26 Mayıs 2017 Cuma

Elifimiz 2 Yaşında!

Günebakanım, gülen yüzüm, sımsıcak gülümsemem Elif'im,

Seninle birlikte koskocaman bir seneyi daha doldurduk. Her anının içimi ısıttığı anılarımızla dolu bir sene.  Senin her daim gülümeyerek bakan gözlerin, şekilden şekile giren kaşların ve dudağın. mutlu olduğunda minik kuzu yavrusu gibi seke seke gidişin, sıcacık sarılmaların ve kocaman öpücüklerin bir dünyaya bedel.

Alıp başını gitmelerin, hiç bitmeyen inadın ve ne olursa olsun ben buradayım seslenişlerinle bize mutlaka ama mutlaka kendini duyuruyorsun. Belki de bu iki kardeşin üzerine doğmuş olmanın verdiği bir mücadele hissi ile perçinlenen bir durum. Çoğu zaman neşeli ve biraz fazla sosyalsın. Karşımıza çikan insanlar senin o sıcak selamlarından nasibini alıyor.

Mutlaka ve mutlaka beni elimden tutup bir yerlere çekiştiriyorsun. Ya bir yürüyüşe çıkıyoruz, ya mutfağa buzdolabına gidiyoruz, veya bodrum kata oyun alanına iniyoruz. Yani annenin oturmasına pek izin vermiyorsun. Ancak anne sütünü bıraktığımızdan beri artık kendi odanda uyuyor ve geceleri çok az uyanıyorsun. Geceleri ara ara uyansan da o zamanlarda baban seninle ilgilendiği için ben o çok özlediğim gece uykularıma kavuştum. Anlayacağın her yeni güne senin için, sizler için yeteri kadar enerji depolayarak başlıyorum. Bir de o yumuşacık teninin sıcaklığını hissedince değmeyin sabah neşeme...

Evde her kim üzerini değiştirirse sen onunla birlikte üzerini değiştirmeye başlıyorsun. Hepimiz ayrı zamanlarda üzerimizi değiştirdiğimiz için günde 5-6 kez üzerin değişmiş oluyor. O giydiğin kıyafetler ise pek üzerinde duruyor diyemem. Ortalarda sadece bezle dolaşan çıplak ayak oraya buraya koşan bir çocuk görmeye komşular bile alıştı artık. Ancak süslüyüz de. Üzerinde değişmeyi bekleyen bezin olduğunu önemsemeden, Meryem'in güneş gözlüğü ve çantası ile kendine göre havalı havalı dolanmayı da ihmal etmiyorsun. Kendi küçük dünyanda oynadığın oyunları oynarken seni seyretmek pek bir keyifli oluyor. Yorulduğunda ise gelip kafanı göğsüme yaslıyor, sessiz sessiz parmağını emiyorsun.

Maalesef kitap okurken çok sabırlı değilsin. Ya hemen sayfaları değiştiriyor ya da kitabı benim elimden alıp kendin okumaya başlıyorsun. Azimlisin, kafana koyduğunu yapmaya çalışıyor, kararlı ama minik adımlarla hedefine doğru ilerliyorsun.

Kelimelerin her geçen gün artıyor. Artık ikili, üçlü kelimeli cümleler kuruyor, atlıyor, zıplıyor, yaşının gereklerini fazlası ile yapıyorsun. Abin ve ablan ne  yaparsa sen de onlara takılıyor, onların davranışlarını kopyalıyorsun çoğu zaman. Bu iyi de olabiliyor kötü de. Mesela istediğin birşey olmadığında ağlama şeklin aynı Bilge. Yani epey bir kulak tırmalayanından. Birşeyi yapmak istemediğindeki dudak büküşün ise aynı Meryem. Kızgın taklidi yaptığında ise benim veya babanın sözlerini teklarlıyorsun. İşaret parmağını havaya kaldırıp, kaşlarını çatarak "hayır" demen seni kızgın göstermenin tam aksine ayrı bir sevimli yapıyor. Bu sevimli olma durumunun farkında olarak kızacağımız birşey yaptığında hemen bize o meşhur hayır taklidini yapıyorsun. Ve tabii ki bizim sinirli duruşumuz çok uzun sürmüyor öyle bir durumda. Sıcacık kahkaların, oyun oynarken kendi kendine mırıldandığın şarkılarla evimize ışık oluyorsun, Sen, Bilge ve Meryem... Birbirinizi kovalamalarınız, kanapenin kenarından minderin üzerine atlamalarınız, oraya buraya taşıdığınız battaniyeler ile kurduğunuz minik yuvalar, sıkıcı geçen günlerimizi anlamlandırıyor, Mutsuzluklarımızı silip götürüyor.

İyi ki doğdun canım kızım, gün aydınlığım...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder