16 Mart 2016 Çarşamba

Öfke Nöbetleri

Bilge'nin inatçılığından ve kararlı tutumundan bu sayfada birçok kez bahsetmiştim. Bu inatçı olma özelliğinin aslında ileride ona birçok kapılar açacağını düşünüyorum. Ancak bu özelliği baskılamak değil de iyiye yönlendirmemiz gerekiyor. Yoksa bu son haftalarda yaşadığımız öfke krizleri ile nasıl baş edebileceğimi bilemiyorum.

Uzun zamandır büyük öfke krizleri yaşamıyorduk. İlki Pazar günü havuzda oldu. Havuz eğlencelerine bizim işlerimizin yoğunluğuna kış tembelliği de eklenince epey bir zaman ara vermiştik. Bu Pazar çocukları aldım havuza götürdüm. Hepimiz çok neşeliyiz. Soyunma odasında mayolarını giydiler. Ben bir yandan Elif'i hazırlıyorum bir yandan Bilge'ye cankurtaran yeleğini veriyorum. Bilge yeleği vermeme şaşırdı ve bana ben artık yelek giymeyeceğim, ben 5 oldum dedi. Oğlum yelek giyip giymemek öyle olmuyor. 40'ına da gelsen yüzme bilmiyorsan giyeceksin dedim. Önce yüzme öğrenmesi gerektiğini söyledim. Ben zaten biliyorum dedi. Bu konuda kendinden gayet emindi. Biliyorsun bilmiyorsun mücadelesinden sonra bilmediğine birazcık ikna olarak yeleği giydi Giyer giymez de çıkardı. Yeleği giyince boğuluyormuş, yelek ona küçük geliyormuş, yelek onu çok sıkıyormuş, vesaire, vesaire. Yaklaşık bir 10 dakika sürecek ağlama krizimiz başlamış oldu. Onun kabul edemeği neden yelek giymek zorunda olduğuydu. Diğer herşey bahanesiydi. Tamam bu yeleği giyme havuzun ordaki yeleklerden birisini giyersin dedim. Havuz başındaki yeleklerden birisini aldı ama yine aynı tepki. Çok sıkıyormuş! Ben yeleksiz gireceğim diye ağlamaya başladı. Ben bir elimde Elif bir tarafta geçirdiği öfke nöbeti ile bütün dikkatleri üzerine çeken Bilge orada kalakaldım. Tamam sen burada köşede otur o zaman dedim. Bu şekilde havuza giremezsin diye uyardım. Sonra bir ara Meryem ile yüzmeyi test etmesini deneyelim istedik. Havuza girdi. Aslında yüzmeye çok yakın ama yine de kendi başına suda durabilecek durumda değildi. Belki Elif orada olmasaydı onunla birebir ilgilenebilir belki yüzmesine yardımcı olabilirdim. Sanırım sadece can yeleği değildi canının sıkıldığı. Benim yardımıma ihtiyacı vardı ama ben onun istediği şekilde onunla ilgilenemiyordum. Birazcık ilgi onu sakinleştirmişti. Bir süre daha havuzun kenarında oturdu. Sonra biraz ite-kaka biraz daha anlayış içeren bir yaklaşımla yeleği giydirdim. İlk başlarda yine yok boğuluyorum, yok sıkıyor dedi ama sonra oyuna daldı ve yeleğin üzerinde olduğunu tamamen unuttu.

Diğer büyük öfke nöbetimizi dün Okemos kütüphanesinde yaşadık. Buradaki Türk arkadaşların bir aktivitesi vardı. Emre'nin Salı akşamları dersi olduğu için çocuklar benimleydi. Belki de daha baştan bu aktiviteye gitmemem gerekiyordu ama arkadaşlar çocuklarla biz de ilgileniriz deyince gittim. Sorun üç çocukla başedememek değildi. Sonuçta onlarla birçok yere gidiyoruz. Sorun son zamanlarda zirve yapmış durumda olan Bilge'nin öfke nöbetleriydi. Bir de diğer çocuklar işin içine girince Bilge bir şekilde arkadaş çemberinin dışında kalıyor ve daha hırçınlaşıyordu.

