20 Mart 2013 Çarşamba

Bilge, Bir Buçuk Yaşına Adım Adım


Hep böyle mutlu mu sorusuna evet demeye korkuyorum, nazar değer, büyüsü bozulur diye. Ama evet hep mutlusun, pozitifsin, meraklısın, ilgili ve sevgi dolusun. En favori iki kelimen "hi" ve "bay". İnsanlarla seni en kolay iletişime geçiren anahtarın bu olduğunun keşfinin tadını sonuna kadar çıkarıyorsun.
 Bazen fazlasıyla şirin göründüğünü söyleyebilirim ve sanırım bir erkek çocuğuna göre fazla güzel. Yolda, sokakta görenlerin sana kız gibiymişsin gibi hitap edişlerini düzeltmekten sıkıldım, artık hiç karışmıyorum. Zaten seni tanıyacak kadar seninle vakit geçirirlerse senin hiç de öyle çıtıpıtı olmadığını farkedeceklerdir diyorum artık kendime.
Bir de tabii o olanca şirinliğinin altında yatan muzurluğun var. O muzur ifade yüzüne yayıldığında bir afacanlığın geleceğini hemen anlıyorum. Tam da bu muzurluk aşamasında gözüme gözüme bakıyorsun. Sanki yaptığın afacanlığı benimle paylaşmak istiyorsun. Televizyon seyrederken sesini kapatmak en favorilerin arasında. Önce bize bakıyorsun, sonra yavaşça ses kontrol aletinin oraya gidiyor ve sesini kapatıyorsun. Bununla bizim televizyona odaklanmış bakışlarımızı yeniden kendi üzerine çekmiş oluyorsun. Bir de paylaşmak istemediğin afacanlıkların var. Tuzluktaki tuzla masayı ve halıları tuzlamak, benim telefonumu karıştırmak veya kumandayı eline alıp televizyonda kanal değiştirmeye çalışmak gibi. 
Yorgun veya aç değilsen kendi kendine çok güzel oyalanabiliyorsun. 


Meryem'in olması senin için ayrı bir şans. Sen onu takip etmekten ve onunla oynamaktan çok mutlu oluyorsun. Hatta bazen küçük afacanlıklar için birlikte işbirliği bile yapıyorsunuz. Yiyecek dolabından birşeyler kaçırmak,


 

veya bardağı, tabağı aşağı indirmek gibi...


Şu an için Meryem ile bu oyun anlarınız o kadar uzun süreli olmuyor; ancak sen biraz daha büyünce birlikte çok güzel oynayabileceğinizi şimdiden görebiliyorum. Ayrıca Meryem gibi duygusal olarak çok kuvvetli bir ablaya sahip olduğun için çok şanslısın. Seni çok seviyor ama sadece sevgi değil o kadar çok sahipleniyor ve esirgiyor ki bazen beni bile şaşırtıyor.
Şu aralar sevdiğin oyunlar (mutfak çöpünü karıştırmak, banyo ve mutfak lavabosunda su ile oynamak ve masada bulduğun yiyeceklerin birazının yiyip birazını etrafa saçmayı oyun olarak saymazsak) oyuncak hayvanlarını teker teker alıp çıkardığı sesleri taklit etmek, kitapların sayfalarına tek başına bakmak, bir yerlere tırmanmak, arabalarla oynamak ve dans etmek.
Buldugun bir poşeti, çantayı koluna takıyor, yüzüne yayılan o şirin gülümsemen ile bana dönüyor, bay-bay diyor odaları dolaşıp tekrar yanıma geliyorsun. Yine bay-bay diyor, yine yanıma geliyorsun ve sen her yanıma geldiğinde ben seni kucağıma alıp sıkı sıkıya içime çekmek istiyorum.
Güreşmeyi ve bazen koca sesini kullanarak konuşmayı çok seviyorsun. Sesini kullanmayı o kadar güzel ayarlıyorsun ki duygularını sesinden çok güzel anlıyabiliyorum. Bir bebek veya bebek resmi gördüğünde "Bebe" deyişin veya kedi gördüğünde "miyav" deyişinle ineği taklit etmek için çıkardığın "moo" sesi, senin ses aralığını çok güzel örnekliyor.

Sevdiğin veya yapmak istediğin şeyleri çok iyi biliyor ve hatta bazen fazla ısrarcı olabiliyorsun. Sanırım seni hırçın olarak nitelendirebilceğim tek yer burası. Bu ısrarcı tutumun en çok Meryem ile oyunlarınız sırasında karşımıza çıkıyor. Bir oyuncağı eğer her ikiniz de istiyorsanız sen "mine" yani "benim" diye bağırarak oyuncağı kendine çekmeye çalışıyorsun. Meryem ise senin elinden almaya çalışıyor. Bu kavgalar sırasında fazla agresif olabiliyorsun o yüzden gözümüzün üzerinde olması gerekiyor. Meryem birkaç kere bundan nasibini aldı. Ya onu ısırdın ya da saçını yoldun. Biz tabii bunun doğru bir davranış olmadığını anlatıyoruz ama bazen sanırım bunu en kolay yol olarak görüyorsun.
Dans etmeyi çok seviyorsun. Herhangi bir melodide kolların hemen havaya kalkıyor ve yüzüne hafif bir gülümseme yayılıyor. Evdeki piyona başına geçip en az 10 dakika başında vakit geçiriyorsun. Tuşlara basıyorsun arada kendi kendini alkışlıyorsun. Piyanoda çıkardığın melodilerden gurur duyuyor olmalısın.
Karşısındaki ile basit oyunlarla anı paylaşmasını çok iyi biliyorsun.  Bazen markette veya herhangi bir yerde bakıyorum yine birilerine gülücükler dağıtıyorsun Ne olmuş nasıl olmuşşa sen orada herhangi birisi ile "cee" oynamaya başlamışsın. İnsanların dikkatini kendine hemencecik çekmeyi başarıp onları oyuna dahil edebiliyorsun. Sınıfının kapısına geldiğimizde mutlaka benimle bir kaçma-yakalama oyunu oynuyorsun. Sen sınıfın dışına doğru kaçıyor ve benim de senin arkadan gelerek seni yakalamamı istiyorsun. 
Artık kaydırağın iki tarafı olduğunun farkındasın ve kaydırakta kaymaktan çok zevk alıyorsun. Önceleri kaydığın taraftan kaydırağa çıkmaya çalışıyordun şimdi artık merdivenleri tercih ediyorsun.
Kışın vazgeçilmez alternatif aktivite yerimiz alışveriş merkezindeki trene binmeyi çok seviyorsun. Treni durmuş durumda görünce hemen içine giriyor ve bana bay-bay diyor. Senin sürekli olarak alışveriş merkezini trenin içerisinde turlamana maddi ve manevi olarak müsaade edemiyeceğim için küçük bir kriz anını göze alarak seni trenin yanından uzaklaştırıyorum ve alışveriş merkezinin içindeki oyun  parkına götürüyorum. Buradaki arabalara büyük bir zevkle tek tek binip iniyorsun. 

Geçen gün bu oyun parkındaki uçak oyuncağını resmen tekeline geçirmiştin. Direksiyonun  başına geçtin ve hiç kimsenın yanına gelmesine müsaade etmedin. Ben ara sıra seni alıp başka oyuncakların başına götürüyordum ki başka çocuklar da uçak ile oynayabilsinler diye ama sen yine gidip uçağın başına, pilot koltuğuna geçiyordun. Bir ara Meryem senin yanına geldi ben de çok önemsemedim nasıl olsa kardeşler bir şekilde anlaşırsınız diye. Beş dakika geçmemişti ki minik bir çocuk yanıma geldi ve heyecanlı heyecanlı "your kids are fighting"  yani "çocuklarınız kavga ediyor" diye uyardı beni. Gerçekten de direksiyon başında sen "mine" diye bağırıyor ve Meryem'i itiyorsun, Meryem ise yanına oturmaya çalışıyor. Mecburen Meryem'i ikna ettim ama hep kaybeden, fedakarlık yapmak zorunda olan Meryem olmamalı. Bunun sonunda sen ne yaptın biliyor musun? Bacaklarını olanca genişliğiyle açtın, tüm koltuğu kaplayarak direksiyonu sahiplenmenin keyfini çıkardın.

Akşamları yatağında yatıyorsun ama bir türlü seni bırakıp gitmeme izin vermiyorsun. Sanki kuş uykusundasın. Ben en ufak bir hareket ettiğimde hemen ayağa fırlıyorsun. Çok denedik tek başına yatırmayı ama en sonunda hep senin zaferinle sonuçlandı.

Dışarıda olmayı çok seviyorsun ve seni içeri sokmakta çok zorlanıyorum. Geçen gün oyun alanında salıncakta o kadar mutlu idin ki seni salıncaktan indirmekte epey bir zorlandım. 

Fiziksel olarak ortalama bir çocuksun. Ne çok uzun ne çok kısa, ne çok şişman ne çok zayıf. Kendi başına yemeğini yiyor hatta bunu tercih ediyorsun. Sana yardımcı olmama kızıyorsun. Yemekte sebzeleri ayırt etmeden yiyorsun ama havuç ve brokoliyi diğerlerine göre daha çok sevdiğini söyleyebilirim. Avakadoyu seviyorsun. Eğer açsan bir avakadonun üçte birini tek başına bitirebilirsin. Meyveleri Meryem kadar çok yemiyorsun ama şu aralar favorin üzüm.Tatlı alışkanlığınız babanız ile paylaştığınız nutella saatleri ile kuvvetleniyor. Bu kadar tatlı seviyor olmanız beni çok mutlu etmese de sizin ne büyük bir zevkle çikolata veya nutella yediğinizi görünce pek bir şey diyemiyorum.

ve ben sana sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ne iyi oldu da hayatımıza dahil oldun. Canım oğlum benim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder