30 Ekim 2012 Salı

Deneylerdeki Farelerle Empati

Geçtiğimiz günlerde aile araştırmaları yapan bir çalışmanın katılımcı arama isteklerine pozitif cevap vermistim. Çalışma anne (veya baba)-çocuk katılımı üzerine planlanmış ve verı toplama uzun vadeye yayılmış. Her altı ayda bir çocuk ve anneden veri toplamayı planlıyorlar. Bugun ilk günümüzdü. Oğlum Bilge ile birlikte bilime bir katkımız olsun dedim. Aslında bir açıdan da bu tip çalışmaları anne-babalığa dair görüş ufkumu geliştirdiği için seviyorum. Yani kendimiz için de yararı olabileceğini düşündüğüm için evet dedim.
 Bizim Bilge ile oyun dilimiz Türkçe ve ben bugünkü aktiviteler sırasında dönüşümlü olarak biraz Türkçe biraz İngilizce kullandım. Sadece İngilizce kullansaydım hem bizim Bilge ile doğal iletişimimizi göstermeyecekti hem de Bilge'nin tepkileri değişecekti. İlk başta bunun bir problem olmayacağını söylediler ama bu ilk günden sonra bizim katılımcı durumumuzu bır kez daha gözden geçirmek durumunda kalabilirler. Birincisi biz onların diğer örneklerinden açık bir şekilde farklı bir profile sahibiz. İkincisi topladıkları verinin bir kısmı onlar için pek bir anlam ifade etmeyebilir. Sonuçta onların anlamadıkları bir dil kullanıyoruz.

Öncelikle katılımcı olmanın araştırmacı olmanın yanında insana çok ayrı bır tecrübe kattığını söylemeliyim. İnsan araştırmacı olunca yaptığı çalışmanın sınırlılıklarını pek göremiyor. Yazdığımız makalelerin sonuna genelde bir sınırlılıklar kısmı ekleriz ve bu konuda standart söylemlerin dışına pek çıkmadığımızı itiraf etmem gerekir. Şu anda bu bilimsel çalışmaya dair pekçok sınırlılıklar sayabilirim.

Çalışmayı Bilge'nin okulunda üst katta bir odada yaptık. Yaklaşık 1 metrekarelik bir yeşil halıyı oyun yeri olarak planlamışlar ve kamera düzeneğini de ona göre kurmuşlar. Benim zaten yerinde duramayan oğlum yeni bir odaya gelecek, ve onların hazırladığı alanda güzel güzel oyunlarını oynayacak öyle mi? Hazırladıkları ortamı görür görmez bunun pek mümkün olmayacağını biliyordum ama yine de karışmayayım dedim. Sonuçta ben bir katılımcıyım. Yeşil halının üzerine oyuncak ayı, bloklar, oyuncak araba, oyuncak biberon, oyuncak bebek ve bir adet puzzle koymuşlar. Verdikleri komut "hadi her zamanki oynadığınız gibi oynayın" idi. Bilge ilk başta oyuncaklara baktı ve çıngırak şeklindeki arı ile ir süre oynadı. Sonra başka taraflara doğru yönelince ben oyuncak arabayı gösterdim ve bir süre de onunla oynadı. Sonra biberonu gördü. Onu aldı ve gerçek biberonmuş gibi ağzına götürdü. Oyuncak biberon ağzında etrafta dolaşmaya başladı. Bir süre sonra biberonu da bıraktı ve tamamen etrafımızı tanıyalım-öğrenelim oyununa başladı.Neymis efendim, meraklı bir çocuğu yeni bir ortama getirirseniz etrafını tam olarak tanımadan bir oyuncağa konsantre olup onunla oynamasını beklemiyormuşuz. Kameranın yanına gitti. Kamerayı almaya çalıştı. Araştırmacı kızların yanına gidip onlarla iletişim kurmaya çalıştı. Tek tek koltukların üzerine çıktı. Dolapları farketti ve sıra ile bütün dolapları açmaya çalıştı. En son sandalyerin altında emekleyerek ısıtıcı borularına ulaşmaya çalıışıyordu ki başka bir aşamaya geçmeye karar verdik.

Tabii bu ilk aşamanın bizde şöyle doğal olmayan bir başka yanı da var. Ben hiç bir zaman Bilge ile birebir tek başına oyun oynamadım. Daha doğrusu oynayamadım çünkü bizde Meryem gerçeği var. Ne zaman Bilge ile tek başına bir oyuna başlasam hemen Meryem oyunu kendi isteği yönünde değiştiriyor. Bizim oyunlarımız genelde Meryem başrol Bilge gözlemci şeklinde oluyor. Bu aslında bana Bilge'yi istemeden de olsa ne kadar geri plana attığımı gösteriyor. Bizim oyunlarımızda Bilge genelde serbest karakter. Kendi rolüne kendü karar veren bir katılımcı oluyor. Bu belki bireysel olarak iş yapabilme gücünün gelişimi açısından iyi birşey ama öğrenme açısından o kadar da iyi değil. Hemen ilk eylem planımı yaptım: Bilge ile birebir oyun zamanları.

İkinci aşama kuklalarla canlandırma oyunu. Bana yazılı bir metin verdiler. Bir de iki kukla. Bana verilen yönerge metindeki yazanları kullanarak kuklaları konuşturmaya başlayacağım sonra da metni istediğim gibi devam ettireceğim şeklinde. Metinde bir çocuk anahtarları alıyor, kapıyı açmaya çalışıyor, çalışıyor ama bir türlü başaramıyor. Oyuncak anahtarlarımızi da verdiler ve  ben aldım kuklaları başladım metinde yazanları okumaya. Kuklalar ilk başta Bilge'n'n hoşuna gitti. Sonra anahtarlar devreye girdi ve bütün dikkatimiz dağıldı. Anahtarları aldı  ve kapıya gitti. Ne kuklalar ne de sözler... Artık biz umrunda bile değildik. Anahtarlarla kapıyı açmaktı tek istediği. En sonunda araştırmacı kız anahtarları elinden almak durumunda kaldı.
Kuklaların ikinci aşamasında oyuncak ayı devreye girdi. Yine bir metin verdiler. Çocuğun çok uykusu gelmiş, uyuyancakmış. Oyuncak ayının da uyuması gerekiyor. Nasıl bu oyuncak ayıyı uyutabiliriz? Kuklalarla Bilge'nin dikkatini tekrar çekmeyi başardım ama oyuncak ayıyı uykuya yatırmanın olmayacağını daha baştan biliyorum. Ayıyı eline verdim hadi uyutalım annecim dedim birkaç kere ama o her seferinde ayıyı kim ister tarzında ayıyı yere atıp araştırmacı kızların valizlerinin olduğu yere yöneldi. Acaba valizin içinden birşey bulabilir miyim veya bu çekmeli valizi ben taşıyabilir miyim şeklindeki sorular onun için emini o anda daha ilginçti. Baktı ayıyı eline verip duruyorum, bir iki sırtına vurdu, yani pışpışladı sonra tekrar ayağa kalkıp valize yöneldi. İkinci eylem planı: Kuklalarla canlandırma oyunları.

Üçüncü aşamada blokardan kule yaptığımızda devirecek mi sorusuna cevap arıyoruz. Blokları görünce o kendisi kule yapmayı denedi ve açıkcası benim yaptığım kule ile sadece blok almak için ilgilendi. Dördüncü aşamada kova ve bloklar var. Bakalım kovanın içine blokları koyabilecek mi? Sonunda yaptığı birşey çıktı. Kovanın içine blokları koydu, geri döktü, koydu, geri döktü. Sonra kovanın sapını farketti ve kovayı sapı ile taşımaya karar verdi. Üçüncü eylem planı: Bloklarla kule yapıp bozma oyunları.

Sırada eldivenler ve trampet deneyi var. Ellerine corap gibi geçen eldivenleri oğluma giydirdiler ve trampet ve trampet çubuklarını önüne koydular. Bilge trampet çubuklarını almaya çalışıyor ama parmakları eldivenin altında kaldığı için alamıyordu. Bir denedi, iki denedi, olmadı. O tarafa dönüyor olmuyor bu tarafa dönüyor olmuyor. Ne yapacağını bilemiyordu. Bize yardım isteyen gözlerle bakıyor bakıyor ki biz de tık yok tekrar mücadeleye devam. Problemin nereden kaynaklandığından emin değil ama ellerini her zamanki  gibi kullanamadığını görüyor ve bu duruma sinir oluyordu. Bir ara baktı elleri ile çubukları alamıyor. Ağzı ile almayı denedi. O da olmadı. Ne yapacağını bilemez bir şekilde yere uzandı. Pes etmişti. O an oğlumu deney faresi gibi hissettim. Önüne peyniri ve bir sürü engeli koyup farenin peynire ulaşma çabası ile dalga geçen bilim adamları gibiydik. Oğlum trampeti çalmak istiyor ama bir türlü çubukları eline alamıyordu. Baktılar Bilge pes etti. Eldiveni çıkardılar ve bir süre trampetle oynamasına izin verdiler.

Son aşamada kelime bilgisini kontrol etmek istediler. Önüne top ve bardak koydular. Bilge'den topu vermesini istediler. Bilge önce bardağı aldı. Sonra topu aldı. Bardağı topun içine koyup çıkarmaya başladı. Kız ne kadar topu ver veya bardağı ver dediyse Bilge hiç oralı değildi. O top ve bardağı birlikte oynamaya yoğunlaşmıştı. Elinden top ve bardağı zor aldılar. Kitaptan kelimeleri sordular ve sordukları kelimeye ait resmi göstermesini istediler. O ise kitabi ellerinden alıp kendisi sayfalarını çevirmeye başladı. Kelime anlamında pek bir bilgi elde edemeyeceklerini anlayıp çalışmayı sonlandırdılar.

Sonuç olarak ben bizim yapmadığımız ve yapmamız gereken şeylere dair çok şey öğrendim. Bu bir saat 10 dakikalık zaman diliminde topladıkları veri onların ne kadar işine yarar onu bilemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder