20 Ağustos 2013 Salı

Uyurkenki Masumiyet

Bütün gün boyunca yaptıkları yaramazlıklardan, bağrış çağrılardan sonra onları yatırırken tükendiğimi hissediyorum ve içimden derin bir "oh" çekip neyse ki uyudular diyorum.
Çok değil hemen hemen yarım saat sonra, onlar tamamen uykuya daldıktan sonra o uyurkenki masumiyetlerine bakmak bir anda herşeyi unutturuyor.



Ne yorgunluk, ne şikayet... İyi ki varlar diyor insan.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Yanlış Tutum

Geçtiğimiz hafta sonu piknik için dışarı çıkmaya hazırlanıyorduk.Termosa çayı doldurduk ve kapının yanına koyduk. Emre odasından birşeyer alıyor ben de Meryem'e ayakkabılarını giymesinde yardımcı oluyordum ve her ne olduysa o anda oldu. Bilge ağlamaya başladı. Bu karmaşa sırasında termosun başına geçmiş ve ayağına çay dökmüştü. Ayağını hemen soğuk suyun altına tuttum. Meme emmek onu biraz olsun rahatlatır diye düşünerek bir süre emzirdim. Evde olan tek yanık kremi popo pişik kremi idi. Ondan biraz sürdüm. Ağlaması da geçince heralde çok fazla yanmadı diye düşünerek ayakkabısını giydirdim ve piknik yerine arkadaşlarımızın yanına gittik. Şu an düşünüyorum da o an için yaptığımız büyük bir sorumsuzluk. Çıplak teninin üzerine giydiği ayakkabı su toplayan yanık yerini daha çok tahriş etti. Yanık yeri 2-3 cm kadar açık bir yaraya dönüşmüştü. Ertesi gün hep evde idik. Marketten çocuklar için bir yanık kremi alıp onu yanık yerine uyguladım.

Pazartesi günü yarasına pansuman yapıp kreşe bıraktım. Perşembe'ye kadar evde yaptığım pansumanlarla yaranın daha iyiye gitmesini umut ederek kreşe götürdüm. Ancak yarası her geçen gün daha da derinleşiyor ve büyüyordu. Perşembe günü kreşten öğretmeni öğlen saatlerinde aradı ve yanık yerinin sürekli olarak kanadığını haber verdi. Bilge'yi kreşten aldım ve eve getirdim. Kreşte yarasına sardıkları gazlı bezi kaldırır kaldırmaz yarası yine kanamaya başlayınca işin bizim kontrolümüzden çıktığını farkettim ve hemen doktoru aradık.

Doktor ve hemşire bir yandan Bilge'nin yarasını temizliyor bir yandan da Cumartesi olan bir olayı Perşembe'ye kadar bekletmiş olmamızın hikayesini şaşkınlıkla dinliyorlardı. O an akıllarından geçeni tahmin etmek hiç zor değildi. Bizim ne kadar sorumsuz bir anne baba olduğumuzu düşünüyorlardı ve haksız da sayılmazlardı.

Bilge'nin yarası neyse ki mikrop kapmamıştı ama epey bir derindi. Güçlü bir yanık kremi uyguladılar. Aynı yanık kremini düzenli uygulamamızı söylediler. Bugün en nihayetinde yarası üzerini bir deri tabakası ile kapattı. Hala tam olarak iyileşmiş değil. Yarasının izi kalır mı kalmaz mı bilemiyorum ama ben Bilge'nin ayağına her baktığımda cahilce yaptığımız ihmalkarlığımızı hatırlayacağım. Doğru uygulama ile kapanabilecek minik bir yanık yavrumun günlerce çektiği bir eziyete dönüştü.

18 Ağustos 2013 Pazar

Saç Yolma Sebebi

Meryem balkonda bana anlatıyor: Anne saçımı bazen mutlu olduğumda, bazen üzgün olduğumda bazen canım sıkıldığımda yoluyorum.
Ben: Neden peki?
Meryem: Bilmiyorum.
Ben: Kızgın olduğunda?
Meryem: Evet.
Ben: Başka birşey bulsan kendine.
Meryem: Vururum. veya ısırırım. veya "pinch" yaparım.
Ben: Kızgın olduğunda mı? Ne kendine ne başkasına zarar vermeyen birşey yapsan.
Meryem: ...

Kısa Süreli At Gezisi

Dün Meryem ve Bilge'yi at binmeye götürdük. Boyutlarına uygun iki midillinin üzerinde ağaçların arasında kısa bir gezinti yaptık.
Atları görünce Bilge hemen birinin üzerine atladı zaten. Meryem bu konuda daha önceden tecrübeliydi. Sabırla sırasının gelmesini bekledi. Helmetlerini takıp atlarının üzerine oturduktan sonra ahırdan çıktık.


Serin ve eğlenceli bir yolculuk olması için ormanın içindeki yolu tercih ettik.


Orman yolu geçen hafta yağan yağmurun izlerini hala taşıyordu. Yer yer çamurluydu ve atlarla birlikte çamurdan geçerken biz de birazcık çamura battık.


Benim için Bilge'yi götürmenin en zor yanı hem onu hem de atı kontrol etmekti. Bir ara Bilge düşmesin diye ona bakarken birden ayağımın üzerinde büyük bir ağırlık hissettim. At ayağıma basmıştı. Atın adımlarının güçlülüğünü ayağımla test etmiş oldum ve gerçekten çok ağırdı.

Yolculuğumuzun sonunda ahıra geldiğimizde çocukları atın üzerinden zor indirdik. Hala devam etmek istiyorlardı. Meryemcik at gezisinin bu kadar kısa sürmesine kendine göre bir açıklama bulmaya çalışıyordu. Bize "geç geldik, o yüzden mi çabuk bitti" diye soruyordu. Bilge ise olanca inatçılığı ile ata sıkı sıkıya yapışmış, bırakmak istemiyordu. Böylelikle at üzerinde 15 dakika sürenin bizim çocuklarımız için çok kısa olduğunu görmüş olduk.

Göbek Hep Açıkta

Bilge çok iri bir çocuk değil ama yine de belirgin bir göbeği var. Bu göbek ona ayrı bir tatlılık katıyor. En çok da uyurken.



Öpüp, mıncıklamamak  için kendini zor tutuyor insan.

Ağustos'daki Doğum Günleri

Meryem için Ağustos ayı arkadaşlarının doğum günlerini kutladığımız ay oldu. Önce Diego'nun, sonra Ollie'nin, sonra Ashley ve en son da Alice'in doğum günü kutlaması vardı.
Bu doğum günleri Bilge'ye "happy birthday to you" doğum günü şarkısını öğretti. Hem Bilge'ye hem Meryeme "Pinyata" adı verilen, içi şeker ve hediyeler ile dolu kağıttan kuklaya değnek ile vurma pratiği kazandırdı.
Ollie'nin doğum gününde Pinyata Sünger Bob'tu. Şekerler yere düştükten ve çocuklar tüm şekerleri toplayıp Pinyatanın başından ayrıldıktan sonra bile Bilge yerde bulduğu Sünger Bob'un ayağının biri ile kağıttan kuklaya vurmaya devam ediyordu.




Ardı arkası aynı grup ile buluşma Bilge'de bir rahatlık oluşturdu. Ollie'nin doğum günü sırasında Bilge, Diego ile arkadaşlığını epey bir ilerletti. Hatta bir ara Meryem'in tahtını sarsacağı konusunda endişelendim diyebilirim.

Meryem salıncak üzerinde yukarılara uçma hayalleri kurarken






 Bilge ile Diego oyun alanında tırmanma egzersizleri yapıyorlardı.




Ashley'in doğum günü kızlar partisi gibiydi. O partide Diego ve Ollie ile birlikte oynayan Meryem'den farklı bir Meryem vardı. Sanki oynadığı arkadaş grubuna göre takındığı roller de değişiyordu. Ashley, Kit ve Meryem üçü de üzerinde elbiseleri daha nazik oyunlar oynuyorlardı.

Ashley'in doğum günü sırasında bu üçlüye eşlik eden bir de Chloe vardı. Chloe'yi Meryem'in Çinli arkadaşı. Ha bir de çok güzel çiçekler çizen arkadaşı. Bizim evimize genelde onun çizdiği çiçeklerden oluşan bir kağıt geliyor. Meryem ona çicek çizdiriyor ve kendisi de çiçekerin çevresine biraz boyama yapıyor. Böylelikle ortak resimleri oluyor.

Yine bir Pinyata ve çocuklar Pinyata'nın içindeki hediyeleri dökmek için sırada...




 Sıra Meryem'de. Bu işte ustalaşmış olan Meryem birkaç tane güçlü vuruş yaptı.


Sonra da yere düşen hediyeleri çantalarına doldurdular.



Meryem yere düşen hediyeleri alırken girişken ama asla saldırgan değildi. Bir ara Chloe ile bir başka çocuk arasında bir karmaşa yaşandı ve Chloe ağamaya başladı. Herkes kendi çantasına hediye koyma telaşında iken Meryem çantasından bir tane yeşil topu çıkarıp ona verdi.  İşte benim kızım dedim içimden, gururla..


Bugün Alice'in doğum günü vardı. Meryem ile Alice'in arkadaşlıkları yüzme kursunda gelişti. Bir dönem boyunca aynı kura devam ettiler. Ancak anladığım kadarı ile okulda pek birlikte oynamıyorlar. Meryem Alice'e ilk gittiğimizde "hi" dedi giderken de "bye" ve bütün doğum günü boyunca ilişkileri bu kadardı. Hatta ilk defa kendisi eve gitmek istedi. 

Doğum günü partileri sayesinde bir yandan Meryem'in arkadaşlarının ailelerini tanırken bir yandan da Meryem'in arkadaşları ile ilişkilerini gözlemledim. Kızım okulda öğretmenlerinin bahsettikleri gibi "easy going" yani kolay ilişki kurulabilecek bir çocuktu. Kesinlikle birlikte oynamayı sevdiği arkadaşları vardı ve o arkadaşları ile favori oyunları. Zaman zaman liderlik yapsa da başkalarının liderliğinden rahatsız olmuyordu.

Dolapların Çekmecelerin Üstü

Bilge'nin şu an ilgi alanı doğrudan ulaşamadığı yerler. Bir numarada Meryem'in çekmecesinin üstü var. Oraya Meryem Çekmecelerin basamaklarına çıkarak tırmanıyor ve üst raftaki kitaplardan akşam okumamız için kitap seçiyordu. Bu Bilge'den kaçar mı tabii. O da öğrendi. Şimdi oraya çıkıyor ama o sadece kitap seçmekle kalmıyor. Kitap, elbise eline ne geçerse yere indiriyor.

 Arada Meryem de bebek taklidi yaparak bu yaramazlığa katılıyor.


Eşyaları dağıtırken Meryem'in eşyaları arasında bulduğu pembe tacı takmayı ihmal etmiyor. Bütün bu dağınıklıktan sonra gerisin geri aşağıya iniyor ve başka yerleri dağıtmaya geçiyor.


Bir diğer favori yerimiz benim masamın üstü. Masamın üzerinde yalnışlıkla bir kitap bıraktıysam Bilge'nin elinde bir kalem ile kitabımın sayfalarını karalamasına hazırlıklı olmam gerekiyor. Masamın üzerinde yükselen kağıt yığınlarımı içinden daha çıkılmaz bir hale getiriyor.

Favori mekanımız mutfak giderek daha tehlikeli bir hal almaya başlıyor. Fırının kapağını açıp kapağın üzerine çıkıyor ve ocağın üzerindeki demirlerle oynuyor. Ocağın düğmeleri geliyor sonra. O açıdan gözümüzün sürekli üzerinde olması gerekiyor.

Bıraktıklarımızın Ardından Bay Bay Diyebilmek

Bilge'nin etrafında ilgisini çeken birşey varsa hemen içgüdüsel olarak elleri ayakları o yöne doğru gidiyor. Tüm vücudu ile o şeye sarılıyor desem yeridir. Oynadığı şeyi bırakmanın veya sevdiği bir yerden veya kişiden ayrılmanın tek bir yolu var. Bilge'nin o şey veya yer veya kişi ile vedalaşmasını sağlamak. Baybay demek Bilge için vedalaşmak demek. Eğer baybay demediyse veya demek istemediyse daha vedalaşmaya hazır değil demek. Kendi isteyerek baybay dedikten sonra arkasını dönüyor ve gidiyor. Bıçakla kesmiş gibi...
Çocuklar bize aslında hayatla nasıl mücadele edileceğini öğretiyorlar. Zaman zaman içimizde yaşadığımız yarım kalmışlık duygusu arkada bıraktıklarımıza baybay diyemediğimiz için mi acaba?