29 Kasım 2012 Perşembe

İnce İnce Örülen Arkadaşlık Bağları

Meryem yeni okuluna basladığından beri arkadaşlık sorunu yaşıyor. Önceki okulunda bir yaşından beri birlikte vakit gecirdiği, birlikte büyüdüğü çocuklarla aynı ortamda olmanın verdiği bir rahatlık vardı. Birbirini anlayan birbirini seven bir grup seklinde büyüyorlardı. Şu an o sınıfta olsa yine benzer sorunlar olur muydu bunu bilemiyorum. Ancak şu aralar "I am not your friend" lafı çok yaygın bu yaş grubundaki cocuklarda ve eğer o anda birisi ile oynamak istemiyorlarsa hemen ben senin arkadaşın değilim anlamına gelen "I am not your friend" diyorlar birbirlerine. Bu cümleyi Meryem çok kullanıyor ve biliyorum ki sınıf arkadasları da ona soyluyor.

Şu an Meryem ciddi bir şekilde arkadaş sıkıntısı çekiyor. Ancak bu konuda nedense benimle değil de Emre ile daha cok konusuyor. Benimle bu sıkıntısını paylaşmamasının sebebi acaba benim her zamanki öğretmen tavrını takınarak onu dinlemek yerine ona tavsiyelerde bulunmam olabilir mi diye düşünmeden de edemiyorum. Emre bu konuda gerçekten çok iyi. Dinliyor ve ona çözüm önermek yerine onu anlamaya çalışıyor. Ben ise öğüt veren ses tonuyla "bak kızım arkadaşlarına I am not your friend dersen üzülürler; sınıfa girdiğinde mutlaka günaydın de" gibi belki de o an için hiç bir anlamı olmayan bir dizi öğüt veriyorum. Dolayısıyla arkadaşları ile olan problemlerinden Emre aracılığı ile haberdar oluyorum. Emre'ye genelde tek başına oynadığından, arkadaşlarının onunla çok oynamadığından bahsediyormuş.

Bu sorunumuz hala bir sorun olarak önümüzde duradursun ancak kızım tamamen de yalnız değil. Dongkwan ile arkadaşlıklarının her geçen gün daha çok kuvvetlendiğini görmek beni çok mutlu ediyor.

Bundan yaklaşık iki sene önce Eun Mi ile Patriarch parkta bir kahvaltı ayarlamıştık. İki doktora öğrencisi anne olarak birbirimize destek olmaktı amacımız. Meryem ile Dongkwan ilk o zaman tanıştılar. Zoraki yarım yamalak bir merhaba'nın ardından parkta yapılan kahvaltı, oyun alanında biraz oyun ve Meryem ve Dongkwan'ın sıra ile farklı sebeplerle ağlama krizleri ile geçen bir sabah olmuştu. Dongkwan daha fazla kek yemek istediği için ağlamıştı. Meryem ise park yerine arabanın içerisinde oynamak istediği için ağlamıştı. O gün Eun Mi ve ben hayal kırıklıkları ile birbirimize hoşçakal demiştik. Eun Mi'nin akşam dersleri olduğu için bir dönem boyunca Perşembe akşamları Dongkwan'ı ben (veya Emre) aldım. İlk birkaç haftadan hafızamda kalan en net anı benimle gelmek istemeyen ve "mama" yani anne diyen bir cocuğu arabaya bindirmem. Kendimi epey bir garip hissetmiştim. O ilk haftalarda evde Meryem ve Donkgwan kendi köşelerinde oynadılar. En büyük iletişimleri ikisinin de o an oynamak istediği bir oyuncak üzerine yaptıkları kavgalar idi. O sırada ya Emre ya ben devreye giriyorduk. Onlara söylediğimiz ya sıra ile oynamayı kabul etmeleri ya da oyuncağı oynamaktan vazgeçmeleriydi.  Meryem ile Dongkwan her hafta düzenli olan buluşmalar ile birbirlerini daha iyi tanımaya ve zamanla birlikte oynamaya başladılar.

Şu an Dongkwan ben onu almaya gittiğimde koşarak yanıma geliyor ve Meryem ile vakit geçireceği için gayet mutlu birşekilde arabaya biniyor. Bu dönem oyun günleri Salı akşamları. Eun Mi'nin Sali akşamları 6-9 arası dersi var. En sevdikleri oyun kendilerine bir köşe belirleyip sevdikleri oyuncaklardan bir yığın yapmak. Sonra da o oyuncakları ya bir çantanın içerisinde ya da bir arabada odadan odaya taşımak. Hala üzerinde kavga ettikleri oyuncaklar var. Mesela içerisinde pembe pullar bulunan topu ikisi de çok seviyor. Ama artık daha az ağlama sesi veya şikayet duyuyoruz. Bir şekilde kendi sorunlarını kendi aralarında çözüyorlar. Geçen gün baktım Meryem'in patenlerinin birisi Meryem'de birisi Dongkwan'da ve ikisi de gulumseyen gozlerle tek patenle dolaşıyorlar.


Geçtiğimiz hafta sonu Meryem'in odasında oynamadıkları oyuncakları topluyordum. Meryem'e oyuncaklardan birisini gösterip bunu oynuyor musun diye sordum. Hayır o Dongkwan'in diye cevap verdi. Oyuncakları bile paylaşmışlardı anlaşılan. Bu Salı tamamen kendi başlarınaydılar. Yemekten sonra Meryem'in odasına gittiler. Bilge gelmesin diye kapıyı kapattılar ve kendi başlarına orada uzun bir süre oynadılar. Zaman zaman birlikteö zaman zaman bir arada ama tek başına. İşte o an farkettim arkadaşlığın nasıl zamanla kuvvetlenen bir bağ olduğunu. Emek vermeden, birşeyleri paylaşmadan, bir şeylerin kavgasını yapmadan arkadaşlık olmuyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder