29 Nisan 2013 Pazartesi

Baba Daha Güzel Yemek Yapıyor

Meryem'in bu geçtiğimiz cuma akşamı yemeğine tepkisi aynen böyleydi. Bana "Baba daha güzel yemek yapıyor. Sen yapma, baba yapsın" dedi. Şimdi bu duruma güler misin ağlar mısın bilemedim. Emre ile hafta içi müsait olma durumumuza göre akşam yemeklerini dönüşümlü olarak yapıyoruz. Emre'nin yemek günleri için klasikleri var. Zamanla klasik yemek listesine yenilerini ekliyor tabii. Mesela fırında tavuğu çok güzel yapıyor. Önce güzelce yoğurtlu, baharatlı sos hazırlıyor ve ağır ateşte yavaş yavaş üstü kapalı bir şekilde pişiriyor. Yanına pilav  ile çok güzel bir yemek oluyor. Kuru fasülye veya nohut, ve tabii ki balık onun klasikleri arasında. Geçen hafta mantarlı tavuk yaptı ve güveç tarzı çok güzel olmuştu. Tavuk göğsünü ince ince kesip az yağda kızartınca da çok güzel oluyor. Bazen fazla kızarmış oluyor ama yine de lezzetli oluyor.

Benim öyle çok klasik bir listem yok. Belki de olmalı. Benim yemeklerimde en fazla dikkat ettiğim şey içinde bir şekilde sebze olması. Artık marketten hangi sebzeyi almışsam, evde ne varsa onu yapıyorum. Ispanak ve zeytinyağlı yeşil fasülye yemeklerine çocuklar alıştı ve çok itiraz etmiyorlar. Hatta o anki ruh hallerine göre seviyorlar diyebilirim. Yoğurt çorbası ve brokoli çorbası ile de araları iyi. Benim en çok yaptığım bir diğer yemek küçük parçalara doğranmış eti biraz kavurduktan sonra sebze ile harmanlamak. Burada "stir fry" adını verdikleri bu yemek tarzından Meryem çok hoşnut değil. Genellikle içine koyduğum malzemeler doğaçlama oluyor ve bazen  gerçekten sebze olayını abartıyorum. Elime ne geçerse katıyorum.

Cuma günü yemekte somon balığı ve bol sebzeli makarna vardı. Bol sebzeli derken abartmıyorum. Emre'nin deyimi ile makarnadan çok sebze vardı yemekte. Marketten aldığın lahanayı uzun zamandır dolapta tutuyordum. Onun hepsini doğradım. Küçük küçük doğradığım kırmızı ve yeşil birberlerle birlikte zeytinyağında kavurdum. Dolaba baktım geçen yemekten kalma bir iki yaprak "bok choy" kalmış onu da içine attım. En son domatesleri ve yeşil soğanı atıp, azıcık salça ile renk verdirdikten sonra haşladığım makarnaları atıp karıştırdım. Meryem bana bu noktada kızdı. O, makarnaları sade veya sadece salçalı yemek istiyordu. Sebzeleri istemiyordu. Meryem'i yemek konusunda ikna etmek için onun tabağına sebzelerini ayırarak koydum. Ama ona sebzeleri yemenin ne kadar sağlıklı olduğunu söylemeyi de ihmal etmedim. Emre ilk başta balığın yanında bu "makarnalı sebze" yemeğimi garip karşıladıysa da tadına bakınca gayet güzel buldu. Bilge ilk başta lahanaları yemek istemedi ama sonra onun da hoşuna gitti. Yani birtek sadece makarnalarını seçip yiyen Meryem oldu.

Meryem'in benim yemeğime yaptığı yorumda haklılık payı da yok değil. Emre klasikleşen tadları sevdiği gibi yeni tatlara da açık ve bu aslında bir şans. Herkes yeni tatlara o kadar açık olamayabiliyor. Bunun yanında her yeni şey güzel olmayabilir. Veya istediğimiz tada ulaşması için birkaç kötü denemeyi göze almak gerekebilir. En son yaptığım asparaguslu omlet olayında bu yeni tatlar deneme olayını biraz uca taşımış olduğumu farkettim. Kendi yaptığım omleti kendim bitirmekte zorlandım doğrusu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder