31 Ekim 2013 Perşembe

Cadılar Bayramı

Bu sene buradaki kültüre ayak uydurduk ve biz de cadılar bayramını kutladık. Emre kostümlerimizi çok önceden internet üzerinden sipariş vermişti. Emre sayesinde ilk defa son ana kalmadan bir özel güne hazırdık (bana kalsa son gün hala kostüm bakıyor olurdum).

Geçen hafta bize yakın kütüphanede cadılar bayramı kutlaması vardı. İlizyon gösterisi olacaktı. Okuldan gelir gelmez yemekleri yeyip hemen kütüphaneye gittik. Gösteri sırasında Meryem de Bilge de çok eğlendi.

 
 





Bilge o kadar kendini vermişti ki gösteriyi epey bir süre ayakta seyretti. 

İlizyonistin kim gönüllü olmak ister diye sorduğu ilk iki seferde Meryem parmağını kaldırmadı. Üçüncü kez yani ne olup bittiğini tam anladıktan sonra artık gönüllü olabilirdi. Tabii ki bütün çocuklara sıra gelmesinin imkanı yoktu ve dolayısıyla Meryem gösterilerin birinde yardımcı olabilmek için sahneye çıkamadı. Benim kulağıma yavaşça "anne, bana sıra gelmiyor" dedi. Çocuklarımın sabrını çok seviyorum! Ona güzelce vakit kısıtlı olduğu için herkese sıra gelemeyeceğini söyledim.

Gösteri sonrası ilizyonist çocuklara hayvan şeklinde balonlar yapıp hediye edeceğini söyledi. Bilge balonlar ortaya çıktığı anda hangi renk balon istediğini bilyordu. Hemen "yellow" dedi.

Sıra onlara gelince balon yığınlarının içinden Bilge daha önce söylediği gibi sarı balonu, Meryem ise kırmızı balonu aldı. Meryem bir kedi istedi, Bilge'ye de kostümüne uygun olarak köpek oldu.


Gösteri sonrası bir süre daha kütüphanede vakit geçirdiler, sonra eve geldik.


Bugün Cadılar Bayramı, daha doğrusu cadılar bayramının resmi günü. Okuldan biraz erken eve geldik. Evde çocuklara Jen ve Miriam'ın cadılar bayramı için hazırladığı hediye paketlerini verdim.
Heyecanla açtılar. Çok özenle hazırlanmış paketlerdi. Çantaların birisi Meryem'in seveceği gibi parlak pembe/mor renk diğeri Bilge'nin seveceği gibi hayvan resimleri ile süslüydü. İçlerinde kitaplar, lolipoplar, şekerli sakızlar, şekerlemeler ve bir de elma vardı. 







Bir süre hediyelerini inceledikten sonra yemek için masaya oturduk. Yemeklerimizi yer yemez kostümlerimizi giydik ve Asiye'lerin mahallesine gittik. Bizim burası apartmanlardan oluşan bir mahalle olduğu için burada evleri gezmenin bir anlamı olmayacaktı. Müstakil evleri olanlar evlerinin önünü süslüyor ve hemen hemen bütün mahalle bu organizasyonu sahipleniyor.

Bir vampir, bir palyaço ve bir köpek olarak cadılar bayramını kutlamak için yollardaydık.




Diğer birkaç Türk aile de çocuklarını getirmişti ve bir takım oluşturdular. Annelerden giyinen bir tek bendim. Daha doğrusu Türk aileler arasında.


Evde hep beraber poz verdikten sonra şeker toplamak üzere dışarı çıktık.


Meryem çok heyecanlıydı. Kovasını şeker, çikolata ile doldurmak istiyordu.

Daha birkaç ev gezmişlerdi ki Meryem ağlamaklı yanıma geldi "anne benim çok az oldu" diyerek. Sebebini anlamıştım. Uzaktan onu izlediğim kadarı ile Nesibe ile topladıkları şekerleri karşılaştırmışlardı ve Meryem onda daha çok olduğunu görünce morali bozulmuştu. "Kızım daha yeni başladık, bir sürü olacak" dedim. 

Çocuklar önden gidiyorlardı ve ben arkadan Bilge'yi bekliyordum. Bilge yavaş yürüyor, yolda gördüğü balkabakları, ışıklar, çalılar ile oynaya oynaya gidiyordu. Her evden bir tane şeker alıyor sonra eğer sevdiği bir şekerse bana açtırıyor ve yavaş yavaş şekerini. veya çikolatasını yiyerek gidiyordu. Bu arada bu mahalle zengin bir mahalle olduğu için sunulanlar genelde hep kaliteli çikolatalardı. Kitkatlar, M&M ler, Hershey çikolatalar...

Bir ev süsleme konusunu epey bir abartmış. Sanırsınız o evde çocukları öldüren bir seri katil yaşıyor. Sanki gerçekmiş gibi görünen heykel çocuk kafalarını evinin bahçesine sıralamış. Arka tarafta kocaman siyah bir kedi ve bir sürü mezar. Evden gelen korkunç sesler bu görüntüyü tamamlıyordu.

Bilge daha ilk çocuk başı heykelinin olduğu yerde durdu. Bir süre heykele baktı, baktı. Sonra hiç bir şey demeden arkasını döndü ve yürümeye başladı. Ben yanıma çağırdım ama yanıma gelmedi. Oradan epey bir uzaklaştıktan sonra durdu ve beni bekledi. Tekrar o yola dönmek gibi bir niyeti yoktu biz de mecburen başka taraflara yöneldik.

Hava kararmaya başlamıştı artık. Mahallede görevli 5-6 büyük aynı desenli şemsiyelerini almışlar çocuklarının gezmesini kontrol ediyorlardı. Çoğu kişi zaten birbirini tanıyordu ve eminim bizim o mahalleden olmadığımızı biliyorlardı. 

Bilge şeker toplama işine epey bir alışmıştı. Evlere yaklaşınca benim geride beklememi istiyordu. Kendi gidip kapıyı çalacak ve şekeri alacaktı. Bana eli ile git işaretli yapıyor, aynı zamanda git-git diyordu. Ben onu görebileceğim bir mesafe bekliyordum. Tek sorun onu evden uzaklaştırmak oluyordu. O kadar çok dikkatini çeken şey oluyordu ki bir beş dakika evin bahçesinde oyalanıyorduk. En son bir evin önündeki su bataklığında ayaklarını, kollarını bir güzel ıslattı. Artık eve dönme vakti gelmişti. Ancak bambaşka bir sokakta olduğumuzu farkettim. Hava karanlıktı ve o mahallede Asiyelerin evinin olduğu sokaktan ötesini bilmiyordum. Allah'tan cep telefonum vardı ve telefonumda Asiye'nin adresi vardı. Hemen telefonumun GPS'ini açtım ve kısa bir süre içerinde GPS'in tarifi ile Asiye'lerin evini bulduk. 

Meryem'ler de daha yeni geliyorlardı. Meryem'in kovası ağzına kadar çikolata ile dolmuştu. Tam da Meryem'in istediği gibi. Arabamıza bindik ve evimizin yolunu tuttuk.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder