle konuşurken omuzuma çıkmalar, saçımla oynamalar, garip sesler çıkarmalar gibi. Meryem ile fazla ilgilendiğimde Bilge'yi kafamda saçımı yemeye çalışırken buluyorum. Bazen ise durup dururken Meryem'e vuruyor. Sanki "yeter artık seninle ilgilendiği, biraz da benimle ilgilenin" der gibi.

Meryem'in doğum günü sırasında bütün hediyelerin ona gelmesine o kadar kızmış olmalı ki kaşla göz arasında daha Meryem hediyelerini açmadan, bütün hediyeleri paketinden çıkarıp yere atmış. Meryem pastasının üzerindeki mumları üflerken Bilge'nin pastayı kendine doğru çekip mumları üflemeye çalışması ise o an hissettiklerini fazlası ile anlatıyordu.



Duyguların bir şekilde dile getirilmesi hem karşı tarafın işini kolaylaştırıyor hem de kişinin kendisine daha az zarar veriyor. Bilge ne zaman mutlu, ne zaman kızgın, neleri sever, neleri sevmez çok iyi biliyorum mesela. Ayrıca herşeyi açık açık yaşadığından içinde biriktirdiği kırgınlıkları, öfkeleri pek olmuyor.  Sadece bu ifade ediş biçiminin kelimelerle daha güçlü olduğunu, ve kelimelerimizin özenle seçtiğimiz kelimeler olması gerektiğini pekiştirmemiz gerekecek. Mesela gördüğü her garip adama "weirdo" diye hitap edemeyeceğini öğrenmesi gibi.


Binbir Şekil Bilge

Bilge hayal dünyasının onu götürdüğü oyunlarla kılıktan kılığa giriyor.  Arada bu oyunlara Elif de dahil oluyor. Veya Bilge'nin oyunları Meryem'e bir ilham veriyor ve birlikte yepyeni oyunlar kuruyorlar.

Bir bakmışız bluzünü çıkarmış, Meryem'in kolyelerini takıyor.


Süper kahraman olmuş meğersem.  Tabii hemen hemen bütün süper kahramanlar yarı çıplak. 


Bulduğu bütün şapkaları geçirmiş ve benden elektrik süpürgesini istiyor.



Gürültülü alet ile iş yapan işçilerden birisi olmuş, o yüzden eletrik süpürgesini istiyormuş.


Ağaçtan büyük bir dal kopmuş, o dal bizimle birlite yürüyüşe katıldı.




Bilge ejderha olmuş, ateş saçıyor.


Elif'in oyun halısını yere kurdu ve içine girdi. Geri sayım başladı roket havalanıyor... Derken daha bir sürü oyun. Dışarıda değnek olmazsa olmazlarımızdan. O değnek bazen kılıç, bazen at oluyor, bazen ok ve yay oluyor.  Zaman zaman da Bilge'yi bir hayal kahramanına dönüştürüyor. Değneğin şekline göre ne hayal ederse artık...

24 Mart 2016 Perşembe

Masallar


Meryem'in isteği üzerine kayıt altına alınan masalllar:

Süpriz Doğum Günü Kutlaması
Meryem'in bugun doğum günüydü. Dolu dolu güzel bir gün geçirdikten sonra yatağına yattı. Tam o sırada "Meryem" diyen bir ses duydu. Etrafına bakındı ama kimseler yoktu. Tekrar "Meryem" diye bir ses duydu. Kimsecikler yoktu. Aynı ses "Meryem daha doğum günün bitmedi" dedi. Biraz daha dikkatli bakınca kulağının hemen orada bir tane minik bembeyaz kıyafetler içinde bir peri vardı. Peri ona benimle doğum gününü kutlamak için masallar ülkesine gelmek ister misin diye sordu. Meryem heyecanla yerinden kalktı. Meryem için çiçeklerden yapılmış bir koltuk bembeyaz bir kuğunun sırtındaydı. Meryem çiçekten koltuğuna oturur oturmaz kuğu havalandı. Birlikte bulutların üzerine çıktılar. Bir süre bulutların üzerinde uçtuktan sonra kuğu yavaş yavaş alçalmaya başladı. Sonra Meryem'i yemyeşil çayırların üzerine bıraktı.

Burası Meryem'in hayal ülkesiydi ve burada Meryem'in sevdiği herşey vardı. Meryem iner inmez yanına minik minik bir sürü tavşan geldi. Beyaz tavşan, gri tavşan, siyah tavşan, kahverengi tavşan her renk tavşan vardı. Meryem tavşanlara eli ile havuç yedirdi. Onlara sarıldı, bir süre tavşanları ile oyunlar oynadı. Sonra hayal ülkesinde yürümeye başladı. Karşısına tamamen çiçeklerden yapılmış bir küçük kulübe çıktı. Penceresinin kenarları güllerle kaplı, kapısı papatyalarla. Çatısı rengarenk bir sürü kır çiçeklerinden yapılmıştı. Kulübenin  içerisinde papatyalarla kaplı bir koltuk ve pembe ve beyaz güllerle kaplı bir yatak vardı. Meryem içeri girer girmez çok güzel bir müzik çalmaya başladı. Müzik Meryem'in en sevdiği dans melodilerinden oluşmuştu. Müzik ona Fındıkkıran balesindeki şekerleme perisinin dansındaki çalan müziği anımsatmıştı. Bir anda bir sürü beyaz peri Meryem'in etrafını sardı ve Meryem'e çok güzel beyaz bir elbise giydirdiler. Saçına ise tamamen beyaz çiçeklerden yaptıkları bir taç taktılar. Meryem aynı beyaz periler gibi olmuştu. Hep beraber dans ettiler. Meryem uzun uzun dans etti.

Danstan sonra hayal ülkesinde gezintisine devam etti. Karşına minik minik ağaçlar çıktı. Bu ağaçları çikolata ağaçlarıydı. Meryem'in en sevdiği çikolatalar vardı. Hepsinin tadına baktı.

Gitme zamanı gelmişti. Gitmeden önce beyaz peri ona kalp şeklinde çiçek kurularından yapılmış bir kutu verdi. Kutunun içerisinde ise bir tane yumuşacık küçük bir oyuncak tavşancık vardı. Meryem perinin verdiği kutuyu alıp eve yatağına döndü. Sabah uyandığında ne kadar güzel bir rüya gördüm diye düşünürken eline yastığının altında birşey geldi. Bu ona perinin verdiği kalpli kutuydu. Ve oyuncak tavşanı kutunun içerisindeydi. Gerçekten hayal ülkesine bir yolculuk yapmıştı...

23 Mart 2016 Çarşamba

Meryem 7 Yaşında

Kızım bugün 7 yaşını doldurdu. Bu sene Meryem ile ilgili yazılarımız doğum günü gelmeden hazırdı. Haftanın öğrencisi olduğu zaman Emre ve ben birer sayfa mektuplarımızı yazıp göndermiştik bile. O yazıları bu sayfaya ekledim. 

Kızım seni sen olduğun için çok seviyoruz. Bilmiş bilmiş konuşmalarını, yerinde gözlemlerini ve hiç bitmeyen enerjini çok seviyorum. Herşeyi ne kadar da çabuk öğreniyorsun!


İyi ki doğdun ve iyi ki benim en büyük kızımsın!



Kızımın yeni yaşının ilk gününde canım kızımız ve oğlumuzla. Elif'im daha uyuyordu.



My Little Sweet Angel Meryem,
I remember your eyes were full open seconds later you were born and you were staring at me with your big dark eyes. I love those eyes. You sure have an expressive face and I like how that communicates your feelings sometimes even stronger than your words.
I like the big smile on your face and I want to see that smile all the time. It is making me feel happy. It is making us all happy (your daddy, your brother and your little sister). Your big smile is like the touch of sun light on our faces in the mornings when we wake up. I love it! It is scientifically proven that emotions are contiguous so once you are around I can’t think of anyone that will not pick up your happiness. You sure will be one of those people everyone will want around. You have a magic in your smile!
You made me proud so many times and I know whatever you start doing you will do the best. You were rocking out at the soccer field. I really enjoy how you get better in playing the piano. You are brave and strong. As soon as you started walking you were practicing climbing and monkey bars. You will try out doing new things and you will learn how to get better at things. You sure do not give up easily.
You are a great big sister. Even though you and your brother have some though times during your play time I know you always take care of him and your little sister. Once we are outside you watch them carefully. You always make sure they are safe and happy.
You attend to every detail, and respect to your friends' choices. At the same time you expect the same respect. You come home learning new things, you pick up books that you will learn.  
I love our summers where we go out for walking, you ride your bikes, hiking in the woods, spending hours at the beach and having lots and lots of picnics, breakfast-picnic, late afternoon picnic, dinner picnic… Sometimes ending the day by getting a big ice-cream - you always pick strawberry and chocolate, I usually pick mint-chocolate chips and Bilge always tries something new.
I love finding notes in random places like in your pocket or your backpack all saying how much you love me. As you say “I love you when you hug me, I love you when you smile”. We grownups sometimes forget how it is important to give those big warm hugs and having that magical smiles on our faces. I have one of your notes in my office reminding me those.
I think I miss waking up with your interesting questions like why blue berries are blue or how the very first tree came out in the world. Even though we don’t always have the answers we think together and those conversations always open a door for something new we did not know before. I think we are having less of those recently, so we should pick that up soon. Those questions always show me how much hard thinker you are and how careful you are in your observations.
I know you want 100 stuffed animals in your room, you want a big backyard where you can grow a variety of fruits and plant our favorite herbs- we will make sure to have mint for you and basil for me. We will definitely have lots and lots of flowers. I am not sure if we will be able keep bunnies in our backyard but it is fun to dream about having a lot of fluffy bunnies and a doggie. Whatever the future have for us I know it will definitely have a lot of fun, surprises, new experiences and lots of learning.


I am so happy to have you as my daughter, you are my little sweet angel that makes me happy all the time.  Love, Mommy

Emre'den:

Dear Meryem
After starting the first grade, I am very happy to observe your improvement. You surprise me with the new things you learn at school, some of which I even don't know myself. I enjoy seeing your artwork, you start to work on details and your work includes very specific details that shows your attentiveness. Your reading improved steadily throughout the school year. At the end of the year l believe that you will start reading chapter books. I can't wait to hear the stories that you will read us.


I admire your patience and caring towards your little brother and sister. Both of them enjoy spending time with you. At times you become little Ms. Watrich and start teaching new things to your brother, read books to him. Both your brother and sister loves to play with you.
As your parents we are very proud to see the improvement in you. We are happy to see the things you achieve when you work hard. We want you to be a hard working, caring and happy person. We are glad to see that you are on the right direction.. We are very happy and proud to be your parents.

20 Mart 2016 Pazar

Tombik Kurbağa

Elif'in öğretmenleri çocuklara el ve ayak baskıları yaptırarak bir sürü resim yaptırıyorlar. Benim favorim kurbağa resmi oldu. Elif'in kurbağası pek bir tombik, pek bir sevimli olmuştu. Tıpkı kendisi gibi, tombilik toparlağım benim...



 Elifimin kurbağasını görür görmez içeri girip baskı yaptığı ayaklarını mıncıklamak istedim.

Aşçı Başı Bilge

Bir sabah Bilge uyandı ve benden pişmiş peynir yapmamı istedi. Peynirli ekmek mi istiyorsun diye sordum. Hayır ekmek olmadan pişmiş peynir istiyordu. Sabah acelemiz olduğu için şimdi vaktimiz yok akşama yapalım dedim. Akşam geldiğimizde unutmamıştı. Acaba hellim peyniri gibi birşey mi istiyor diye düşündüm. Bir şekilde onu vazgeçirmeye çalışıyorum. Onun ise hiç vazgeçmeye niyeti yoktu. Dolaptan peyniri çıkardı, çekmeceden bıçağı adı. Aşçı başı Bilge kendi özel tarifi peyniri hazırlamaya başladı. O aklına koymuştu bile ben ise sadece ona yardım edebilirdim. Küçük bir tepsi çıkardım. Fırını açtım. Ve onun istediği gibi peyniri hazırladık.

Fırından çıkınca soğumasını bekleyemeden iştahlı iştahlı peynirini yiyince Meryem'in de canı istedi.   ve bizim de...


Gayet güzel olmuştu. Ellerine sağlık oğlum.