18 Ağustos 2014 Pazartesi

Bize Ne Getirdin Gezileri

Çocuklar artık Emre veya benim konferans için veya işimiz dolayısıyla onları birkaç günlüğüne bir diğerimize emanet ederek gittiğimiz kısa süreli gezilerimize alıştılar. Daha Meryem bir yaşındayken onu geride bırakıp üç günlüğüne Denver'a konferans için gitmiştim. Kızım bu konuda daha tecrübeli yani. Bilge'yi ise bebekken bir-iki kere yanımda götürdüm. Tabii bu gezilerim ekstra bir pahalı olmuştu benim için çünkü gittiğimiz yerlerde bebek bakıcısı ayarlamam gerekiyordu ve saat başı ücretleri epey bir yüksek oluyordu.

İlk gezimiz sırasında Bilge daha 4 aylık kadardı. Phoenix'a gitmiştik. Bilge'nin ilk uçak yolculuğuydu ve uçak kalkarken epey bir ağlamıştı. Ben ne kadar uğraştıysam da onu teskin edememiştim. Aslında o ağladıkça ben o kadar sıkıntı yapmasaydım o daha çabuk sakinleşecekti ama işte insan çevreden de hissetttiği baskı ile daha bir stresli oluyor. Aynı zamanda uçakta birkaç bölüm arkadaşım ve bir hocamız vardı ve bu durum sanırım benim stresimi arttırmıştı. Bilge sustuğunda bütün bir uçak bir oh! çekmiştik. Bölüm arkadaşım Eun Mi oğlunu getiriyordu ve aynı bebek bakıcısı onun o zamanlar üç yaşında olan oğlu Dongkwan ve Bilge ile ilgilenecekti. Bebek bakıcısını ayarladığımız şirket çok iyiydi. Biz daha Phoenix'e ulaşmadan bize bebek bakıcısının özgeçmişini yollamıştı. Bebek bakıcı ise süperdi. Bilge daha çok küçük olmasına rağmen onunla çok güzel ilgilenmiş hatta çocuklar otel odasında tıkılıp kalmasınlar diye gün içerisinde yürüyüşe bile çıkarmıştı. Bilge'nin doğduğu sene sanırım benim kariyerim açısından hırs yaptığım seneydi ve aynı sene içinde iki konferansa birden katılmıştım. Diğer konferans Phoenix'teki konferanstan iki-üç ay sonra Philadelphia'da idi. Yine gitmeden bir bebek bakıcısı ayarladım. Eun Mi üç gün kalacaktı. Biraz dönüşümlü çocuklara baktık biraz çocukları bebek bakıcınsına emanet ederek konferansa gidip geldik. Bu sefer uzun bir süre kaldığımız için birden çok bebek bakıcımız oldu ancak Phoeniz'teki bakıcımız kadar titiz ve özenli değillerdi. Bakıcıları ayarladığım şirket ise idare eder diyebileceğim bir şirketti. Bize ilk gittiğimiz zaman bize gelecek olan bebek bakıcısının ismini ve telefonunu vermişlerdi. Ben tedbir amacı ile bebek bakıcısını aradığımda bakıcının bize geleceğinden  haberi olmadığını öğrendim. Bu ilk hayal kırıklığı ile tam güvenemez bir şekilde çocukları emanet edip konferans yerine gitmiştik. Nasıl bir hızla geri odaya döndüğümü hatırlıyorum. Bir yanda acaba bıraktığım süt Bilge için yeterli olacak mı kaygısı diğer yanda bu bebek bakıcı bu çocuklara nasıl bakacak endişesi. Irkçı biri değilim ama siyahi insanlarla birebir çok tecrübem olmadığı için siyahi bebek bakıcımıza biraz şüpheli gözle baktığımı da itiraf etmeliyim. Odaya gittiğimde herşey yolunda idi ama odada televizyon açıktı ve bu bile benim için bir ipucuydu. Bilge'nin bebek bakıcılarına tonla para vererek ama yine de içimi yeyip bitiren kuruntudan kurtaramadan geçirdiğim o bir haftanın sonunda eğer bir konferanda gideceksem çocukların biraz daha büyümelerini bekleme kararı aldım. Tabii bu kararımı yazın bize 3.5 saat uzaklıkta olan Travers City'deki konferans ile bozmam bir istisnaydı. Çünkü oraya ailecek gitmiştik. Ne bebek bakıcısı parası vardı dert etmem gereken ne de bakıcıdan endişe duymam için bir sebep. Çocuklarımı gönül rahatlığı ile babaları ile bırakabilirdim.

Çocukların senden mesafelerce uzakta dahi olsa onları hep içinde taşımak, her gördüğün şeyde onları aklına getirmek sanırım anne baba olmanın bir parçası. Ben normalde öyle her gördüğü çocuğa sevgi ile bakan, çocuk delisi kişlerden değilimdir. Benim sevgim benim çocuklarım için. Diğer çocuklar iyidir, tatlılardır ama benim çok ilgi alanımda değillerdir. Ancak konferanslara gidince bana birşeyler oluyor. Her gördüğüm çocuğa sarılmak istiyorum. Özellikle yaşları benim çocuklarımın yaşında ise. Etrafta gördüğüm çocuklarda mutlaka Meryem veya Bilge'ye ait bir özelliği görüyorum. İnsan bu kadar çocuklarını içinde taşıyınca onlarla bu kısa süreli gezilerden dönünce bir paylaşım alanı yaratmak istiyor. Bunun için bir küçük hediyeden daha iyi ne olabilir? Gezilerim dönüşünde çocuklara hediyeler getirmeye Meryem daha çok küçükken başladım. İlk başlarda Meryem pek anlamıyor gibiydi ama zamanla bu tercih bir alışkanlığa dönüştü. Ne tesadüftür ki son iki gezimiz sırasında Emre de ben de hediye getirmeyi unuttuk. Ben iki günlüğüne Bloomington'a gitmiştim. Jen'in arabası ile gidiyorduk. Tekerimiz patladı, yedek lastik işe yaramıyormuş, araba çekildi derken yolda gidişimiz zaten o kadar maceralıydı ki kendimizi geri evimize nasıl attığımızı bilemedik. Dolayısıyla ne hediye almaya ne de hediye düşünmeye vaktim oldu. Emre ise bir haftalığına gittiği staj gezisinden ufak tefek hediyelerle gelmişti ama o da yine iş telaşından hediye almaya tam olarak vakit ayıramamıştı. Meryem biz her geldiğimizde gözü çantamızda bize ne getirdin sorusu ile bizi karşılayınca ben kendimi biraz kötü hissettim.

Geçtiğimiz perşembe vekalet işlerim için günü birlik Şikago'ya gitmem gerekiyordu. Daha yola çıkmadan büyük bir kararlılıkla bu kez çocuklara hediye ile döneceğim dedim kendi kendime. İşlerimi hallettikten sonra Şikago'da turlarken aynı zamanda ne çocuklarım için güzel bir hediye olur diye düşünüyordum.
Bir çikolata dükkkanının önünden geçerken kendimi bilinçsiz bir şekilde dükkanın içinde buldum. Uzun uzun çikolara baktıktan sonra çocuklara çiçek çikolatalardan hepimize ise bir paket içi dolgulu çikolata aldım.
Beni karşılamaya geldiklerinde Meryem'in ilk sorusu tabii ki bize ne getirdin oldu. Onlara evde çiçek çikolatalarını verdim.

 

Akşam çok geç olduğu için çikolatalarını ertesi gün yemek için kaldırdık. Ancak hepimiz dolgulu çikolardan birer tane yedik. Ertesi gün bir süre çikolatalarını ellerinde tutup oyuncakmış gibi oyun oynadılar. Meryem çiçek çikolataların ikisini alıp önce gözlük sonra sihirli çubuk yaptı.



Bilge çikolatasınden bir parça aldıktan sonra o şikayet eden sesi ile yanıma gelip çiçeğim kırıldı diye bana dert yandı. Bilgecim sen çikolatanı yedikçe çiçeğin kaybolacak, bundan daha normal ne var diye ona anlatmak biraz zaman aldıysa da sonrasında tadını çıkara çıkara çikolatasını yedi.

Hediye verme işini çok beceremesem de her zaman hediye vermenin hediye almaktan çok daha mutluluk verici olduğunu düşünmüşümdür. Bu düşüncemde yanılmadığımı br kere daha gördüm. Ufacık birşey çocukları mutlu etmeye yetmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder