14 Aralık 2012 Cuma

Karlar Kraliçesi

Karlar Kraliçesi cocukluğumdan aklımda kalan sevgi ve arkadaşlığa farklı bakış açılarını içerisinde bulunduran bir masal. Bir tarafta sevgi ile paylaşabilen arkadaşlar diğer tarafta bencil, hırslı, sahiplenici arkadaşlar ve yol arkadaşları... Karın büyüleyici güzelliğini anlatışı mı yoksa karların güzelliğini ve kontrolünü kendinde toplayan bir kraliçenin varlığı mıdır tam bilemiyorum ama okuduğum zaman bu masalı çok sevdiğimi hatırlıyorum. Tabii bu çok öncedendi. Bu masalın yedi ayrı kısa hikayeden oluştuğunu şimdi bu masalı tekrar okuyunca farkettim. Snow Queen adresinden bu yedi kısa hikayeye ulaşabilirsiniz.

Bu kış döneminde Karlar Kraliçesi kukla gösterisi olarak çocuklara sunuluyor. Meryem artık 3.5 yaşında. Yani böyle bir gösteriden keyif alabilecek bir yaşa geldiği için hemen ikimiz için bilet aldım. Gösteri üniversite kampüsü içerisinde olan “Wharton Center” da. Burası tiyatro, müzikal, klasik müzik konseri, stand –up show gibisinden birçok gösteriye ev sahipliği yapıyor.

Meryem daha once Emre ile bir kez sinemaya gitmisti. Tiyatronun ne olduğunu ise bugün öğrenecekti. O açıdan hem o hem de ben çok heyecanlıydık. Wharton Center bizim üniversitenin gösteri merkezi ama ne gariptir ki buraya geldiğimizden beri benim için de bu bir ilk olacaktı. Emre ile ben kendimiz için bir zaman ayarlayıp bir türlü gelemiştik ve benim içimde yavaş yavaş büyüyen açlığı gösteri merkezine ait olan binadan içeriye girince daha çok hissettim Evli ve çocuklu olmak sanırım böyle birşeydi. İnsan belirli dönemlerde kendisini birçok şeyden soyutlamak durumunda kalıyor.


 
Bina içerisinde birçok gösteri salonu var. Biz biletimizi gösterip bizim gösterimizin olduğu salondan içeriye girdik. Salonun orta yerine gelen koltukların ön sıralarından kendimize iki kişilik bir yer bulabildik. Henüz gösterinin başlamasına yirmi dakika vardı. Eşyalarımızı bırakıp çocuklar için el işi aktivitelerinin olduğu salona gittik. Bu bir çocuk oyunu olduğu için çocuklar için gösterisinin temasına uygun el işi masaları hazırlamışlar. Meryem sıra ile bütün masalara uğrayarak kaz, geyik ve kar tanesi yaptı.






Daha sonra yerimize geçtik ve gösterinin başlamasının bekledik. Meryem’de neyi beklediğimizi tam olarak bilememin heyacanı ve sabırsızlığı vardı. Arka fonda bir müzik, yumuşak sesli bir anlatıcı eşliğinde sahneye çıkan insan/kuklalarla Karlar Kraliçesi gösterisi başladı.
Hikaye “kötülük aynası, küçük kız ve küçük oğlan çocuğu, çiçek bahçesi, prens ve prenses, hırsız kız, Finli kadın, kraliçenin şatosu ve eve dönüş kısımlarından oluşuyor. Kötülüğü temsil eden şeytan ve insanları çirkin gösteren şeytanın aynası ile hikaye başlıyor. Sonra iki yakın arkadaş olan Kay ile Gerdaye geliyor. Kötülük aynasının iki parçasının nasıl Kay’in gözüne ve kalbine geldiğini ve onu kötü yaptığını, sonra Kay’in herşeyi, herkesi ama en onemlisi en sevdiği arkadaşı Gerdayi gerilerde bırakarak Karlar Kraliçesi ile gittiğini anlatıyor. Gerda yolculuğu sırasında farklı arkadaşlar ediniyor. Bu arkadaşlıkları ona zaman zaman yolculuğunun asıl amacını unuttursa da Kayi arama yolculuğuna azimle devam ediyor ve en sonunda Karlar Kraliçesinin Şatosuna geliyor. Kaye SONSUZLUK kelimesini yazmasına yardımcı olarak onun özgürlüğüne kavuşmasını sağlıyor. Gerda’nin gözyaşları önce Kayin gözündeki cam parçasının sonra da kalbindeki cam parçasının çıkmasını sağlıyor ve birlikte eve dönüyorlar.

Biz her tiyatroya gittiğimizde Emre ile tiyatro mu sinema mı tartışması yaşarız. Sinemanın insanlara sunduğu görsel şovu tiyatrodan beklemek tabii ki mümkün değil ancak tiyatroyu neden sevdiğimi ve neden tiyatronun hep olması gerektiğine bu gösteriden sonra çok daha fazla inandığımı söyleyebilirim. Bir kere izleyici tiyatroda sinemada olduğu gibi pasif ve bireysel değil. Sahnede bir oyun sergileniyor ve bunun sadece bir oyun olduğunu herkes baştan kabullenmiş durumda. Oyuncular ve seyirciler arasında karşılıklı bir etkileşim var ve bu etkileşim gösteriyi daha canlı kılıyor. Seyirciler pasif ve kendi bireysel dünyalarında oyunu seyretmek yerine birlikte gülüyor ve alkışlıyorlar.  Her güzel işin sonunda takdir edilmesi gerektiğini pekiştiren kısım ise sonundaki alkış kısmı. Oyuncuların seyircinin alkışı ile sahneye gelerek seyirciyi selamlaması, sahnedekiler ve izleyiciler arasındaki etkileşimi güzel bir şekilde sonlandırıyor.

Meryem bu gösteriyi zevk alarak seyretti. Ama sadece gösteriyi değil, gösteriyi izleyen diğer çocukları, sık sık değişen dekoru ve sahnenin ışıklandırılmasını... 

Meryem ile gösteri sonrasında gösteri merkezini hızlı bir şekilde gezip arabamıza doğru yürümeye başladık. 



Yolda el ele tutuşan iki genci görünce bir şaşkınlık yaşadı. Bana onları göstererek “Ellerini tutmasına gerek yok. Onlar büyük ama”. Ona göre sadece çocuklar büyüklerin elini tutarlardı. Galiba biz Emre ile el ele tutuşmayalı epey bir zaman olmuştu. Çocukların ellerini tutmaktan ya da çocuk arabasını itmekten birbirimizi göremez olmuştuk. Ben Meryem’e birbirini seven insanların da ellerini tutabileceğini söyledim. Ardından bir NİYE sorusunu umarak. Tahmin ettiğim gibi Meryem NİYE diye sordu ama hemen önümüzden geçen yüksek topuklu ve siyah mini etekli bir kız dikkatini dağıtmaya yetmişti. Kızın ayakkabılarını bana göstererek “anne, ben o kızın ayakkabılarını çok sevdim” dedi. Önce parlak siyah renkli topuklu ayakkabılara gözüne takılmıştı. Sonra yavaş yavaş o ayakkabıların sahibi kıza doğru baktı ve kararını vermişti “anne ben o kızı çok sevdim.
Arabamıza binip de evin yolunu tuttuğumuzda çoktan uykuya dalmıştı bile...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder