10 Kasım 2015 Salı

İyi ki Doğdun Bilge!

Canım oğlum dün 4 yaşını doldurdu. Bu sene doğum günü için o kadar heyecanlıydı ki biz bile artık gelsin dedik. Eylül'den beri Kasım'ı bekliyoruz. Doğum gününü kutlamak için kendi kendine planlar yaptı. Bana market alışverişimiz sırasında nasıl kek istediğini gösterdi. Kekinin üzerinde oyuncak süslemesi olmalıydı. Okuldan hangi arkadaşlarını doğum gününde görmek istediğini bile tek tek saydı. Bu sene için okul arkadaşlarını çağıramayacağımızı, sadece küçük bir grupla yapacağımızı söyledim. İleride büyük bir evimiz olduğunda istediği arkadaşlarını davet edebileceğini söyledim. Önce sadece erkekler olsun dedi. Ancak buradaki Türk topluluğunda kızlar daha çoğunlukta. Kızların da olabileceği iznini küçük bir ikna sürecinden sonra alabildim.

Pazar sabahı uyandığında ona doğum gününü o gün kutlayacağımız müjdesini verdim. Heyecanla mutfak çekmecelerini karıştırmaya başladı. Sonra birkaç eski mum buldu. Çeşmede yıkayıp özenle bir köşeye koydu. Anne kek be light lazım onları alalım olur mu dedi. Planlarını yapmıştı bile.

Kekimizi evde yaptık. Üzerine süpriz batman oyuncağı koydum. Çocuklar gelince bir süre dışarıda oynadılar. Onlara çöp poşetleri ile çuvalla zıplama yarışması yaptırdım.




Biraz olsun dışarıda enerjilerini atınca eve geldik. Kıtap ayıracı süsleme aktivitesini masa başında yaptıktan sonra pizza, patatesli sigara böreği ve meyveden oluşan menümüzden yemekleri seçip karınlarını hızlı bir şekilde doyurdular. Bilge kek için sabırsızlanıyordu. Sonunda mum üfleme zamanı gelmişti. Heyecanla pastanın başına geldi, iki sarı iki mavi olan dört mum seçip pastanın üzerine koyduk. Mumlarını üfleyip pastasını kestik.



En eğlenceli kısmı hediyelerdi. Ninja kaplumbağa saati, ayakkabıları, demir adam oyuncağı favorileri arasındaydı.

Heyecanını ve ayrıntılara gösterdiğin ilgini çok seviyorum. Amerikalıların multitasking dediği yetenek sende fazlası ile var. Bir köşede kendi oyununu oynarken bir kulağın ve nasıl oluyor bilmiyorum ama bir gözün de etrafında olan bitenlerde. Kendi oyununu tamamlayıp sonra bütün ayrıntıları ile başka bir aktiviteye başlıyabiliyorsun. Daha geçen gün ben konferansa giderken benim üzerimi giyindiğimi farkettin kapıdan gitmeden bana isim kartımı  uzattın. Anne bunu takman gerekiyor diye de uyardın. Doğru ben unutttum ama sen unutmadın.

Kararlısın ve ne istediğini biliyorsun. Bu bazen aramızda ufak tefek problemlere sebep olabiliyor. Çünkü her zaman senin istediklerini yapacak vaktimiz olamayabiliyor. Bir de kelimelerini az kullanıyorsun. Bazen ne istediğini tam olarak anlatmadığın için kısa süreli (veya uzun) krizler yaşayabiliyoruz. Aslında bu konuda daha iyiye gitmeye başladık. Okuldaki Mrs. Gloria ile olan konuşmamız bu konuda bize epey bir yardımcı oldu diyebilirim. Her yaşadığımız problemin altında kendini tam olarak ifade edememe sorunu olduğunu farkettim. Ben sana duygularını sordukça sen de daha çok kelimelerini kullanır oldun. Önceki gibi sebepsiz ağlamalar veya yersiz yere birisine vurmalar yerine artık duygu analizi yapıyoruz beraber. Sen Meryem'e vurunca ben sana niye vurdun diye kızmak veya hemen bir ceza vermek yerine neden vurdun diye soruyorum ve mutlaka bir sebebi oluyor. Sonra bir arada düşünüyoruz vurmak yerine ne yapabilirdik diye. Artık bazı problem davranışların çözüm bulacağı konusunda çok daha umutluyum. Dün mesela ben giderken ağlamaya başladın. İki şey, iki şey diyordun. Sonra ben senin bu iki şey sözüne dikkat kesilmeye karar verdim. Ne demek istiyorsun diye sorunca sen daha detaylı anlattın. Senden gitmeden iki şey istiyorum demeye çalışıyormuşsun mesela. Birincisi pijamanı benim giydirmemi ikincisi de gitmeden bana güle güle demeyi. Aslında ne kadar da basit şeyler değil mi? Ama biraz ilgisizlik veya yanlış bir tutum bu durumu krize çevirebiliyor. Bugün sabah yine benzer bir durumla karşılaştık. Elif'i sınıfına bıraktık ama sen bir türlü oradan ayrılmıyorsun. Bana sarılmak istiyorum diyorsun. Ben sana sarılıyorum olmuyor. Sonradan anladım ki Elif'i bırakırken ona sarılıp bay-bay demek istiyormuşsun. Hemen dönüp Elif'e sarıldık ve problem çözüldü. Bilgecim seninle bu iletişim konusunda daha çok çalışmamız gerekecek ama şunu biliyorum ki biz seni anlamaya çalıştıkça sen de daha çok kendini anlatmaya çalışıyorsun ve bu durum beni çok mutlu ediyor.