Bilge ile kütüphaneye gitmeden önce kısa bir konuşma yaptık. Bana ağlamayacağım, yüksek sesle konuşmayacağım, bu kitabı alalım o kitabı alalım diye ısrar etmeyeceğim diye sözler verdi yolda. Ben aktitive odasında aktivitelere dalmışken Bilge yanıma geldi. Bir ağlama krizinin eşiğindeydi. Meryem ile bilgisayarı paylaşamıyorlardı. Meryem'in kalkmasını istiyordu. Kendi oturacaktı. Meryem'e ne kadar sinirlendiyse ona sert bir şekilde vurmaya başladı. Ben bu duruma çok sinirlendim. Bilge'nin öfke nöbeti benim sinir katsayımla doğru orantılı olarak artıyor. Bilge yükseldikçe ben yükseldim. En son o kendini yerlere atmış ağlıyordu. Bense bir elimde Elif diğer tarafımla Bilgeyi yaka paça tutup dışarı çıkarmaya çalışıyordum. Her öfke nöbetinde istediğini elde edemeyeceğini öğrenmesi gerekiyordu. Allah'tan dışarısı çok kalabalık değildi de insanlara çok rezil olmadık. Gerçi Türk komiteye rezil olacağım kadar oldum sanırım ama yapacak bir şey yok. Bilge'yi arabaya attım, kapıyı kapattım. Elif'i en son Meryem'e vermiştim. Elif ve Meryem yerlerini aldıktan sonra ben arabayı çalıştırdım. Bilge arabada hala ağlıyor kütüphaneye gideceğim, bilgisayar oynayacağım diye. İşin ilginç yanı Meryem aktivite odasında iken Bilge'ye bilgisayarı açmıştım ama bir süre sonra sıkılıp Meryem'in yanına gitmişti. Meryem ve diğer çocukları oynar görünce ısrarla bilgisayar başına geçmek istemişti.

Biraz boş boş arabayı sürdükten sonra eve geldik. Bilge'nin ağlama krizi geçmişti. Ben ise biraz daha sakinlemiştim. Eve girince Bilge doğrudan odasına gidip kapıyı kitledi. Aklınca bana tavır yapıyordu. Hiç birşey demedim. Ama yemeğe hiç dayanamaz. Bizim yemek yediğimizi duyunca, tabi biraz da sakinlemenin etkisiyle şebeklik yaparak geri geldi. Neyse benden özür diledi. Ben ona bir hafta cezalı olduğunu hiç biryere gidemeyeceğini söyledim. Biraz kızdı ama kabul etti.

Yatma vakti gelmişti. Bir tane kitap okuyabileceğimi söyledim. Meryem'in istediği kitabı okudum. Bilge Kırmızı Başlıklı Kız masalını da istiyordu. Daha fazla öfke krizi kaldıramayacağımı düşünerek okumaya başladım. Ben masalı okuyordum ama o hiç oralı değildi. Başka bir kitaba bakıyor ve gürültü yapıyordu. Hemen yatağına yatmasını  söyledim. "Hayır, ben kitap okuyacağım" diye ısrar etmeye başladı. Yine başladık tartışmaya ve yükselmeye. Kaçınılmaz bir öfke krizi daha. Ben artık sınırdayım. Bilge'yi yatağına zorla yatırdım. Poposuna bir iki vurduktan sorna üstünü örttüm ve odadan çıktım. Kendi odama geçtim. İçeriden ses geliyor "anne bir şey söyleyeceğim, anne birşey söyleyeceğim" diye. Ben duymazdan geliyorum. Ağlaya ağlaya yanıma geldi ve "anne birşey söyleyeceğim" diye yatağımda ağlıyor. Ben hala kızgınım. Saat 9:30'u geçti. Uyku saatleri geçeli bir saat oldu ve hala ayakta. Üstüne üstlük Bilge yüzünden Meryem de uyuyamıyor. En son yatağına yat sonra ne söyleyeceksen söyle dedim. Bana "hayır sen yatağına yat, orada söyleyeceğim" demez mi?Ben bir orta yol bulmaya çalışıyorum Bilge ise sınırlarını zorladıkça zorluyor. Bir süre onun tartışmasını yaşadık en son yatağının kenarında söylemeye razı oldu. Benim ondan özür dilemem gerekiyormuş. Yatırırken poposuna vurmuştum ya. Bu muydu oğlum dedim bunca gürültü kıyamet bunun için miydi? Özür dilerim vurduğum için dedim. Bunu duyunca rahatlamıştı. Yattı ve uyudu.

Ben yatağa yattığımda sanki üzerimden 10 yıl geçmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder