14 Ekim 2013 Pazartesi

Balkabağı Bahane...

Yine bir hasat zamanı ve ben geçen sene olduğu gibi Meryem ve Bilge'yi Uncle John's Cider Mill yerine götürdüm. Bu seferki gezimiz geçtiğimiz sene olduğu gibi, hatta biraz daha fazla (Bilge büyüdüğü için) eğlenceli ama biraz ıslak bir gezi oldu. Yolda çok fena bir yağmur başladı. Yağmur şakır şakır yağıyordu. Ben bir yandan yağmur diner mi diye düşünüyor bir yandan da dinmezse kendimize alternatifler bulmaya çalışıyordum. 

Yola çıktığımızda çocukların öğle uyku vakitleri olmasına, yolun uzun ve havanın yağmurlu olması da eklenince çocuklar hemen arabada uykuya daldılar. Oraya ulaştığımızda daha uyuyorlardı. Yağmur yavaşlamıştı ama tam dinmemişti. Hem çocuklar uykularını alsınlar hem de yağmur iyice kesilsin diye onları hemen uyandırmadım. Bir 15 dakika kadar ben arabada birşeyler okudum onlar uyudular.




Onlar uyanınca arabada yedek kıyafet adına ne varsa üzerlerine giydirdim. En üste bizim kapşonluları geçirdikten sonra artık gezmeye hazırlardı.


 Atlı karıncayı görünce ikisi de bir atın üzerine çıktılar.



İlk işimiz bir traktöre binip balkabağı tarlasına gitmekti. Atlı karıncadan indikten sonra traktörlerin kalktığı durağa gittik.  Durağın hemen yan tarafında tahtadan tren ve kamyonu gören Meryem ve Bilge bir süre orada oynamak istediler. Meryem direksiyon başına geçti, Bilge ise koltuğun altında kamyonun kasasına...


Yeşil bir traktörün kasasında balkabağı tarlasının yolunu tuttuk. Traktör yolculuğu çocuklar için çok keyifliydi. Meryem her ne kadar traktörün ön tarafına binmek istediyse de bu sefer kasa ile yetinmek durumundaydık.

Balkabağı tarlasına gelince çocukları hemen bir el arabasına oturttum ve balkabaklarının olduğu yere doğru gittik.

Bilge ve Meryem'e kendileri için bir balkabağı seçmelerini söyledim. Aynı anda bu kadar çok balkabağı Meryem'i heyecanlandırmış, Bilge'yi şaşırtmıştı.




Kendilerine bal kabağı seçmek üzere tarlaya daldılar. Bilge tüm tarlayı el arabasına taşımaya çalıştı, 
 




Meryem ise bir süre fikir değiştirip durdu. Uzun bir balkabağı mı yoksa şişman ve yuvarlak bir balkabağı mı istediği konusunda karar veremedi. En sonunda şişman ve yuvarlak olanı seçtik. Balkabaklarımızı arabamıza koyduk.



Traktör durağına doğru yola çıktık.


 Arabamıza dönmeden önce balkabağı tarlasında bir hatıra fotoğrafı çektik.



 Balkabaklarını arabamıza bırakıp, çocuk eğlence parkının yolunu tuttuk. Önce Elma Kurdu. Meryem tek başına bindi. Bilge her nedense binmek istemedi.






Bilge'nin aklı trendeydi. Trende hemen lokomotif koltuğuna oturdu.



ve dönme dolap...




Bu kadar eğlenceden sonra acıkmıştık. Donut ve elma suyu almaya gittik. Uzun bir sıra vardı. Haftasonu insanlar yağmura aldırmadan sanki buraya akın etmişlerdi. Donut ve elma suyumuzu alıp bir masaya oturduk. Kendi paylarımızı bitirip babamıza iki tane ayırarak arabamıza doğru yola çıktık.

Eve gelir gelmez oturup balkabaklarımızı temizledik. İçindeki çekirdekleri boşaltma işini Meryem ve Bilge yaptı. Şekil verme işini ise biraz onlara denettikten sonra ben devraldım.


 



Her ne kadar içi boşaltılan balkabaklarının ömrü uzun olmasa da balkabağı bizim için bir bahaneydi. Birlikte biriktirdiğimiz anılar işe şahane...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder