24 Eylül 2013 Salı

Komik Teyze

Seviller ile sabah kahvaltı sofrasına oturmaya hazırlanıyoruz. Meryem yumurtasını teyzesinin vermesini istedi. Ben önce bir anlam veremedim ama sonra bana hatırlattı "gıt gıt gıdak desin" diyerek. Geçtiğimiz kış Sevil çocuklara yumurtalarını tavuk şeklinde bir yumurtalığın içine koyarak vermişti ve verirken de o çok meşhur tekerlemeyi söylemişti: Gıt gıt gıdak, yumurtam sıcak, inanmazsan gel de bak. Meryem bunun tekrarını istiyordu. Ama Sevil'in söyleme şekli hoşuna gidiyordu.

Sonra doğum günü şarkısının komik versiyonunu öğretti Sevil teyzesi ona "happy birthday to you, mandalina suyu, çişini yap da uyu, yoksa yersin yumruğu". Bu şarkıyı çok sevmişti ama Sevil teyzesinin söylediği şekilde söylemeyi. Vücut hareketleri ve mimikleriyle beraber.
Bu tatilimiz boyunca Meryem, Sevil teyzesine yakınlaştı, onu daha çok sevdi. Geçtiğimiz senelerde Amerika'dan gelen arkadaşım Lorraine Sevil'i görünce "Meryem'in mimiklerini nereden aldığını şimdi anlıyorum" demişti. Meryem vücut dilini kullanmayı seviyordu ve bunu en çok Sevil teyzesi ile paylaşabildiğini farketmişti.

Arabaya binerken Sevil teyzesinin arabayı kullanmasını istemiyor.

-Anne arabayı kim sürecek?
-Teyzen sürecek.
- Hayır, o sürmesin, hani vardı ya, kimdi...
- Çağdaş enişte mi
- evet, o sürsün.
- ama o bizimle gelmeyecek.
- teyze sürmesin, bizimle otursun.

Teyzesinin araba sürmesini istemiyor çünkü bizimle otursun istiyor. Onunla çok fazla konuşmasa da onun hareketlerini, konuşmalarını izlemek hoşuna gidiyor. Bir de tabii teyzenin verdiği anne sıcaklığı var. Sevil Meryem ile ilgileniyor, onun saçlarını tarıyor, güzelce giydiriyor ve ihtiyacı olduğu anlarda ona sıcacık sarılıyor.

Ankara havaalanında anneme, babama ve ablama el sallarken ben duygulandım, yine bir uzun ayrılık dönemi başlıyor diye. Meryem bu duygularımızı dile getirdi. "ama ben teyzeyi özlerim...."

Kokuya Karşı Hassasiyet

Meryem'in burnu çok iyi koku alıyor. Yemeğin kokusunu beğenmediyse ona hayatta yediremezsiniz. Mesela teriyaki soslu tavuğu yemiyor. Tadına bile bakmıyor çünkü aldığı koku onun midesini bulandırmaya yetiyor. Eğer üzerinizde azıcık bir ter kokusu varsa Meryem bunu farkedecektir hatta yüzünüze "sen kötü kokuyorsun" derse şaşırmayın. Aslında daha iki aylık bile değildi. Geceleyin yanına benim mi Emre'nin mi yattığımızı kokumuzdan farkederdi. Ben yanına sokulunca uyumaya devam eder, Emre olunca yaygarayı basardı. Ona göre "anne"nin özel bir kokusu var. Başını göğsüme yaslar ve arada engel olursa anne kokunu alamıyorum diye beni uyarır.

Evin içerisinde de bu durum böyle. Kötü kokuyu ilk o alır. Dün sabah uyanıp tuvalete girdiğinde tuvalet çöpünün kötü koktuğunu farketmiş. Bir baktım çöp kutusunu almış götürüyor. Ben henüz yatakta ona şaşkın şaşkın bakarken bana "anne, bu kötü kokuyor, balkona götürüyorum" dedi. Sonra baktım balkonun kapısını, evin pencerelerini sonuna kadar açmış. Ev biraz temiz hava alsınmış...

18 Eylül 2013 Çarşamba

Elbise Seçimindeki Detay

Meryem ile bu sabah yine küçük bir kıyafet krizi yaşadık. Giyeceği şey konusunda hep çok seçici ve detaycı. Sabahları kıyafet seçimini hızlandırmak amacı ile genelde bu seçimi akşamdan yapıyoruz. Bu sabah dün akşamdan seçtiği lacivert elbiseyi giymesi için askıdan aldım ve Meryem'e verdim. Elbisesi askılı olduğu için üşüyeceğini düşünerek altına yarım kollu bir bluz ve tayt giymesini söyledim. Her zamanki gibi tiraz etti. Ben ısrar edince o şekilde prenses olamayacağını o yüzden giymeyeceğini söyledi. Bir 10 dakika kadar Meryem'i ikna etmeye çalıştık. Bir Emre deniyor, bir ben deniyorum, olmuyor. Son çare tehdit. Ben Bilge'yi aldım ve arabaya gittim, geride kalmak istemeyen Meryem ise mecburen bluzunu ve taytını altına giydi ve arabaya bindi.

Okula gelince yine aynı problem. Bana bluzunu ve taytını çıkarmak istediğini söyledi. Bluzu ve taytı elbisenin altında elbisesi güzel dönmüyormuş. Şimdi prenses olmanın ne demek olduğunu anlıyorum. Prenses olmak sadece kabarık elbise giymek değil. O elbisenin dans ederken eteklerinin dönmesi de demek aynı zamanda. ve haklılık payı var. Elbiseyi sadece vücudu üzerinde taşıdığında daha kolay dönüyordu. Bluz veya tayt buna engel oluyordu. Ama artık kış geliyor ve elbiselerini sadece çıplak bedeni üzerine giyemeyeceğini anlaması gerekiyor.

Meryem'i okulda ağlarken bıraktım. Küçük olan Bilge idi ama bazen Meryem bizi Bilge'den daha çok uğraştırıyordu. Bu konuda bizim en çok üzüldüğümüz şey Meryem'in hemen karamsarlığa kapılıp, kendini çok hırpalaması. Keşke ona bu duyguları ile baş edebeilme konusunda daha çok yardımcı olabilsek...

17 Eylül 2013 Salı

İbo Dayı ile Geçen Kaliteli Zaman

Bu Türkiye gezimizde epey bir zamanımızı bizimkilerle ve bahçede geçirme şansımız oldu. Hepimizin bir araya toplanma sebebi babamın hastalığı gibi üzücü bir neden olsa da biz bunu güzel anılara dönüştürme imkanı yakalayabildik. Türkiye gezilerimiz genelde büyük bir telaş içerisinde geçiyordu ve bir arada kaliteli zaman geçirmeye çok fırsatımız olmuyordu. Meryem ve Bilge dayılarını pek tanıma fırsatı yakalayamamışlardı. Bu gezi bize bu açığı kapatmamıza fırsat verdi.

Ben şahsen İbrahim'in çocuklarla bu kadar güzel ilgilendiğini bilmiyordum. Çocuklarla paylaşımları çoğaltmanın en güzel yanı onlarla birlikte yapabileceğiniz aktiviteler planlamak ve İbrahim bu konuda çok başarılıydı.

Bilge'nin deli gibi kedi ve ördeklerin peşinden koştuğunu gören İbrahim önce kediyi sonra da ördeklerden birkaçını yakalayıp çocukların dokunmasına izin verdi.





Fadimana Gülü diye bir çiçek vardır. Biz çocukluğumuzda bu çiçeğin yapraklarını tek tek koparıp , aralarını açıp yüzümüze gözümüze yapıştırıp kendimizi horoz yapardık. Bir baktım İbrahim bizim çocukları horoz yapıyor...




Mısır tarlasının derinlikerine gidip mısır topladılar, soydular. Mangal için odun toplayıp, mangalı yaktılar ve mısırları mangalda pişirdiler.





Birlikte araba yıkadılar. Bilge ve Meryem'in suyu arabaya tutma kavgalarına büyük bir sakinlikle yakaşıp sıra ile arabayı sabunlayıp, yıkamalarına fırsat verdi. Çocuklar, İbrahim'in durladığı yerleri tekrar sabunluyor veya olmadık yerlere su tutuyorlardı. İbrahim ise sabırla onların heveslerini almalarını bekliyordu.




Birlikte dondurma yemeye gittik. Çocuklar, alışveriş merkezindeki oyun parkında oynadılar.


Meryem dayısının gitme zamanı geldiğinde çok üzüldü. Sabah ilk kalktığında sorduğu soru "İbo nerede, gelecek mi?" oldu. Kuvvetli aile bağları kolay kurulmuyor. Bunun için insanın emek vermesi gerekiyor. Ben bu aniden gelişen kısa tatilimiz süresince Meryem ve Bilge'nin dayıları ile uzun ve kaliteli zaman geçirme fırsatı yakalamarından çok mutlu oldum.

16 Eylül 2013 Pazartesi

Peşimdeki Gölge

Meryem'in benim yalnız başıma gittiğim yerlere gitme çabası görülmeye değer doğrusu. Önce beni ikna etmeye çalışıyor.

- Anne ben de gelebilir miyim?
- Çocuklar gelebiliyor mu?
- Ablalar gelebiliyor mu? [Baktı ki çocuklar gelemiyor kendisine farklı bir kimlik oluşturarak gitmesine imkan vermeye çalışıyor]
- Bilge'yi evde babaya bırakıp biz ikimiz gidelim, ne güzel olur.

Bütün bunların işe yaramadığını anlayınca gizlice sızma planları yapıyor. Bir bakmışım ben hazırlanırken Meryem arkamdan bluzümden tutmuş, arkama tamamen yapışmış bir şekilde beni takip ediyor. Sanırım benim onun arkamdan gizlice geldiğini farketmeyeceğimi düşünüyor. Bu hafta sonu üç kere tek başıma dışarı çıkmak zorunda kadım ve üçünde de Meryem'i arkamda saklanırken buldum. Canım kızım bluzüme tutunduğunda benimle otomatik olarak geleceğini düşünüyor.


13 Eylül 2013 Cuma

Kötüsün!

Meryem ile Türkiye dönüşü uzun uçak yolculuğumuzdan indik ve otobüs bekliyoruz. Normalde binmemiz gereken otobüsü kaçırdığımız için 2 saat kadar hava alanı bekleme salonunda beklemek durumundayız. Hepimiz yorgunuz. Meryem yorgun olduğunda ve uykusu geldiğinde aksileşiyor. Bir yandan da parmağını emiyor ve saçlarını koparıyor. Saç koparmasına artık tahammülüm kalmadı ve ona kızarak kel olacağını ve herkesin onunla dalga geçeceğini söyledim. Bana önce "kızlar kel olmaz ki" şeklinde cevap verdi. Ben "eğer saçını yolmaya devam edersen sen olursun" deyince çok sinirlendi ve "kötüsün! kötüsün!" diye bana bağırdı. Bütün bunların üstüne "ben büyünce çok güçlü olacağım, seni elimle iteceğim ve yere düşeceksin. Sen bana bir şey yapamayacaksın" deyince ben artık büsbütün şaşırdım. Ben ki Meryem'e (veya Bilge'ye) tek bir tokat vurmuş değilim. Bu şiddet nereden geliyor anlamadım. Nasıl bir öfke, ve bu öfkenin ne biçim bir yansımasıdır bu, şaşkın bir şekilde ona bakakaldım.
Bu kötüsün lafı hiç hoşlamadığım bir laf ve Meryem'e iyice yerleşmiş görünüyor. Benden sabah sabah dondurma isteyip ona vermeyince veya televizyon seyrederken kapatınca yine aynı ifade ile bana tepki verdi. "anne, sen kötüsün!".
Bugün okula giderken su kabını araba koltuğunun yanına koymuş ve ben araba ile dönerken su kabı yere düştü. "Baba ben yavaş dön deyince yavaş dönüyor. Sen yavaş dönmedin, senin yüzünden su kabım düştü. Anne sen kötüsün!". Bana olan tepkisi ve öfkesi vakitsiz bir ergenlik sendromu gibiydi. Peki ya "kötüsün!" sözü nasıl ve ne zaman diline yerleşti?