Yemek konusunda çok netsin. Ne istediğini biliyorsun ve sevdiğin yemek olunca çok güzel yiyorsun. Sevmediğin yemek olunca ise işimiz çok zor. Bir iki lokma alıp ben doydum diyorsun. Yeni tatlara açık olup herşeyi denemen ise bir ayrı hoşuma gidiyor. Misafırliğe gittiğimizde birşeyler ikram edilince yemekten büyük bir keyif alıyorsun. Sana özel bir tabak hazırlıyorum. Güzelce masaya oturup özenli bir şekilde yemeklerini yiyorsun. Diğer çocuklar oyun oynuyorlarmış önemli değil. Sen öncelikle tadını çıkara çıkara yemeklerini yemelisin. Benim küçük gurmemsin sen.


Şu aralar bütün film kahramanları seni epey bir meşgul ediyor. Optimus prime en yakın arkadaşın, dinazorlar en sevdiğin hayvanlar diyebilirim. Birileri ile güreşmeye bayılıyorsun. Bazen içindeki enerjiyi atman için acaba eve bir kum torbası alsam mı diye düşünmeden edemiyorum. Bazen arkadaşlarla aramızda bu çocuk dağcı olacak esprisi yapıyorduk birazcık doğruluk payı yok değil. Dün evimizin duvarına tırmanmaya çalışıyordun. Bu kadar da değil Bilge dedim içimden. Doğa yürüyüşlerimiz sırasında etrafa olan ilgin, sevgin ve herşeyi tek tek incelemen çok hoşuma gidiyor. Birlikte yaprak çeşitlerini inceleliyoruz, gördüğümüz hayvanları ayırt etmeye çalışıyoruz. Çiçekleri çok seviyorsun ve özenle ilgileniyorsun. Bu sanırım bir erkekte olabilecek güzel bir hassasiyet.

Sosyal olarak kendi arkadaşlarınla ilişkilerin güzel ancak ilk girdiğin ortamlarda bir anda insanlara kaynaşamıyorsun. Hatta biraz utangaç davranıyorsun diyebilirim. Oyun alanlarında ilk adımı karşı taraftan bekliyorsun. Büyükler sana bir soru sorduğunda utangaç cevaplar veriyorsun. Evimize misafir gelmesini çok seviyorsun. Özellikle abilerin olması hoşuna gidiyor. Ancak bazen nasıl davranacağını bilemediğinden seni kafamızda, omuzlarımızda bulabiliyoruz ve bu durum bizim için epey bir zor oluyor. Bir yandan arkadaşlarımızla konuşmaya çalışırken bir yandan da sana yetişmeye çalışmak hiç kolay olmuyor. Aslında orada ben de buradayım, benimle de ilgilenin demek istiyorsun ama bunu direkt söyleyemediğin için dolaylı yollardan dikkat çekmeye çalışıyorsun.

Resim çizmelerine bayılıyorum. Senin resimlerin öyle ezbere çizilen resimlerden değil. Çizdiğin insanlar senin gördüklerinin yansımaları ile bütün ayrıntılarını taşıyor. Kafa basit bir yuvarlak, vücüt öylesine bir çizgi değil. Kafalar yuvarlağa benzer çizgiler, vücutlar biraz dikdörtgen, saçlar da çizdiğin kişiye göre dağınık, uzun, kısa. Aynı senin gibi sana özel.

 Canım oğlum iyi ki doğdun, iyi ki varsın! ve iyi ki bu kadar özelsin...