27 Aralık 2013 Cuma

Banyo Sırası

Bu çocukları banyoya sokması da banyodan çıkarması da çok zor. Banyo zamanı geldiğinde önce kim girecek tartışması oluyor. Banyoya ilk kim girecek sorusuna Meryem "Bilge" diyor. Bilge "Meryem" diyor. İş tekerlemelere kalıyor. Oooo papatya dilli tekerlemesinde kim çıkarsa o girecek.

Oooo
O lili lili papatya dilli
Kız senin saçın kaç türlü?

Meryem tek sayılarda Bilge'ye geldiğini keşfetti. En kolay tek sayı olan üç veya biri tercih ediyor. Bilge klasik hep dokuz diyor. Sonuçta sıra hep Bilge'ye geliyor.

Bilge'nin bu durumu kabul etmeye bugün pek bir niyeti yok. "Bilge, ilk sensin!" diyorum. Hemen bana "Meryem" diyor. Bir de altında kaka yapmış, nasıl kötü kokuyor. Ben "pis popolu, önce sen diyorum" ne derse beğenirsiniz? "Meryem popo pis, Meryem!" Hadi canım ordan, kokarca seni diyor ve Bilge'yi son çare olarak omuzluyorum. Doğru banyoya.. İş zaten banyonun kapısından girinceye kadar, sonra oradan çıkarmak bir mesele oluyor.

Kar Oyunları

Kış geldi, çocuklar büyüdü, o halde bir kızak almanın vaktidir diyerek Emre marketten çocuklar için bir tane kızak aldı. Meryem ve Bilge çok heyecanlı. Tatil olması ve sürekli evde bizimle vakit geçiriyor olmaları ayrı bir güzellik, ailece planladığımız aktiviteler bir ayrı. Kızağa ilk başta Bilge oturdu, Meryem sürdü.




Daha sonra Meryem oturdu, Bilge sürmeye çalıştı.


Büyük bir heyecan ve keyifle bizim evin yakınındaki ilkokulun oraya geldik.


Amacımız hem biraz yürüyüş olsundu hem de oradaki yokuştan çocukların güzel kaydığını görmüştüm. Bizimkiler de diğer çocuklara katılabilirler diye düşündüm. Düşündüğüm gibi olmadı, çünkü okul çevresi bomboştu. Ancak biz karın ve kızağın tadını sonuna kadar çıkardık diyebilirim.

Meryem kızak kaymaktan çok mutlu oldu. Defalarca bana anne çok eğleniyorum. Bu çok güzel dedi. Bilge ilk başlarda yokuştan aşağıya kaymaya pek ilgi göstermedi. O, kar ve ağaçlardan sallanan buzları yemekle meşguldü.


Bir süre yokuş aşağı kaydıktan sonra kış, kar demeden parka gidip buz ve kar ile daha bir kayganlaşan kaydıraktan kaydık, salıncaklarda sallandık.



Eve dönüş yolunda küçük bir kızak krizi yaşadık. Malum tek bir kızağımız var. Bilge  kızağa tek ve hep binmek istiyordu ve sıranın Meryem'e gelmesini kabul etmediği için sırayı Meryem'e devrettiği an ağlamaya başladı ve bu durum eve gidesiye kadar devam etti. Aslında bunda biraz uykusunun gelmesinin de payı yok değildi. Açık hava ve o kadar hareket ikisini de epey bir yormuştu.

Öğlen  uykusundan sonra Meryem'in gözü yine dışarıdaydı. Evin önündeki gölde iki kız paten ile kayıyorlardı. Meryem telaşlı bir şekilde "ama anne, hepsini bitirecekler" deyince ne demek istediğini tam anlamadım. Sonra aşağı inip kızağı gölün üzerinde hiç ayak değmemiş yerlerden keyifle sürerek, karda bıraktığı ize mutlu mutlu bakınca anladım. Ayak izi değmemiş kar kalmayacak demek istiyordu. Bilge'yi kızağa oturtup gölün üzerinde kızağını çekti. Hiç ayak izi değmemiş yerlerden kızağını götürürken arkada bıraktığı izleri bana göstererek "bak, bunları çok seviyorum" dedi.



Meryem gölün üzerinde çılgınca kızağını sürmekle meşgulken ben Emre ile Bilge'yi bizim evi arkalarına alarak fotoğraflamayı başardım.


Meryem ve Bilge bol bol kızak kaydı. Bir arada ve yalnız. Bir arada yalnız olduklarından çok daha hızlı ve istikrarlı kayıyorlardı, Artan ve kızağın her yerine dağılan ağırlıktan olsa gerek. En büyük sorun Bilge'nin Meryem ile bir arada oturmayı kabul etmemesiydi. Onun da çözümünü keşfetmem uzun zaman almadı. Bilge'nin eline kızağın iplerini vermek yeterliydi. Meryem kızakta iken Bilge oturmak istemiyor, onu itiyordu. Bu itirazın sebebi aslında kızağın kontrolünün Meryem'de olduğunu düşünmesiydi. İpleri o eline alınca sanki kontrol sahibi kendisiymiş gibi hissediyordu sanırım ve Meryem ile birlikte binmeye sesini çıkarmıyordu.

Akşam olduğunda hepimiz çok yorgunduk. Bu yorgunluğa ve dışarıdan aldığımız soğuğun üzerine sıcak çikolatalı süt çok iyi geldi doğrusu.

Bilge ve Avakado

Bilge avakado yemeyi çok seviyor, özellikle açken. Dün akşam masaya koyduğum avakado dilimleri bir baktım teker teker tükeniyor. Tabii ki Bilge yiyor.


Önünde biriken kabuklar zaten suçluyu hemen ele veriyor. Ben biraz Meryem de yesin diyerekten son kalan dilimi Meryem'e uzatınca o anda kıyamet koptu. Bilge'nin Meryem ile paylaşmaya hiç niyeti yoktu.


Allah'tan evde fazladan avakado vardı. Yenisinden bir dilim Meryem'e bir dilim Bilge'ye verdim de sorun çözülmüş oldu.

23 Aralık 2013 Pazartesi

Ayna

Meryem: Anne benim hiç aynam yok.
Ben: Alalım kızım bir tane.
Meryem: Biraz büyük olsun.
Ben: Tamam
Meryem: Beyaz olsun.
Ben: Benim el aynam gibi mi?
Meryem: Evet, ben onu istiyorum!

Ben Sadece Babayı Seviyorum!

Meryem ile alışveriş merkezinde geziyoruz. Meryem ile birbirimize vitrindeki elbiseleri gösteriyoruz. O bana anne ne kadar güzel değil mi diyor. Ben ona gösteriyorum. Neresini sevdiğimizden konuşuyoruz. Hep kadın elbiselerine baktığımızı farkettim. Bir erkek mağazasının önünden geçiyorduk. Ona orada resmini koydukları bir erkek modeli göstererek "bak Meryem ben bunu da sevdim" dedim. Meryem bir süre boş boş erkek posterinin olduğu vitrine baktı, bana döndü ve dedi ki "ben sadece babayı seviyorum!".

Büyüyünce

Meryem: Anne, senin üç adın var. Benim de büyünce üç adım olacak.
Ben: Üç mü?
Meryem: Anne, Funda, Gönülateş. Ben büyüyünce benim de üç adım olacak. Meryem, Funda, Gönülateş.
Ben: Annecim senin adın yine hep Meryem olacak.
Meryem: Dört tane olacak. Anne, Funda, Meryem, Gönülateş.
Anne: Kızım ama biz büyüsek de adımız değişmez ki...


16 Aralık 2013 Pazartesi

Güneşin Doğuşu

Sabah Meryem neşeli bir şekilde yanıma geldi.
- anne biliyor musun? Ben uyurken karnım ağrıdı. Sonra kalktım, tuvalete gittim. Sonra odama gelip pencereden baktım ve güneşi doğarken gördüm. Çok güzeldi. Pembeydi.

Seviyeye ve İş Birliğine Uygun Projeler Aranıyor

Eğer benim bir işim varsa çocukları üzerimden uzaklaştırmanın bir kolay yolu bir zor yolu var. Kolay yolu onlara televizyonda bir şeyler açmak. Hipnoz olmuşcasına saatlerce televizyon karşısında kalabilirler. Tabii bu benim çok içimin elvermediği bir durum. Acil durumlarda veya kısa süreli olacak ise hemen bir Dora veya Caillou açıyorum ve ben de rahatca işime bakabiliyorum ama diğer durumlarda bu seçeneği tercih etmemeye çalışıyorum. Dün akşam üzeri dışarıdan geldikten sonra ben mutfak tarafına geçtim. Meryem'e odanıza gidin oynayın dememe rağmen salonda kalmayı tercih ettiler. Birlikte koltukların minderlerini indirip oynamaya başladılar. Meryem kendisinde ev yapmak istedi. Ben bu arada içeriden gelen bağrış çağrış seslerine tepkisiz kalmaya çalışıyordum. Kendi problemlerini kendileri halletsinler diye. Arada Bilge şikayete geliyor arada Meryem. Birkaç bağrıştan sonra Bilge yanıma gelip ağlamaya başladı. Bana yüzünü gösteriyor ve "Meryem acıttı" diyordu. Bilge Meryem'in evini bozmuştu. Meryem ise Bilge'nin yüzünü çizmişti. Bilge'yi sakinleştirip tekrar içeri gönderdim. Beş dakika geçmemişti ki Bilge yine ağlayarak yanıma geldi. Bu sefer Meryem Bilge'nin yüzünü tırnaklamıştı ve epey derin bir iz bırakmıştı. Meryem'e bir daha kardeşine zarar vermemesi gerektiğini söylerek Bilge'yi odasına götürdüm. Oradan iri parçalı lego setini aldık ve ayağımın dibinde oynamaya başladı. Tek başına oynamaktan sıkılan Meryem onun yanına geldi ve bir süre birlikte oynadılar.

İlk sıkılan Bilge oldu. Dolaptan dünden haşladığım patatesleri çıkardı ve boş tabak istedi. Patatesleri soyma ve doğrama projesi ikisi için mükemmel bir projeydi. Hem bana yardımcı olacaklar hem de kavga etmeden bir arada yapabileceklerdi. Bilge hiç üşenmeden tek tek bütün patatesleri soydu. Meryem ise onun soyduklarını doğradı. Ben ise onların soyup doğradığı patatesleri soğanla kavurdum ve börek içimizi hazırladım.

O an anladım ki çocuklarımız bizim hayatımızdaki rollerimizi paylaşmak istiyorlar. Sen odana git oyna deyince onları bir nevi hayatımızdan uzaklaştırmış oluyoruz. Bu konuda tek zor olan hayatımızdan onlara göre ve bir arada yapabilecekleri kesitleri bulabilmek.

Sezonun İlk Karı

Yılın ilk karı tam anlamıyla bu haftasonu yağmaya başladı. Daha önceki haftalarda birkaç kere yağmıştı ama bu seferki gibi her yer bembeyaz olmamıştı. Çocuklarla dışarı çıktık. Donmuş gölün üzerinde koşturmanın tadını çıkardık. Önce korkak adımlarla, sonra bize ait olan koskocaman alanın tadını çıkararak...



Yere uzanıp kar melekleri yaptık. Meryem ile kar üzerinde resimler çizdik.




Bilge gölün üzerinde duran bisiklet kayığa tüm yaz boyunca binmek istemişti ve şimdi hazır onu bekliyordu. Epey bir süre burada oynadı.


Çocuklar kar oynamaya doymamışlardı ama ben üşümeye başlamıştım. Onları neyin kandıracağını çok iyi biliyordum. Sıcak çikolatalı süte hangi çocuk hayır diyebilirdi ki? Eve geldiğimizde Bilge'nin yanakları kıpkırmızı olmuştu.



Eve girip kapıyı kapatınca Bilge eve döndüğümüz gerçeğini anladı ve tekrar dışarıya çıkmak istedi ama artık eve girmiştik bir kere.

10 Aralık 2013 Salı

Kısa Kısa Kısa

Meryem ile baleye gidiyoruz. Yolumuz üzerinde dört yolun bağlandığı bir dönel kavşaktan geçiyoruz.
Meryem: Anne bu yol niye dağınık?

Meryem'lerin okul çıkışı bir ambulans okul kapısında bekliyor. Küçük çocuklardan birinin annesi çocuğunu almak için geldiği sıra rahatsızlanmış. Meryem'in ilk sorusu "ama şimdi bebeğini kim alacak?" İkinci sorusu ise "anne, sen hasta olmazsın değil mi?" Hemen bu sorusunun ardından "Sen hastaneye gitmiştin sonra Bilge olmuştu ama sonra gelmiştin". Arabada eve giderken bu olay konuşma konumuz olmuştu. Aklını bir türlü o anne ve çocuktan alamıyordu. Hem çocuk için endişeleniyor hem de kendisi için korkuyordu.

Meryem banyo yaparken Ashley ile oyunlarından konuşuyoruz.
Meryem: Ashley hep anne oluyor ben bebek veya abla oluyorum.
Ben: Sen arada anne olmayı istiyor musun?
Meryem: Evet ama o zaman Ashley ikimiz de anne olalım diyor. Ben öyle istemiyorum.
Ben: Peki ya sen Ashley'e söylesene sadece ben anne olmak istiyorum diye.
Meryem: Anne benim okulumda Türkçe konuşmuyorlar ki!

Meryem ve Bilge'yi yatırıyorum.
Meryem: Anne sen ne yapacaksın.
Ben: Salonda biraz daha oturacağım.
Meryem: Anne bence sen de yat. Uykunu alman lazım. Öyle daha iyi olur.

Emre Meryem ve Bilge'yi yatmaya götürdü ve ben salonda Ebru ile oturuyorum. Ertesi sabah...
Meryem: Anne siz Ebru ile neye gülüyordunuz?
Ben: Nasıl yani?
Meryem: Ben duydum siz gülüyordunuz.