Karlar Kraliçesi cocukluğumdan aklımda kalan sevgi ve
arkadaşlığa farklı bakış açılarını içerisinde bulunduran bir masal. Bir tarafta sevgi ile paylaşabilen
arkadaşlar diğer tarafta bencil, hırslı, sahiplenici arkadaşlar ve yol
arkadaşları... Karın büyüleyici güzelliğini anlatışı mı yoksa karların
güzelliğini ve kontrolünü kendinde toplayan bir kraliçenin varlığı mıdır tam
bilemiyorum ama okuduğum zaman bu masalı çok sevdiğimi hatırlıyorum. Tabii bu
çok öncedendi. Bu masalın yedi ayrı kısa hikayeden oluştuğunu şimdi bu masalı
tekrar okuyunca farkettim. Snow
Queen adresinden bu yedi kısa hikayeye ulaşabilirsiniz.
Bu kış döneminde Karlar Kraliçesi kukla gösterisi olarak çocuklara sunuluyor.
Meryem artık 3.5 yaşında. Yani böyle bir gösteriden keyif alabilecek bir yaşa
geldiği için hemen ikimiz için bilet aldım. Gösteri üniversite kampüsü
içerisinde olan “Wharton Center” da. Burası tiyatro, müzikal,
klasik müzik konseri, stand –up
show gibisinden birçok gösteriye ev
sahipliği yapıyor.
Meryem daha once Emre ile bir kez sinemaya gitmisti. Tiyatronun ne olduğunu
ise bugün öğrenecekti. O açıdan hem
o hem de ben çok heyecanlıydık. Wharton Center bizim üniversitenin gösteri
merkezi ama ne gariptir ki buraya geldiğimizden beri benim için de bu bir ilk
olacaktı. Emre ile ben kendimiz için bir zaman ayarlayıp bir türlü gelemiştik
ve benim içimde yavaş yavaş büyüyen açlığı gösteri merkezine ait olan binadan
içeriye girince daha çok hissettim Evli ve çocuklu olmak sanırım böyle birşeydi.
İnsan belirli dönemlerde kendisini birçok şeyden soyutlamak durumunda kalıyor.
Bina içerisinde birçok gösteri
salonu var. Biz biletimizi gösterip bizim gösterimizin olduğu salondan içeriye
girdik. Salonun orta yerine gelen koltukların ön sıralarından kendimize iki
kişilik bir yer bulabildik. Henüz gösterinin başlamasına yirmi dakika vardı.
Eşyalarımızı bırakıp çocuklar için el işi aktivitelerinin olduğu salona gittik.
Bu bir çocuk oyunu olduğu için çocuklar için gösterisinin temasına uygun el işi
masaları hazırlamışlar. Meryem sıra ile bütün masalara uğrayarak kaz, geyik ve kar tanesi yaptı.
Daha sonra yerimize geçtik ve
gösterinin başlamasının bekledik. Meryem’de neyi beklediğimizi tam olarak bilememin heyacanı
ve sabırsızlığı vardı. Arka fonda bir müzik, yumuşak sesli bir anlatıcı eşliğinde sahneye çıkan
insan/kuklalarla Karlar Kraliçesi gösterisi başladı.
Hikaye “kötülük aynası, küçük kız ve küçük oğlan çocuğu, çiçek bahçesi, prens ve prenses, hırsız kız, Finli kadın, kraliçenin şatosu ve eve dönüş” kısımlarından oluşuyor. Kötülüğü temsil eden şeytan ve insanları çirkin
gösteren şeytanın aynası ile hikaye başlıyor. Sonra iki yakın arkadaş olan Kay
ile Gerda’ye geliyor. Kötülük
aynasının iki parçasının nasıl Kay’in gözüne ve kalbine geldiğini ve onu kötü
yaptığını, sonra Kay’in
herşeyi, herkesi ama en onemlisi en sevdiği arkadaşı Gerda’yi gerilerde bırakarak Karlar Kraliçesi
ile gittiğini anlatıyor. Gerda yolculuğu sırasında farklı arkadaşlar ediniyor.
Bu arkadaşlıkları ona zaman zaman yolculuğunun asıl amacını unuttursa da Kay’i arama yolculuğuna azimle devam ediyor ve
en sonunda Karlar Kraliçesinin Şatosuna geliyor. Kay’e SONSUZLUK kelimesini yazmasına yardımcı olarak onun özgürlüğüne
kavuşmasını sağlıyor. Gerda’nin gözyaşları önce Kay’in
gözündeki cam parçasının sonra da kalbindeki cam parçasının çıkmasını sağlıyor
ve birlikte eve dönüyorlar.
Biz her tiyatroya gittiğimizde
Emre ile tiyatro mu sinema mı tartışması yaşarız. Sinemanın insanlara sunduğu
görsel şovu tiyatrodan beklemek tabii ki mümkün değil ancak tiyatroyu neden
sevdiğimi ve neden tiyatronun hep olması gerektiğine bu gösteriden sonra çok
daha fazla inandığımı söyleyebilirim. Bir kere izleyici tiyatroda sinemada olduğu
gibi pasif ve bireysel değil. Sahnede bir oyun sergileniyor ve bunun sadece bir
oyun olduğunu herkes baştan kabullenmiş durumda. Oyuncular ve seyirciler
arasında karşılıklı bir etkileşim var ve bu etkileşim gösteriyi daha canlı
kılıyor. Seyirciler pasif ve kendi bireysel dünyalarında oyunu seyretmek yerine
birlikte gülüyor ve alkışlıyorlar. Her güzel
işin sonunda takdir edilmesi gerektiğini pekiştiren kısım ise sonundaki alkış
kısmı. Oyuncuların seyircinin alkışı ile sahneye gelerek seyirciyi selamlaması, sahnedekiler ve izleyiciler
arasındaki etkileşimi güzel bir şekilde sonlandırıyor.
Meryem bu gösteriyi zevk alarak
seyretti. Ama sadece gösteriyi değil, gösteriyi izleyen diğer çocukları, sık sık değişen dekoru ve sahnenin ışıklandırılmasını...
Meryem ile gösteri sonrasında
gösteri merkezini hızlı bir şekilde gezip arabamıza doğru yürümeye başladık.
Yolda el ele tutuşan iki genci görünce bir şaşkınlık yaşadı. Bana onları
göstererek “Ellerini tutmasına gerek yok. Onlar büyük ama”. Ona göre sadece çocuklar büyüklerin elini tutarlardı. Galiba biz
Emre ile el ele tutuşmayalı epey bir
zaman olmuştu. Çocukların ellerini tutmaktan ya da çocuk arabasını itmekten
birbirimizi göremez olmuştuk. Ben Meryem’e birbirini seven insanların da ellerini tutabileceğini söyledim.
Ardından bir NİYE sorusunu umarak. Tahmin ettiğim gibi Meryem NİYE diye sordu
ama hemen önümüzden geçen yüksek topuklu ve siyah mini etekli bir kız dikkatini
dağıtmaya yetmişti. Kızın ayakkabılarını bana göstererek “anne, ben o kızın ayakkabılarını çok sevdim” dedi. Önce parlak siyah renkli topuklu
ayakkabılara gözüne takılmıştı. Sonra yavaş yavaş o ayakkabıların sahibi kıza
doğru baktı ve kararını vermişti “anne ben o kızı çok sevdim”.
Arabamıza binip de evin yolunu
tuttuğumuzda çoktan uykuya dalmıştı bile...
Bu blog doktora yaparken çocuk yetiştirmenin zorluklarının yanında ne tam zamanlı anne baba, ne tam zamanlı öğrenci ne de tam zamanlı bir çalışan olamamanın verdiği rahatsızlığın bir ürünü. Çocuklarımız çok büyümeden ve zaman elimizden daha fazla akıp gitmeden birşeylerin notunu biryerlere düşme isteği aslında. Bir nevi bizim ailemizi konu alan bir tez çalışması. Hiç bir zaman tam yapılandırılamamış ve hep yeni hedefler içeren.
14 Aralık 2012 Cuma
3 Aralık 2012 Pazartesi
Kış Parıltıları
Küresel ısınmadan kaynaklı mıdır tam olarak bilemiyorum ama Aralık ayındayız ve hala kış gerçek anlamda geldi diyemem. Birkaç sulusepken atıştırması dışında ne kar yağdı ne de insanı iliğine kadar ısıtacak kadar havalar soğudu. Yine de hayat devam ediyor ve insanlar sanki kışmışcasına daha önceden planladıkları etkinliklerini uygulamaya koyuyorlarç Kar olsunö olmasın... Bu etkinliklerden birisine bu geçtiğimiz Cumartesi tüm aile katıldık. Etkinliğin adı "Winter Glow". Küçük bir alanı kaplayan kış ile özdeşleşmiş aktivitelerin bir araya getirildiği bir etkinlik. Kış sebzelerinin, mum ve benzeri süs eşyalarının satıldığı bir kaç tezgah dışında hemen hemen herşey ücretsizdi. Noel ve kış teması burada genelde birbirine geçtiği için süslemeler bu iki temayı birden barındırıyordu.
Bir köşede buzdan heykel yapımı vardı. Buzdan heykeller yapan adam bir noel ağacı yapmakla mesguldu. Kızağı yapmıs bitirmişti. Bir sonraki ürünü ise kardan adamdı. Bir süre bu adamın buzlara nasıl şekil verdiğini seyrettik. Sonra Meryem ile Bilge buzdan kızağın üzerine binerek hem soğuğu hissettiler hem de kızağın üzerinde poz verdiler.
Sıcak çikolata, tavuk-limon suyu çorbası, burada "chili soup" dedikleri içerisinde genelde kırmızı biber ve kıyma olan çorba kışın temel yiyecekleri biçimde tadıma sunuluyor. Fırında kestanenin dünya çapında değişmez kış geleneği olduğu burada kanıtlanmış oldu.
Kış ve noel temaları bir arada olunca ister istemez noel babanın kızağını çeken geyikler de süslemelerin bir parçası oluyor. Gariban geyik kafeslerin arkasında seyirlik bir şekilde duruyordu.
Tırmanmak bizim ailede çok popüler. Meryem fırsattan istifade bulduğu bir duvara tırmanırken.
Meryem'e sarı bir uçan balon alıp uçmasın diye koluna bağladık. Sonrasında Meryem ile ben at arabası üzerinde gezi için uzun bir sıranın sonuna geçerken Emre Bilge ile etrafı turladı. At arabasını beklemek düşündüğümüzden çok daha uzun sürdü. Bu sırada Meryem sırada hemen önümüzde buluna Drew adlı bir çocuk ile geçici arkadaşlık kurdu. Mümkün olduğunca az diyalog, bol hareket içeren bir arkadaşlıktı bu. Tipik Meryem arkadaşlığı. Birlikte koştular, hopladılar, balonlarını oynadılar. Uzun süren bir beklemeden sonra kısa at arabası yolculuğumuzu yaptık.
Atların arabaları görünce hızlanmaları Meryem'in çok hoşuna gitti. Bir de tabii nallarının çıkardığı sesler. At arabasından inince Emre'nin rehberliğinde etrafta çocukların hoşuna gidebilecek birkaç yere daha gittik. Biz sıra beklerken Emre boş durmamış etkinlik adına ne var ne yok öğrenmişti.
Önce Otelin içerisindeki süslü yılbaşı ağacına ve çocukların kucağına oturmak için sırada beklediği Noel Anne ve Noel Babaya baktık.
Sonra fotoğraf köşesine gelip başımıza geçirdiğimiz Santa şapkaları ve komik gözlüklerle bir aile fotoğrafı çektirdik.
Ardından ateş üzerinde pişen marshmallow keyfi. Kışın ve kamp alanlarının hemen hemen bir geleneği burada közde pişirilen marshmallowlar. Hatta özel bir adı var: "Smores". Smores kelime olarak "some more" yani biraz daha fazla kelimesinin birleştirilmiş hali. Diğer bir değişle bu ateş üzerinde yapılan marshmallowlar o kadar tatlı ki insan bir yiyince bir daha istiyor.
Emre ile Meryem marhmallowları tam kıvamında yapmayı başardılar. Dış kısmını çok yakmadan içini eritmişlerdi.
Günü akşam yemeği için yol üzerinden aldığımız sandviçlerle noktalayarak eve döndük.
Bir köşede buzdan heykel yapımı vardı. Buzdan heykeller yapan adam bir noel ağacı yapmakla mesguldu. Kızağı yapmıs bitirmişti. Bir sonraki ürünü ise kardan adamdı. Bir süre bu adamın buzlara nasıl şekil verdiğini seyrettik. Sonra Meryem ile Bilge buzdan kızağın üzerine binerek hem soğuğu hissettiler hem de kızağın üzerinde poz verdiler.
Sıcak çikolata, tavuk-limon suyu çorbası, burada "chili soup" dedikleri içerisinde genelde kırmızı biber ve kıyma olan çorba kışın temel yiyecekleri biçimde tadıma sunuluyor. Fırında kestanenin dünya çapında değişmez kış geleneği olduğu burada kanıtlanmış oldu.
Kış ve noel temaları bir arada olunca ister istemez noel babanın kızağını çeken geyikler de süslemelerin bir parçası oluyor. Gariban geyik kafeslerin arkasında seyirlik bir şekilde duruyordu.
Meryem'e sarı bir uçan balon alıp uçmasın diye koluna bağladık. Sonrasında Meryem ile ben at arabası üzerinde gezi için uzun bir sıranın sonuna geçerken Emre Bilge ile etrafı turladı. At arabasını beklemek düşündüğümüzden çok daha uzun sürdü. Bu sırada Meryem sırada hemen önümüzde buluna Drew adlı bir çocuk ile geçici arkadaşlık kurdu. Mümkün olduğunca az diyalog, bol hareket içeren bir arkadaşlıktı bu. Tipik Meryem arkadaşlığı. Birlikte koştular, hopladılar, balonlarını oynadılar. Uzun süren bir beklemeden sonra kısa at arabası yolculuğumuzu yaptık.
Atların arabaları görünce hızlanmaları Meryem'in çok hoşuna gitti. Bir de tabii nallarının çıkardığı sesler. At arabasından inince Emre'nin rehberliğinde etrafta çocukların hoşuna gidebilecek birkaç yere daha gittik. Biz sıra beklerken Emre boş durmamış etkinlik adına ne var ne yok öğrenmişti.
Önce Otelin içerisindeki süslü yılbaşı ağacına ve çocukların kucağına oturmak için sırada beklediği Noel Anne ve Noel Babaya baktık.
Ardından ateş üzerinde pişen marshmallow keyfi. Kışın ve kamp alanlarının hemen hemen bir geleneği burada közde pişirilen marshmallowlar. Hatta özel bir adı var: "Smores". Smores kelime olarak "some more" yani biraz daha fazla kelimesinin birleştirilmiş hali. Diğer bir değişle bu ateş üzerinde yapılan marshmallowlar o kadar tatlı ki insan bir yiyince bir daha istiyor.
Günü akşam yemeği için yol üzerinden aldığımız sandviçlerle noktalayarak eve döndük.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)